SÖZ MEYDANI – Kaleden Mabetsiz Şehri Seyrettim

Ankara’yı geziyorum pandemi döneminde. Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti. Yahya Kemal, İkinci meclise bir nevi “atama” yoluyla seçilmişti. İlk defa 1923-1926 arasında Urfa milletvekili olarak görev yapan Yahya Kemal, 1934 yılında Yozgat milletvekili oldu. Bilmem Urfa’yı Yozgat’ı hiç gördü mü, oralara gitti mi? O zamanlar öyleymiş, vekiller Ankara’da tespit edilirmiş, o yüzden bu soruları sordum. Çünkü eserlerinde izine rastlamadım. İkinci Mecliste de Lozan’ı onaylamayan az sayıdaki vekillerden biridir.
İşte bu Yahya Kemal’e vekilken sormuşlar: “Üstad Ankara’nın en çok neyini sevdin?” Cevap vermiş: “İstanbul’a dönüşünü.” İstanbul aşığı şairden de bu cevap beklenir tabi olarak.
Kaldı ki İstanbul’da yaşamış şair, yazar, düşünür, alim, sanatçı hatta politikacı… kim varsa aynı cevabı verir. Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti de Ankara’yı sevemeyenlerden. Oda ne kötülük gördüyse Ankara’dan görmüş. Milliyetçi, mukaddesatçı çizginin en keskin isimlerindendir Hazırcevaptır, nüktedandır, korkusuzdur, cesurdur, merttir. Bu sebepten mahkeme mahkeme gezmiş, hapislerde yatmıştır…
Rivayete göre şöyle demiş: “Şu hayatta ne çektiysem iki İsmet’ten çektim: Biri zürriyetimi elimden aldı, diğeri hürriyetimi.” Çocuğu olmamış, eşinin adı İsmet; diğeri de İsmet İnönü. Vekil olmuş ama yine sevmemiş Ankara’yı. Meclisin döner kapısından girerken “Döneklik kapıda başlıyor” demiş. O da Ankara’ya “Mabetsiz Şehir” demiş. “Mabetsiz Şehir” eserinin ismi. Yeni baskısı var mı bilmem. 1980’li yıllarda bir hizmet içi semineri için Ankara’ya gelince Hacettepe’ye gitmiştim, bir arkadaşı görmeye. Orada, çamların altında, duvar diplerinde ahlaka aşırı mugayir ilişkileri görünce bu eserini hatırlamıştım rahmetlinin. Eserin bir yazısında üniversiteleri ahlaki ve fikri yozlaşma açısından ele alıyor ve çok kötü manzaraları anlatıyordu.
Dedim ya o dönemde İstanbul’un tüm seçkinleri Ankara’ya taşınmışlardı. Ev tutan azdı. Çoğu Ankara Palas’ta kalıyordu.1930’larda milletvekilleri, sanatçılar ve gazeteciler burada buluşur, günlük politika değerlendirmelerinde bulunurlardı. Rahmetli Mehmed Akif de sevemedi Ankara’yı. Ama o Ankara Palas’ta kalmayıp Tacettin Dergahını tercih etti. Yakup Kadri’nin Ankara romanında bu otelde neler yapıldığını, bu otele halkın nasıl baktığını görebiliyoruz.
Ankara’yı gezdim. Gezerken 1970’lerde bir yeni yetme ve 80’lerde bir öğretmen olarak ara sıra geldiğim Ankara’yı hatırlıyorum. MEB’de işimiz olup gelince ne abdest alacak ne namaz kılacak yer, mescit bulamazdık. REFAHYOL döneminde bakanlıkların bodrum katlarında mescitler açıldı da biraz rahatladık. Tarım, Sanayi Bakanlıklarının alt katını hatırlıyorum. Çankaya, Kızılay, Bakanlıklar, Kavaklıdere boyunca hiç cami hatırlamıyorum. Bürokratların, Ankara sosyetesi, zenginleri ve politikacıların cenaze namazları Maltepe’de; biraz maneviyatı ağır basanlarınki ise Hacı Bayram’da kılınırdı. Hacı Bayram halk, Maltepe sosyeteydi. Şimdilerde de İstanbul’da ölenin cenaze namazının nerede kılındığına bakarak kişi hakkında yargıda bulunabilirsiniz. Cenazede bile ayrılanlar.
Ankara’yı geziyorum ve yeni yeni camiler, külliyeler, mescitler görüyorum. Ankara Kalesi’nden Ankara’ya baktım bir gün. Gördüğüm minarelerden çok mutlu oldum. Kocatepe, Maltepe gibi biraz eski ve Kuzey Ankara Merkez Camisi, Melike Hatun Camii, Ahmet Hamdi Akseki Camii, Beştepe Millet Camii ilk dikkat çeken selatin camiler. Bunların yanında her semtte yeni yeni yapılan kubbeli camiler. Mesela Çankaya’ya bağlı yeni semtlerden Ümitköy’de Çay yolunda Mimarlar Odası’nın ve semtteki cami istemezlerin fiili ve hukuki itirazlarına rağmen yapılan çok güzel camiler.
Serdengeçti’yi hatırladım. Benim gibi bakıp, eserinin ismini “Mabetsiz Şehir’den Mabetli Şehre” diye değiştirir miydi acaba?
Mabetler o yere vurulan mühürlerdir. Bir yerin İslam beldesi olduğunun göstergeleridir. Onun için Ecdat fethettiği yerin en önemli mabedini camiye dönüştürür ve sonra yeni camiler yapar, mahalli İslam Mimarisine göre imar ederdi. Bu sebeple “cami çok, cemaat yok” gibi haklı eleştiriler bile damga özelliğine sahip camileri özellikle “Selatin Camileri”nin yapımını engellememelidir.
Ondan dedim ki; merhum Osman Yüksel Serdengeçti eserinin ismini “Mabetsiz Şehir’den Mabetli Şehre” diye değiştirir miydi acaba?