SÖZ MEYDANI – Bir Analiz/İbrahim Çiftçi

Bütün dünyanın gözü önünde Türkiye’deki Millî Görüş Hareketi (“Hareket” diyorum çünkü bir eylemdi Milli Görüş), Türkiye’deki İslami çalışmaların sonucuydu. Komünizmle Mücadele derneklerinde kendini harcayan Müslüman aydınlar bir siyasi bilinçlenmenin içinde buldular kendilerini. İçlerinde farklı adlarla kamufle ettikleri düşünce ve duygularını “kuşdiliyle de olsa” söylemeye başlamışlardı. Kendilerini ifade edebiliyorlardı. Hiç bilmediğimiz akademisyenler, kurtuluşun İslam’da olduğunu ve İslam’ın alternatifi olmayan bir sistem olduğunu, şikâyet edilen birçok problemin İslam’la çözüleceğini anlatıyorlardı.
Yukarıda verdiğim sloganlar gençlik arasında ve yıllardır “Halk Partisi (CHP) ile Demirgırat (Demokrat Parti) arasına sıkışmış halk arasında Millî Görüş hareketinin partisi Milli Nizam Partisi revaç bulmuştu. Sonra bu parti laikliğe aykırı bulunduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesince kapatıldı. Yerine hemen Milli Selamet Partisi kuruldu. Özellikle namazında niyazındaki CHP’li Anadolu Müslümanları parti değiştirmek avrat boşamaktan daha zordur anlayışıyla kaldıkları partilerini bırakıp Mili Nizam’a ve Milli Selamet Partisi’ne geçtiler. Kuruluşunda rol aldılar.
Hekimhan’da dinledim. “Kahvede oyun oynuyordum. Tanıdık biri geldi ve seni bir toplantıya çağırıyorlar dedi. Biraz direndim, oyun yarım kalır arkadaşlar filan dedim ama tanıdık dinlemedi, beni götürdü. Bir evde N. Erbakan ve Oğuzhan Asiltürk varmış. Kurdukları partiye benim ilçe başkanı olmamı istediler. Ben kahveden oyundan kalktım, CHP’liyim desem de ‘Sen beş vaktini kılıyorsun. Bizim partiye uygun gördük’ dediler. İlçe başkanı oldum. Evimin başköşesinde İ. İnönü’nün fotoğrafı asılıydı. Onun altında ilçe başkanlığını yürüttüm. Kimse de kaldır demedi. Sonra ben yaptıklarımla uyuşmuyor diyerek kendim kaldırdım.”
Demem o ki birçok güzel insanın güzelliğini göstermesine ve doğru yerde doğru iş yapmasına sebep olan ve çok zor şartlarda oluşan bir partileşme hareketi.
Bir de dini anlamda bilinçli Risale-i Nur cemaatiyle tarikatların büyük çoğunluğu bu hareketin içinde yer aldılar. Süleyman Efendi ve Hüseyin Hilmi Işık bağlıları ile bazı tarikatlar Millî Görüş partilerine karşı çıktılar. İşin en kötü yanı da özellikle seçim dönemlerine Millî Görüş ve partileri aleyhine tezviratta bulundular, karalama ve hatta iftiralara başvurdular. Ben Erzurum’da üniversite öğrencisiyken (1980 öncesi) oranın meşhur bir Nurcu hocası bu işin başını çekti. Bu grup, rahmetli Erbakan’ın 5-6 yaşlarındaki, çok küçük kızının siyah beyaz bir broşür dergisinin arka kapağında plajda mayolu fotomontaj fotoğrafını yayınladılar. Sonra tövbe ettiklerini duydum. İnşaallah öyledir. Helalleşmedilerse işleri…
Tabi ki bunlar bu grupların bağlılarından ziyade dışarıdan ve içeriden bu harekete net tavırlı, aykırı, zinde güçlerin organizesidir. Bizi bize kırdırmanın yollarından biridir. Halen de böyledir. Kime kimin ağzıyla konuşuyoruz bir bakalım. Bu tavır ve konuşmaların kime ne faydası oluyor. Ama yıllar gösterdi ki biz kaybettik.
