SÖZ MEYDANI- Halka Rağmencilerin Sonu

Türkiye, cumhuriyete kavuşmadan önce Kurtuluş Mücadelesi verirken yöneticiler ile halk arasında bir hedef uyumu, bir mefkure birlikteliği, bir değerler anlayışı beraberliği vardı. M. Kemal’in Anadolu’ya gönderilişinden önce başlayan, Anadolu’ya gidişi, orada kendisini karşılayanların durumu, gösterilen ilgi hep halkın değer yargılarıyla uyumlu bir anlayıştan dolayıdır.
Anadolu ve dünyadaki tüm Müslümanlar, siyaseten de dinen de Hilafete bağlıdırlar. Halk halifeyi tanımaz, çoğu ismini bile bilmezdi. Ama halife denilince hemen hürmetli bir hal alır ve duada bulunurdu. Çünkü halifenin yöneticilik tarafının yanında, Allah’ın yeryüzündeki vekili olduğu anlayışı halk tarafından onu “kutsal zat” yapmıştır. O halife için her şey feda edilir, onun her emrine kayıtsız şartsız uyulurdu.
Bizim insanımızda var olan “itaat kültürü” değişik alanlar ve kişilerde kendini gösterir. Her ne kadar İslam Peygamberi kendini “Mekke’de kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğu” diye tanımlasa da O’na inananlar O’na öyle bakmamışlardır. Oğlu İbrahim’i mezara indirirken göz yaşı dökmesini “Sen de mi ağlıyorsun?” diye yadırgayan sahabenin davranışı bunu gösterir. Aslında bütün insanların fıtratında var olan kutsallaştırma duygusu Müslümanlarda da olagelmiştir. Diğer dinlerde var olan “kutsallaştırma” İslam’da yoktur. Ama Müslümanlar arasında bu vardır. Bundan faydalanan hatta bunu istismar eden kesim ya da “zatların” varlığı da inkar edilemez. Bu hem devlet geleneğinde hem de tarikat geleneğinde hatta ulema kesiminde de görülür. Yöneticiye, şeyh ve hocalara olağanüstülük veren bir halk var. Bu halk bundan da şikayetçi değil. Çok sevdiği ve beğendiği insanların sıradan olmalarını istemiyor, onların kendilerinden farklı üstünlüklere sahip olmasını istiyor.
İşin konumuzla ilgili tarafı da bu noktadır. Yöneticilere bu yönüyle bakan halk onların hata yapmayacaklarına inanmak istiyor ve inanmışlardır. Bunu yöneticilerin zaman zaman istismar ettikleri de bir gerçek. Daha önceki sayımızdaki yazımda bahsettim. Yöneticiler, halkın değerleriyle çatışırlarsa işleri zor diye. Bunu bilenler halkı kandırma yoluna gitmişlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Anadolu’ya gönderilen M. Kemal de halkın kutsallaştırma ve halifeye bağlılığını çok iyi bilen bir asker ve politikacı olarak halkın değerlerini ve hilafeti yükseltmiş, kendileri de öyle davranmışlardır. Yani İslam’a ve halifeye karşı gerçek düşüncelerini ortaya koysa ya da yaşasaydı (mesela alkol düşkünlüğünü belli etseydi) Anadolu Müslümanları ona itaat eder miydi? Ama çok uyanık bir politikacı olarak halkın değerlerini yüceltmiş ve onlara onların istediği gibi davranmıştır.
Kongreler, meclisin açılışı sürecinde, Milli Mücadele devam ederken bu mücadelede Ankara’daki öncüler hep aynı tavrı benimsemişlerdir. Yani halkın değerlerine, inanışına uygun, onların gönlüne göre hitap etmişlerdir. M. Kemal tarafından 23 Nisan 1920’de Millet Meclisi açılışında yapılan konuşmaya baktığımız zaman milletin değer, inanç ve hassasiyetlerinin nasıl okşandığını görmekteyiz;
“Milletin mukadderat-ı umumiyesine fiilen ve tamamen vaziyet edecek makâm-ı hilâfet ve saltanatın dûçâr olduğu esaretten tahlis ve memleketin tamamiyet ve selâmeti uğrunda her fedakârlığı büyük bir azîm ile iktihâma karar vermiş olan Meclis-i Âlinizin Riyasetine intihâb edilmek suretiyle hakkımda ibzal buyurulan itimat ve teveccühün müteşekkiri ve minnettarıyım…. İnşallah Padişah-ı Âlempenah Efendimiz Hazretlerinin sıhhat ve afiyetle ve her türlü kuyudatı ecnebiyeden âzâde olarak tahtı hümâyunlarında dâim kalmasını eltâf-ı ilâhiyeden tazarrû eylerim.”
