SÖZ MEYDANI- Ders Aldık mı?

Bilgi nedir? İnternete “bilgi nedir” diye girdiğimde Coşkun Can Aktan ve İstiklal Yaşar Vural isimli bireylerin “Bilgi Yönetimi” isimli yazıları çıktı. Bu yazının girişinde yazarların başka kaynaklardan aktardığı bilgilerle karşılaştım. Karşıma, bilinen tanım ve açıklamalar çıktı. Sözlük anlamıyla bilgi; öğrenme, araştırma ve gözlem yoluyla elde edilen her türlü gerçek, malumat ve kavrayışın tümüdür.
Bilgi, sosyal olaylarda karşımıza çıkan eylem ve olayları anlamamıza yardım eden işaret ve kodlamalardır.
Bilgi doğruluğu ispatlanmış inançlardır. Bilgi, sosyal varlık olan insanlar arasındaki iletişim sırasında paylaşılan, aktarılan ve yeniden şekillendirilen tecrübe ve enformasyonlardır.
Malumat nedir dediğimizde karşımıza ilginç bir tespit çıkar. Malumat; bilginin, haberdar olunmuş, üzerinde çalışılmamış, özümsenmemiş halidir. “Kulaktan dolma bilgi” anlamında olumsuz olarak da kullanılır.
Bilgi, meseleler hakkında sistemli şekilde çalışılarak süreç içinde elde ettiğimiz şeydir. Enformasyon (Malumat) ise bizim içinde olmadığımız bir süreçten geçerek karşımıza çıkan, yönlendirme içeren aktarımlardır. Bilgi sahibi olma sürecinde düşünceyi oluşturan öznenin kendisidir. Ama malumat da böyle değil, özne dış etki altında mecbur bırakılmaktadır. Şimdi bunu güncelleyelim. Bilgi ve malumat etrafında genel anlamda etrafımızdaki olaylara, özel anlamda ise deprem olayına bakalım.
Şu anda herkes kendine sorabilir: Ben, hepimizi alt üst eden son deprem hakkında bilgi ile mi yoksa malumatlarla mı hareket ediyorum. Benim kanaatim ve kendi tespitime göre malumatlar (enformasyon) ile hareket ediyorum. Bu konuda temel iki kaynağım var. Televizyon ve sosyal medya. Televizyon izlerken -birde- çok kanalı izlemek gibi bir alternatif olduğu için malumatlarda farklılıklar olabiliyor. Ben de bunların içinden işime gelenleri alıyorum. Çünkü bunlar bilgi değil. Bunlarla zihnimi meşgul ediyor, ruhsal rahatlama sağlıyorum. Ya da tam tersi, zihinsel huzurumu alt üst ediyorum.
Deprem bir olgu. Dilbilgisinde oluş bildiren fiillere bir örnek. “Deprem Oldu.” Yani insanın hakimiyetinin olmadığı bir alan. Kur’an’dan Zilzal Suresinin meali:
“Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, ‘Ona ne oluyor?’ dediği zaman işte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir.” Fecr suresi 8. ayet daha net: “Yer, bütünüyle sallanıp paramparça edildiği zaman…”
Kıyamet sahnesi olarak anlatılan bu hareketleri yaşayan insanlarız. Allah Resulünün iki deprem yaşadığı bilinmektedir. Uhud Dağı’nda bulunduğu anlarda depremlerin olduğu aktarılıyor. Buradan hareketle depremin meydana gelmesinin insanların iyiliği ya da kötülüğü ile ilgisi yok. Ama ibretler çıkarmak da bir görev. Bu bir sünnetullah. Yarattığı evrenin bir noktası olan yerkürede (dünya) çağlar boyunca her ırk, din, mezhep, görüşten; kafir, mümin, münafık, ateist, müşrik… kim olursa olsun hepsinin yaşadığı topraklarda felaketler (deprem, sel, yangın…) olmuş. Çünkü o bir sünnetullah. Denizler, dağlar, ovalar, yerleşim birimleri Halık’ın yarattığı ve bize yaşamamız için emanet ettiği yerler. Hani diyoruz ya, emanet aldığımızı daha yaşanabilir olarak emanet edelim. Çünkü Kıyamete kadar bu topraklarda yaşayacağız.
Konuyu Allah’ın gazabı, cezası yorumlarıyla hüküm verici konuma geçerek yargılamayalım. O’ndan gelen hoştur.
