SOSYOLOJİK SİYER- Ah Dünya Ah! Af Allah’ım Af!

İnsanoğlu kelimeler ve kavramlarla konuşur, anlaşır. Doğru okunmuş ve anlaşılmış kavramlar, insanları ansiklopedi kıvamına taşır. Başka bir ifadeyle etkili ve de güzel konuşanlar ansiklopedilerden çokça faydalananlardır. Öyle kavramlar da vardır ki, bizzat kelimenin kendisi, kitabı hatta hayatı doldurur. İşte bu yazımızda böyle bir kavramı açıklamaya, hayat sayfalarımızın acı taraflarını çevirmeye gayret edeceğiz.
Hiçbir yazıma böyle bir başlık atmamıştım. Bir cümlede, özellikle de bir yazıya başlık olacak tümce de iki ünlem olur mu diye sorabilirsiniz. Konu mazlumlar olunca tüm başlığı, hatta tüm yazıyı ünlemlerle doldursak yeridir.
Zulme ve haksızlığa uğramış, hakkı gasp edilmiş, ezilmiş, mustazaf; hakkını arayamayan kimselerden yani mazlumlardan bahsedeceğiz.
Zulüm Her Daim Karanlıktır
Haksızlık, acımasızca davranma ve eziyet etme anlamlarına gelen zulüm, “Bir şeyin lâyık olduğu yerden başka bir yere konulması” diye tanımlanmıştır. Zıddı ise yani panzehri ise hayatın her döneminde vücuttaki kan kadar ihtiyacımız olan adâlettir.
Zalim her daim insana verilmiş en temel hakları hak sahibinden zorla alır, “yani onu mazlum” bırakır. Adil olduğunu iddia eden her birey, özellikle yöneticiler ve toplumlar ise zalimin karşısında mazlumun yanında olmak zorundadırlar.
Kâinatın Sahibi Zulmü Yasaklar Adaleti Emreder
“Allah adâleti, ihsanı, akrabaya vermeyi emreder, fahşâdan (edepsizlikten), münker (fenalık)den ve bağy (azgınlık)den alıkoyar. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.” (en-Nahl 16/90)
İslâm’ın, korunmasını emrettiği beş temel hak vardır: Din, can, mal, akıl ve neslin korunması.
Bu hakları korunmayan, kısıtlanan veya bu haklarından mahrum bırakılan kimseler mazlum sayılır. Onun için Kur’an bu haklarından mahrum bırakılan mazlumlara, zalimlerle savaşma izni vermiştir: “Kendileriyle savaşılan (mümin)lere, (savaşma) izni verildi. Çünkü onlara zulmedilmiştir ve şüphesiz Allah, onlara yardım etmeğe kadirdir. Onlar sırf “rabbimiz Allah’tır” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah’ın bazı insanları diğer bazılarıyla savması olmasaydı, içlerinde Allah’ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler havralar ve mescitler yıkılırdı. Allah kendi (dini)ne yardım edene elbette yardım eder. Şüphesiz Allah, kuvvetlidir, galibdir.” (el-Hac 22/39-40)
Zulmün Başlangıç Noktası
Yukarıdaki ayetleri bir değil bin defa okuyup düşünmek gerekir ki, insanlık nerede hata yaptı sorusuna cevap bulmuş olalım. Aslında akıllı insan ve toplumlar bir defa okuyup bir teşehhüt miktarı düşünseler cevabı yüksek sesle kendilerine ve dünyaya haykıracaklardır. Zulüm, Allah’ın emir ve yasaklarına sırt çevirmekle başladı. İslam arkaya atıldı, heva ve heves ile oluşturulmuş düzenler öne çıkarıldı. İşte kabil, Nemrut, Firavun, Ebu Cehil ve dava arkadaşları yeryüzünde bu sebepten hüküm sürdüler ve bunların devletleşmiş halleri de hala büyük zalimlik rollerini başarıyla oynuyorlar. Öyle benimsemişler ki rollerini, herkes izliyor ve alkışlıyor. Lokman suresi 13. ayeti okumak, anlamak ve gereğini yapmak gerekir: “Şirk en büyük zulümdür.”
Rabbine isyan etmiş bir varlıktan hayatı ve anlamını idrak etmeyi beklemek saflıktan başka bir şey değildir. Şirk düzenlerinin beslendiği yegâne yer zulümdür. Bugün mazlum halk ve ülkeler azımsanamayacak kadar fazla. “Zulüm bizdense ben bizden değilim” diyenler de maalesef yok denecek kadar az. Peki, mazlum halklar ve ülkeler bu kadar çokken neden birlikte hareket etmiyorlar? Burada başka bir zulüm daha karşımıza çıkıyor.
Belki de sorunu kökünden çözebilecek unsur, birlik olabilmek. Ama öyle bir fitne zulmü sarmış ki mazlum halkları, onlar dahi birbirlerini sevemiyor, zalimin ekmeğine yağ sürüyorlar. Uzağa gitmeye gerek yok. Ülkelerine demokrasi isteyenler ve istedikleri demokratların uygulamalarına bakmak kâfi. Öyle bir karanlık içerisindeyiz ki, maalesef sadece zalimleri suçlamak yetmez, yetmedi ve yetmeyecek.
Daha yaşanan zulümlerden bahsedemeden yazıyı sonlandırmak gerekecek. Bu da gösteriyor ki, girişine dahi onlarca makale yazılır, zulüm ve mazlum kavramlarının.
Burada şunu da belirterek üç nokta koyalım.
Mazlum olmak yok.
Mazlum bırakılmak var.
Allah nasip ederse konuyu işlemeye devam edeceğiz.