SOSYOLOJİK SİYER – Virüslere Karşı Korunak

Dünya, insanlığa ev sahipliği yapmaya başladığından bugüne kadar iyilikte ve kötülükte zirve insanları üzerinde gezdirdi. İnsanlığın, kendisine emanet olarak tahsis edilen koskoca ikamet yerine yeterince ihtimam gösterdiği söylenemez. Öyle ki, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin milyonda birini dahi kendi çalışmaları neticesinde elde edemeyeceği bir hakikattir. Bazen en değerli hazinelerini dahi (zaman, akıl, iman, sıhhat vb.) hovardaca harcamaktan çekinmeyen insanlık, hiçbir şey üretmedi desek yanlış yapmış oluruz. İnsanın ürettiği virüslere şöyle bir bakalım.
Nankörlük Hastalığı
Bizimle aynı havayı teneffüs eden fakat aynı imkânlara sahip olmayan varlıklarla birlikte yaşıyoruz bu hayatı. Çoğu zaman bize büyük hizmetleri de oluyor bu güzelim varlıkların. Çoğu zaman, biraz hafife almak gibi oldu, her zaman diyerek haklarını teslim edelim hayvanat ve nebatatın. Bize oksijen desteği olanları da var, protein katkısı sağlayanları da var. Saymakla bitiremeyeceğimiz faydaların üstüne, faydamız olduğunda bize ne kadar da sadakat gösterdiklerini yazmak lazım.
Oysa bizler onlar kadar sözümüzü tutabildik mi? Her türlü imkânı bize sunan âlemin sahibine şükürsüzlük, imansızlığı da getirdi ve her ikisi de nankörlüktür. Hz Adem’den günümüze kadar level atlayarak gelen bu hastalık çok ciddi bulaşıcılık özelliği taşımaktadır ve maalesef karantina altına almak da kolay değil. İnkârın yaygınlaşmasında iman ehli olanların ya inançlarının gereğini yerine getirmediklerine ya da enerjilerini çok farklı alanlarda tüketip söylemlerden eylemlere fırsat bulamadıklarına şahit oluyoruz.
Tedavi: Ahiretin dünyadan daha hayırlı ve süre olarak kıyaslanamaz halde olduğunun şuuru ile tekrar asrısaadet inancına dönmek zorundayız. Katıksız, saf ve değersizleştirmeden imanı tüm zamanımıza ve davranışlarımıza rehber yapmalıyız.
Sağlığımız Uzun Zamandır Tehdit Altında
“Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” sözü sağlığımızın ne kadar kıymetli olduğunu çok net ve bir o kadar da güzel özetler. Hazzı ve hızı hayatın her alanında maksimum şekilde kullanıyor ama sonuçlarını düşünmeye dahi fırsat bulamıyoruz.
Ne yediğimizi bilmemek ya da araştırmamak sağlığımızı ilk tehdit eden unsurdur. Helal haram kaygımızı rafa kaldırırsak bedenen ve ruhen sağlıksız beslenmeye başlar ve bunu ilerde telafi edemeyecek bir hale düşebiliriz.
Temiz yemek de sağlığımız için son derece değerli bir prensiptir. Bugün yemek adabı konusunda özellikle gençlere iyi örnek olamadığımız aşikârdır. Temizliğin hassasiyet derecesinde uygulanması en çok da yemek öncesinde ve sonrasında dikkat edilmesi gerektiği nettir. Su ve sabunun yerine kullanılan maddelerinde ne kadar temiz ve temizleyici olduğunu düşünüyoruz da bu kadar sık kullanıyoruz.
Çok yemek yeme hazzı sıhhatimizi kaybetmemizde en önemli etkenlerden bir tanesidir. Ye kardeşim, dünyaya bir daha mı geleceğiz ya da dünyada ne yersen odur, cümleleri sadece beslenmenin konusu değil, manevi zehirlenmenin de konusudur ve yaşantımızın çok yönden raydan çıkmasına vesiledir.
Hızlı yemek alışkanlığı da çok yemek kadar tehlikeli ve sağlığımızın uçup gitmesinde etkilidir. Hızlı yemek yeme kültürü sadece yemek alışkanlığımızı değil medeniyet tasavvurumuzun da bir göstergesidir. “Ayakta develer yer ve danalar gezerek yemek yer. İnsan ise zorunlu olmadığı sürece oturarak ve edebine riayet ederek yer.”
Sağlıklı beslenmek hafife alınacak bir mesele olmamakla beraber küçük yaşlardan itibaren evlatlarımıza verilmesi gereken önemli bir derstir.
Zaman Büyük Bir Sermaye Dedik Ama Kıymet Bilemedik
Kaybettiğimiz şeylerin ardından avuntularımız çok makale oluşturdu, çok kitap yazdırdı bizlere. Okuduğumuz birçok roman ve öykü belki de yaşanmayıp kıymetini bilemediğimiz zamanın bir özeleştirisi olarak karşımıza çıkar. Tuhaf olan şudur ki o yazılan metinleri okur, beğenir, sever, seviniriz.
Hâlbuki yapmamız gereken zaman tahtasında tek ayaküstü durup uzun süre tevbe istiğfar etmektir. Öyle boş geçirdik ki hayatı, bize verilen ömür sermayesini, öyle hoyratça harcadık ki en büyük zenginliğimizi.
Evet, kendimizle dertleştiğimizde doğruları söyleriz, yapmamız gerekenlere de aslında karar veririz, belki başlarız bile fakat istikrar ve azim noktasında zayıf kalırız. Galiba düşmanlarımızı biraz hafife alıyoruz. Şeytanın hilesi zayıftır diyor ayette Rabb’imiz. Kim için zayıftır? İman kılıcını kuşanıp amel zırhıyla korunan için. Doğrudur şeytan bizi kolay kolay yenemez, biz muttaki olduğumuz sürece.
Ama nefsimizle mücadelede çok daha fazla ciddi davranmak zorundayız. Eskiye göre daha çok meşgul edecek ve daha çok sevdiğimiz oyuncaklarımız var. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile. Zamanla beraber sağlığımızda gidiyor, farkında bile değiliz.
8-9 yaşlarında iken mahalleler arası futbol maçlarını organize eder, saatlerce koştururduk. Hem mahalledeki arkadaşlarımızı organize eder hem de spor yapardık. Evet, şimdiki çocuklar daha büyük organizasyonlar yapabiliyorlar. Örneğin akıllı telefonuna yüklediği oyunda büyük bir otobüs alıp sanal âlemde turizm şirketi kurup binlerce insanı taşıyor, fakat hep kendini kandırıyorlar, biz de izliyoruz.
Evet, çocuklarımıza hedef göstermenin tam zamanı şimdi. Onlara mahalledeki arkadaşlarını toparlayıp futbola, basketbola, voleybola, yüzmeye ekip olarak gitmelerini, birlikte ödev yapmalarını, yemek yemelerini, yeri geldiğinde beraber ağlayıp beraber gülmeyi öğretmek zorundayız. Tabii biz bunları öğretirken unuttuklarımızı hatırlayacak ve en çok kendimize fayda sağlayacağız.
Evet, zamanın, boş vaktin, sağlığın, gençliğin kıymetini bilmek gerekir.
Maddi ve manevi virüslerden böyle temizlenebiliriz.
Bize, bu hayatı çok güzel yaşamış örnek şahsiyetleri okumak, anlamak ve onların hayatları ile beraber anlamlanmak düşüyor.
Allah bizleri komünizmin, kapitalizmin, faşizmin, liberalizmin ve benzeri düzensizliklerin virüslerinden korusun.
Yürekten amin bekliyorum.