SÖZ MEYDANI – Kaybetmek

Meşhur sözdür. İnsan elindekini kaybedince kıymetini daha iyi anlar. Ama iş işten geçmiştir. Hele bazı kayıplar var ki tekrarı ya da kazanılması mümkün olmaz. Hadis-i şerifin her zaman ve her nesli kapsayan anlamı da bize çok şey verir. “Ölümden önce hayatın (telafisi, tekrarı mümkün değil), hastalıktan önce sağlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin, geçmeden önce vaktin, fakirlikten önce varlığın kıymetini bilmek.”
Aslında bunu zaman, mekân ve duruma göre uzatmak mümkündür. Her okuyucu kendine göre “kaybetmeden önce…” diyerek cümleyi tamamlayabilir. Pişmanlıkların fayda vermediği, hele hele son pişmanlığın çaresinin olmadığını düşünürsek hayatımızı ona göre dizayn edebiliriz. Nitekim her birimizin kaybettiği çok şeyler vardır ki sonunda bir “tüh” çekeriz. Şart cümleleri kurarız ama nafile. “Otuz Beş Yaş” şiirinde şair böyle diyor.
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Ömrümüz “-saydım, -seydim” ile biten cümlelerle geçiyor. Onun için “keşke şeytandandır.” buyrulmuş. Kur’an’ımızda müşrik ve inkârcıların ahiretteki azabı fark edince “keşkelerle “dolu sözlerini, pişmanlık ve çaresizliklerini tasvir eden çok ayet vardır.
Kaybedilince bulunma ihtimali olan veya bulunan nesneler vardır. Maddi değer ifade eden ve yitirilen maddi varlıklar için bulunca “helal” ya ondan bulundu diyen insan, bulamayınca “haram”mış demez, dışarıya yönelik suçlamalar yapar. Bu yönüyle garip bir çelişki yaşar.
Hadisin buyruğunda belirtilen ve bulunma ihtimali zayıf olan ya da mümkün olmayan değerler, maddi tarafının ötesinde manevi özelliklere sahiptir. Yine devam eden süreç içerisinde kaybedilenler vardır.
Mesela bir devlet bir savaşı kaybedince büyük sıkıntılar yaşar ve niçin kaybettiğinin muhasebesini korkusuzca yaparsa başka bir savaşı kaybetme ihtimali olmayabilir. Lakin muhasebe etmez, dış suçlamalara girişirse yeni mağlubiyetlere hazır olmalıdır. Bunun için telafi edilebilir her kaybın sonrasında objektif bir değerlendirme yapılmalıdır. Buna özeleştiri de diyebiliriz.
Bir siyasetçi seçimi kaybetmişse arkasından “niçin” sorularıyla bunun muhasebesi yapılmalıdır. Yapılmazsa yeni kayıplara hazır olmak gerekir. “Yenile yenile yenmeyi öğrendim.” diyen kişi yenilgisinin muhasebesini yapmış olmalı ki sonunda kazanıyor. “Yenilen pehlivan güreşe doymazmış.” atalar sözü de yenilmeyi huy haline getirenleri, onların ruh hallerini anlatmaktadır.
Sevdiğim bir araştırmacı, yazar, düşünce adamı İsmail Kara’nın “Dağ Ne kadar Yüce Olsa” isimli ilginç, hatırat ve biyografi özelliği taşıyan eserini okudum. İsmail Kara, Turgut Cansever, Bekir Topaloğlu, Ayşe Şasa, Necla Pekolcay, Orhan Okay’ı (benim de hocam olan) anlatırken bu zevat ile karşılaşma, konuşmalarında İstanbul Belediyesi kültürel faaliyetlerini sık sık andığı görülüyor.
Fatma Bayram Hanımefendinin “Bir Vaizenin Günlüğü” başlıklı alanında tek ve ilginç eserini (Biraz da bizim neslin yaşadıklarını, duygu ve yaklaşımlarını anlatması bana cazip yapıyor.) okurken yine İBB’nin kültürel faaliyetleri dikkatimi çekti.
Her iki eseri okurken İBB’nin kültürel etkinliklerdeki hareketliliği, içeriği, rolü, etkisi… dikkatimi celbetti.
Bir belediyenin nasıl bir imkân olduğu her yönüyle bilinmektedir. Ama kültürel etkinliklerdeki görev ve fonksiyonu ayrı bir özellik taşır. “Anma toplantıları, sempozyum, panel, kongre, seminer, bilimsel çalışmalar, tiyatro, dergi kitap çalışmaları, bayram kutlamaları… gibi çok geniş bir yelpazeye sahip. Bunların içinde de bizim insanımız var. Bu memleketin gerçek sahipleri var. Anılan toplantıların içinde bizim hamurumuzla yoğrulmuş milli ve yerli olan insanlar, eserler var.
Sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi başka bir parti tarafından kazanıldı. CHP ve o zihniyetin modern, demokrat, hoşgörülü, hep mütebessim bir görüntü ve anlayış sergileyen temsilcisi kazandı. Sonuç ve uygulamalar ise mütebessim simanın altında değişmeyen CHP zihniyetinin olduğunu gösterdi. Şimdi sorsam; İBB’nin daha önceki kültürel faaliyetleri ile şu andaki faaliyetler karşılaştırılsa neler görünür acaba? Etkinlikler ve araştırmaların kişileri ve içerikleri nasıl, hiç bakılıyor mu? Kimler var, neler var? Görülen o ki kaybedilen sadece bir belediye başkanlığı değil, bize ait olan değer, kişi, eser, çalışma araştırma… vb. hepsi kaybedildi. Olay sadece belediye hizmeti değil.
Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletden
Namık Kemal’in bu beyti ile İstanbul’un veya başka bir şehrin kaybedilmesinin nelere mal olduğunu görülmelidir. Sadece İBB’nin kültürel etkinliklerine, twitter hesabına bakmanız sizi kendinize getirir. Bunun muhasebesini kaybeden ve kaybettiren herkes düşünmelidir.
Kalın sağlıcakla.