15 Nisan 1923’e kadar devam eden ilk meclis kapandıktan sonra kurulan 2. mecliste yukardaki sözleri bir daha duymuyoruz. Saltanat, hilafet hepsi kaldırıldı. Tam tersine, uğruna milletin savaştığı değerleri yerle bir eden kanun, tüzük, yönetmelik, düzenleme ne varsa hepsi çıkartılmış ve tüm kutsallara en ağır hakaretler yapılmıştır. Dinin önemli kuralları ve dine ait ne varsa yok edilmiştir.
Yani Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri en üstten en altına kadar milletin değerlerini yok edip yeni değerler sistemi (Batılı değerler) oluşturmak için her yolu mübah görmüşlerdir. Halka rağmen baskı ve zulümle oluşturulan devlet düzeni ve Batılı değerler sistemi halkı iki yüzlü yapmıştır. İlk meclis kapanıncaya kadar mebusların, yerli halkın değerlerini ön plana alarak yaptıkları icraatlar ikinci meclisle beraber tam tersine dönmüş, milleti yok sayan, baskıcı, zalim bir yönetim oluşturulmuştur. Eğitimden sosyal hayata, ticaretten dini hayata, kılık kıyafetten evliliğe, kadınların ve erkeklerin statüsüne kadar her şeye karışan ve “YASAK” diyen bir anlayış.
Bütün bunlar halka rağmen yapıldı. Karşı çıkan kim olursa olsun cezalandırıldı. Hatta yıldırma ve korkutma maksadıyla masum alimler, kanaat önderi, lider durumundaki kişiler aşağılanarak, meydanlarda asılarak idam edildi. Ceza ve idam edilenlerin sayısı tahminlerin çok üzerindedir.
Bunların halka rağmen yapıldığının kanıtlarından bazıları:
1-Halide Edip Adıvar’ın isyanı ve yurt dışına gidişi. Çok giden olmuştur ama örnek olduğu için sadece bu ismi andım.
2- Kontrollü kuruldukları ve kurucularının mevcut yöneticilerle çok farklı düşünmemesine rağmen Serbest Fırka’ya (parti) halkın rağbeti nasıl açıklanır? (Serbest Cumhuriyet Fırkası, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği üzerine Fethi Okyar tarafından12 Ağustos1930’da kurulan 17Kasım’da kapatılan, üç ay ömürlü bir partidir.)
“Kalabalığın ortasında bir adamcağız, kucağında taşıdığı -İzmir Mitinginde jandarma ateşiyle ölen çocuğunu- birdenbire Fethi Bey’in ayaklarının dibine atarak: ‘İşte size bir kurban, başkalarını da veririz. Yalnız sen bizi kurtar.’ dedi ve ağlayarak Fethi Bey’in ellerine sarıldı.” Kimden kurtarılacaktı? Cevabı verilmedi ama parti hemen kapatıldı.
3- Kontrollü kuruldukları ve kurucularının mevcut yöneticilerle çok farklı düşünmemesine rağmen Terakkiperver Cumhuriyet Partisine halkın rağbeti nasıl açıklanır? (Kurtuluş Savaşı’nı başlatan beş kişilik kumandan kadrosunun Mustafa Kemal Paşa hariç tüm üyeleri; Kâzım Karabekir, Rauf Bey, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa, Terakkiperver Fırkası’nın kurucu ve liderleri arasında yer almıştır. 17 Kasım 1924’te kuruldu ve 7 aylıkken 5 Haziran 1925’te kapatıldı.)
4- Kontrollü kuruldukları ve kurucularının mevcut yöneticilerle farklı düşünmemesine rağmen Demokrat partiye halkın rağbeti nasıl açıklanır? (Celâl Bayar ise önce milletvekilliğinden sonra da CHP’den istifa etti. Celâl Bayar, 1 Aralık 1945’te parti kuracaklarını açıkladı. İnönü tarafından Çankaya Köşkü‘ne çağrılan Bayar, cumhurbaşkanından gerekli desteği aldıktan sonra (https://tr.wikipedia.org/wiki/Demokrat_Parti_(1946) 7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti kuruldu.)
M. Kemal ve İ. İnönü tarafından kurulan veya kurdurulan partilerin hepsinin ortak suçu dini temalara yer vermesi, bazı dini özgürlüklere yol açmak istemesi. Peki bu partilerdeki danışıklı dövüşe rağmen halkın itibar göstermesinin sebebi halkın değer, inanç ve dinine saygı göstermesi değil mi? Demek ki halka rağmen olmuyor.
Devleti elinde tutan yöneticilerin tüm tuzak, hile, yalanlarına, baskı ve zulümlerine, yıldırma ve korkutmalarına rağmen halkın bu oluşumlara destek olması halka rağmencilere müthiş bir derstir. Tüm takiyyeci davranışlara rağmen sağduyusunu çok iyi ve mükemmel kullanan Müslüman milletimizi takdir ve tebrik etmek gerekir. 2023’teyiz. Görünen o ki halka rağmen hiçbir anlayış, oluşum, organize tüm tertip ve oyunlara karşı tutunamamıştır ve tutunamayacaktır.
Kalın sağlıcakla…