SOSYOLOJİK SİYER- Yesrib ve Medeniyet

İslam, Mekke’de on üç yıl zorluklarla yaşandı. Müslümanlar zihinsel ve fiziksel şiddetin en ağırını çektiler. En son zirve olarak da tam üç yıl süren boykot, yeni arayışlara kapı açtı. O zaman adı Yesrib olan şehir, Hz. Mus’ab b. Umeyr’in Akabe Beyatları sonrası hicret ve çalışmalarıyla Medineleşme yoluna girdi. Medine döneminde Müslümanların hayatlarını ve teşkilatlanmalarını titizlikle incelemek gerekmektedir. Biz de bu yazımızda Hicret sonrası yaşananları yazmaya gayret edeceğiz.
Medeniyete ve Devlete Hicret
Hicretle birlikte, gerek İslâm’ın evrensel boyutta tebliği gerekse Müslümanların barış ve güvenlik içinde yaşama imkanına kavuşması için siyasi hakimiyetin zarureti ortaya çıkmıştı. Çünkü İslam dininin bütün yönleriyle yaşanabilmesi için, Hz. Peygamber’in tek söz sahibi olduğu, bağımsız bir ülke gerekiyordu. Kişisel ve sosyal hayatın bütün yönlerini kuşatan İslam’ın tam anlamıyla hayata geçirilmesi ve gerçek İslâm medeniyetinin kurulması ancak böyle bir ülkede gerçekleşebilirdi.
Dolayısıyla Hz. Peygamber, nübüvvet görevi ve dini rehberliği yanında, hicretin ardından kuruluş halindeki bir devletin başkanlığı görevini üstlendi. Medine’de bir araya gelen müminler topluluğu için hem dinin uygulamaya ilişkin yönünün düzenlenip sistemleştirilmesi hem de siyasi ve hukuki yapının oluşturulması süreci başladı. Bundan itibaren Hz. Peygamber, bir taraftan kendisine vahyedilen ayetleri tebliğ etmek, gerekli açıklama ve izahlarda bulunmak, dini kuralların uygulanmasında ashabına örnek olmak suretiyle peygamberlik görevini yürütürken, bir taraftan da yasama, yargı ve askeri yetkiye sahip bir devlet başkanı olarak çalışmaya başladı.
Medine Dönemi, Hz. Peygamber’in hicri on birinci yılın Rebiülevvel ayındaki vefatına kadar on yıl sürdü. Bu dönem, Mekke döneminde atılan köklü ve sağlam temellerin tamamlanması açısından, itikadi, hukuki, siyasi, iktisadi ve içtimai bakımlardan genişleme ve gelişmelerin gerçekleştirildiği bir dönem oldu.
Mescid‐i Nebi’nin İnşa Edilmesi
Hz. Peygamber’in Medine’deki ilk faaliyetlerinden biri, beş vakit namazın birlikte kılınacağı, tebliğ, eğitim‐öğretim görevlerini yürüteceği ve idari merkez olarak kullanacağı bir mescid yaptırmak oldu. Medine’ye geldikten hemen sonra, Medine’ye geldiği gün devesinin ilk kez çöktüğü arsa üzerinde kendisine nispetle isimlendirilen Mescid‐i Nebi’yi yaptırdı. Bundan itibaren mescid, şehrin gündelik hayatının merkezini oluşturdu.
Hz. Peygamber, risalet vazifesinin bütün gereklerini mescid ve ona bitişik olan evinde yerine getiriyor ve yeni nazil olan Kur’an ayetlerini burada tebliğ ediyordu. Mescid, Cuma namazı ve beş vakit namazın kılınması, irşad ve eğitim faaliyetlerinin yürütülmesinin yanı sıra, bütün resmi faaliyetlerin gerçekleştirildiği bir mekandı. Hz. Peygamber’in devlet başkanı olması dolayısıyla siyasetin, muallimlik vasfı sebebiyle eğitimin, ordu kumandanı olarak askeri teşkilatın, kadılık vasfıyla adalet teşkilatının merkezi durumundaydı.
Rasul-i Ekrem, çeşitli Arap kabilelerine mensup elçi heyetlerini mescidde kabul ediyor, bazı heyetleri mescidin içerisinde kurulan çadırlarda ağırlıyordu.
Mescid‐i Nebi’nin arka kısmında kimsesiz Müslümanlar ve onlarla birlikte ilim tahsil etmek isteyen sahabelerin barınması için Suffe denilen bir sundurma yapılmıştı. Suffe, bir okul ve yatılı talebe yurdu olmanın yanında, ayrıca misafirhane ve sosyal yardım mahalli olarak kullanılıyordu.
Hz. Peygamber, inşaatın bitirilmesinin ardından Mescid’in hemen bitişiğine, kendisi için yapılan haneye taşındı. Zamanının çoğunu Mescid’de geçiriyordu.
Mescidlerin, Rasulullah dönemi gibi kullanımından çok uzak olduğumuz hakikatinden yola çıkarak söylemek gerekirse eğitim başta olmak üzere camiye taşıyacak ne kadar da çok faaliyetimiz var…
Önce kalplerimizi camilere taşıyarak işe başlamak gerekir.
Rabbim yolundan ayırmasın.