Cana cefa kıl ya vefa
Kahrın da hoş, lütfun da hoş,
Ya derd gönder ya deva,
Kahrında hoş, lütfun da hoş.
Gelse celalinden cefa
Yahut cemalinden vefa,
İkisi de cana safa:
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.
Gerek ağlat gerek güldür,
Gerek yaşat gerek öldür,
Aşık Yunus sana kuldur,
Kahrında hoş, lütfun da hoş.
Bir Müslüman olarak başımıza gelen bütün felaketleri, olumsuzlukları sabır ve metanetle karşılamak gibi bir yükümlülüğümüz var. Tıpkı iyilik, güzellik ve nimetleri, şükürle karşılamamız gerektiği gibi.
Dünyanın her yerinde depremler oldu. Kaynaklarda Hz. Peygamber’in Uhud dağında veya Hira’da bulunduğu sırada bir sarsıntı yaşadığı ve Uhud Dağı’nı uyardığı belirtilir. Yani deprem herkes ve her şey içindir. Halık’ın yarattığı dünyanın bir adetidir. Bu durumda ayet ve hadisle bilinen depremi ilim insanları da incelemiş ve sebebini tespit etmiştir. Şu anda nerede, nasıl bir deprem olacağı ilmi çalışmalarla tahmin ediliyor. Peki bilinmeyen ne? Zamanı ve gücü. Yine fay dedikleri nesne neredeyse metre hesabıyla söyleniyor. Hangi sonuçlara yol açacağı da söyleniyor. O zaman bu depreme karşı tedbir ne? Onu da söylüyorlar. Binaların fay tabakasının uzağında ve depreme dayanıklı malzeme ve sağlam işçilikle yapılması. İlki doğrudan, ikincisi de dolaylı yoldan resmî kurumların sorumluluğundadır. Üçüncüsü de mühendislerin, müteahhitlerin, yapı denetim denilen kuruluşların sorumluluğundadır. Ama hepsinin kontrolünü yapacak da yine devlettir. Devleti kişiler temsil eder. Bu kişiler de sadece insanı esas alan bir görev bilincinde olmalıdır. Bu yoksa zincirleme sorumluluk yukarıya doğru gider.
“Diyar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, gelir de adl-i ilahi sorar Ömer’den onu.” Sadece okunsun veya işte, ile başlayan konuşmalara önsöz olsun diye söylenmemiştir herhalde bu. Devlet olmanın, devlet adamı olmanın, yönetici olmanın sorumluluklarından kimse kaçamaz.
Bir beldede biri açlıktan hırsızlık yapsa, biri açlıktan ölse, öldürülse beldenin yöneticisi bundan sorumludur. Tıpkı bir açık bir pencereden düşen çocuğun sorumluluğunun tedbiri almayan silsilede olması gibi değil mi? Bu tedbiri almayan, ihmali olanlar katil değil mi? Tevekkülü kimse kendine yontmamalı.
Deprem bir olgu. Bu olguya kader diye bakıp gerekli önlemleri almayanlar sorumluluk sahibi olarak mesuldür.
Kul olarak depremden dersler almak, her şeyin bize emanet olduğunu bilmek, fani hayat ve nesneler için Allah’a kul olduğumuzu unutmamak gerektiğini bilmeliyiz. Deprem diyor ki; eviniz, arabanız başta olmak üzere tüm kıymetli dünyalıkların hepsi “bir varmış bir yokmuş” gibi hikaye. Bunlar için Yaratıcı’yı unutmayın, yarattıklarını sevin, birbirinize kötülük etmeyin. Kardeş olun, Allah’ın kulu olun, Müslüman olun. Depremden ibret almak, dersler çıkarmak imanın gereği. Sorumluluklardan kaçmadan hem dünyaya ait hem ahirete ait görevlerimizi yerine getirmemizi hatırlatıyor deprem.
Yıkılan ümitler olmasın. Vatan için ölmek güzel ama o vatan için yaşamak da görevimizdir. Her felakette olduğu gibi ülkemiz bu deprem felaketinin de yaralarını saracaktır. Rabbim, depremi yaşayan, darda, sıkıntıda olanların yardımcısı olsun. Onlara yardım edenlerin (arama kurtarma ekiplerinin) gücünü, kuvvetini artırsın. Madden yardım edenlerin bereketini artırsın.
Aldığımız derslerle, öğrettikleriyle depremi değerlendirmeli Müslümanlar ve insanlar vesselam. Allah bu tür felaketlerden ümmeti korusun. Kalın sağlıcakla.