Çok zor şartlar altında partileşen ve iktidara yürüyen bu harekete İslam dünyasından olumlu ve olumsuz tepkiler geldi. İhvan, partilere karşı bir hareketti. Onlar Türkiye’deki bu hareketi kabul etmediler. Yıllar sonra Erbakan’ın görüşmeleri sonucu başka bir partiden (VEFD Partisi, solcu) aday olup meclise girdiler. Ama en sert karşı çıkış İran’dan geldi.
Humeyni Fransa’da. İran’daki İslam Devrimi’ni idare ediyor. İranlı Müslümanlar dünyanın tahmin edemediği bir devrime imza atıyor. Hiç acıma duygusu olmayan Şah, halkının üzerine ateş açtırıyor, tankları üzerine sürdürüyor. İran Müslümanları, özellikle kadınları ki devrimin kahramanlarıdır tankların önüne duruyor, ölüme meydan okuyorlardı. Şah Rıza Pehlevi, korkuyu öldürmüş İranlı Müslümanlar karşısında çareyi ülkeyi terk etmekte buluyor ve İran’dan kaçıyordu. Zafer, İranlı Müslümanların hatta tüm dünya Müslümanlarının idi. Çünkü tüm Müslümanlar İran’daki devrime dualarıyla destek vermişti. Bu satırların yazarı da İran devrimi esnasında üniversiteliydi ve ABD’ye diz çöktüren İran halkını destekliyordu. Onlar, İranlı Müslümanlar “kahrolsun komünizm, komünistler Moskova’ya” sloganlarından “kahrolsun Amerika, kahrolsun emperyalizm”e geçmiş Türkiye Müslümanlarının da sesiydi çünkü.
Türkiye Müslümanları, özellikle Millî Görüş hareketi, İran İslam Devrimini ve devrim sonrası İran’ı hep desteklediler. İran-Irak savaşında İran’ı desteklediğimiz için adımız Humeynici oldu. Aldırmadık. Çünkü Büyük Şeytan’a karşı Müslümanlar tüm ayrılıkları terk etmeliydi. Ancak İran yönetimleri ve Ayetullahlar, Milli Görüş’e ve onun lideri Erbakan’a hiç destek vermediler. Onun partilerini müşrik düzenin partisi, Erbakan’ı da müşrik ilan ettiler. Erbakan’a karşı çıkanları desteklediler. 1980 sonrası İran’a sığınan Müslümanlara “Ya bize biat edin ya da size sahip çıkmayız” dediler. Selahattin Eş Çakırgil hala yaşıyor. Sorunuz. Daha niceleri. Avrupa Millî Görüş’ü, Erbakan’a çok ağır suçlamalar yönelten Cemalettin Kaplan Hoca’yla (İran’a biat etti dediler) parçaladılar. Bosna’da, Çeçenistan’da hep ayrılıkçı oldular, bizlerin karşısında oldular. (Çeçenistan, Suudi Arabistan ile İran’ın çekişmesi yüzünden mücadeleden düştü.)
Yani İran yönetimi ve mollalar Türkiye Müslümanlarını sevmediler ve İslami çalışmalara da hiç destek vermediler, hatta tavır aldılar. Ha şimdi İsrail ve Filistin konusunda Türkiye Müslümanlarının çoğunluğu yine İran’a destek verdiler, dua ettiler. ABD ile anlaşmalarını bu cahil yazarın anladığını söyleyemem. Yatak odasına baskın yapanlarla ki İran yatak odasını koruyamadı, baskın öncesi anlaşsalar da onca yetişmiş insan ölmeseydi.
Türkiye Müslümanları ve bu satırların yazarı onca olumsuz geçmişine rağmen Büyük Şeytan’a karşı mücadele ve savaşlarında İranlı Müslümanların yanındadır.
NOT: Suudi Arabistan ve İran dünyadaki saf İslami hareketlere hep tavır almışlardır, zarar vermişlerdir. Onları kazanmak için mezhebi ve siyasi çalışma yapmışlardır, yapmaktadırlar. İslam’a kesinlikle zarar vermektedirler.
Kalın sağlıcakla…