Sosyal Medyayı Kimler Yönetiyor? Sosyal Medya Kimleri, Nasıl Yönetiyor?

İnternet; 1969 yılında ABD’de, bir savaş ortamında askeri iletişimin devamlılığını sağlamak amacıyla başlatılan bir askeri proje olan ARPANET ile doğmuştur. 1983’de sivillerin kullanımına açılarak hızla büyümüş ve 2005’ten itibaren Youtube, Facebook ve Twitter’ın hizmete sunulmasıyla yeni ve etkili bir medya ve iletişim mecrası haline gelmiştir. Sosyal medya platformları anonimite, hızlı, ucuz ve kolay erişim ve paylaşım sağlama, multimedya içerik ve interaktif özellikleri ile büyük ilgi görmüş ve kısa zamanda geleneksel medya ve iletişim mecralarının önüne geçerek modern dünyanın vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir.
- İnternet Demek Sosyal Medya Demektir
Bugün artık internet demek sosyal medya demektir ve dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu bu küresel ağlara bağlı ve bağımlı bir şekilde yaşamını sürdürmektedir. İnsanlar adeta hipnoz olmuşçasına Dünya tarihinde benzeri olmayan bu sanal etki ağının çekim alanı içinde hayatına devam etmektedir.
2024 yılına ait aşağıdaki veriler bu bağlılık ve bağımlılığa işaret etmektedir:
- Dünyadaki8.08 milyar insanın 5.35 milyarı (%66,2) internet kullanıyor. Bunların neredeyse tamamına yakını, yani 5,04 milyarı ise sosyal medya kullanıcısı. Dünyada günlük sosyal medya kullanımı ortama 2 saat 23 dk.
- Türkiye nüfusunun %88,8’i internet kullanıyor, %67,4’ü de sosyal medya kullanıcısı. 16-24 yaş aralığında internet ve sosyal medya kullanımı %90’ları geçiyor. Günlük 7 saat 6 dk. İnternet kullanımı ile dünyada 19. sırada yer alıyoruz. Sosyal medyada geçirdiğimiz süre ise günde 2 saat 45 dk ile dünya ortalamasından 22 dk daha fazla.
Bu sanal etki ağının ana aktörleri büyük çoğunluğu Meta, Google gibi küresel ABD şirketlerinin geliştirdikleri sosyal medya platformları ve haberleşme uygulamalarıdır. Son birkaç yıldır TikTok benzeri uygulamalarla Çin’de bu alan da varlığını hissettirmeye başlamıştır. Söz konusu platform ve şirketlerin 2024 yılı kullanıcı (hesap sahibi) ve kullanım (tıklanma) sayılarına ilişkin bazı veriler ise şöyledir:
- 3,06 milyar ile Dünyada en fazla kullanıcısı bulunan platform halen Facebook. Google’ın platformu olan YouTube ise 2,5 milyar kullanıcı ile 2. sırada. Facebook’un da sahibi olan Meta şirketine ait Instagram ve WhatsApp, 2 milyar kullanıcısıyla listede 3. ve 4. sırada. Tiktok 1,6 milyar kullanıcı ile 5. sırada. 1,3 milyar kullanıcıyla 6. sırada WeChat, Facebook Messenger da 1 milyar kullanıcısıyla 7. sırada bulunuyor. Elon Musk’ın sahibi olduğu X (Twitter) platformu ise 611 milyon kullanıcıyla 12. sırada. İlk 15 şirket arasında ABD merkezli 9 şirketin yanı sıra Çin merkezli 6 şirketin bulunması dikkat çekiyor.
- Dünyada en fazla kullanılan sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları ise %86,2 ile WhatsApp, %71,3 ile YouTube ve %65,4 ile Instagram. YouTube’da kullanıcılar her gün 1 milyar saat video izliyor. Üç platformun da Meta şirketine ait olması dikkat çekicidir.
- Yıllar içinde özellikle gençler arasında Instagram ile Tiktok’un daha çok rağbet görmeye ve diğerlerinin önüne geçmeye başladığı görülüyor (Örneğin, Instagram kullanıcılarının %70’inden fazlası 35 yaşın altında). Diğer yandan, araştırmalar Instagram kullanıcılarının yarısından fazlasının aynı zamanda TikTok kullandığını, TikTok kullanıcılarının %80’inden fazlasının da aynı zamanda Instagram kullandığını ortaya koyuyor.
- Kullanıcı sayısı bakımından Türkiye’deki sıralama ise şöyle: 1. Youtube 57,5 milyon, 2. Instagram 57,1 milyon, 3. TikTok 37,7 milyon, 4. Facebook 34 milyon, 5. X (Twitter) 20,7 milyon.
- 2024 yılı temmuz verilerine göre, Türkiye, Instagram kullanımında dünya birincisi.
- Sosyal Medya Şirketlerinin Ekonomik Gücü
Sosyal medya şirketleri milyarlarca kullanıcı ve kullanım sayılarından elde ettikleri büyük güç ile sosyal medya sektörünü domine etmekte, ekonomik olarak da büyük gelirlere ulaşmaktadır. Söz konusu mecralara ve bunlara sahip küresel şirketlere ilişkin bazı ekonomik veriler ise şöyledir:
- Büyük çoğunluğu sosyal medya platformlarına verilen dijital reklam harcamaları tüm dünyada son 5 yılda iki kat artarak 2023 yılında toplamda 720 milyar dolara ulaştı.
- Meta şirketi, 2023 mali yılı için toplam 134,9 milyar dolar gelir bildirdi. Bu da günde yaklaşık 369 milyon dolar kazanıldığı anlamına geliyor. Bu rakamın 71 milyar doları Facebook’dan, 49,8 milyar doları Instagram’dan.
- Google’ın 2023 yılı toplam geliri 307,4 milyar dolar oldu. Bu da Google’ın tek başına Türkiye ekonomisinin yüzde 33’ü kadar gelir sağladığı anlamına geliyor. Şirket aynı yıl sadece reklamdan 237 milyar dolar kazanç sağlarken, bunun 31 milyar dolarını YouTube’dan elde etti.
- TikTok 2023 yılında 40 milyar dolar kazandı. Bu rakam, 2022 yılında 25 milyar dolardı.
- 2024 yılının en değerli 20 markası arasında 3. Google (333,4 milyar $), 7. TikTok (84,2 milyar $), 8. Facebook (75,7 milyar $), 13. Instagram (70,4 milyar $) oldu. İlk 5’te ise bilişim şirketleri bulunuyor: 1. Apple (516,6 milyar $), 2. Microsoft (340,4 milyar $), 3. Google (333,4 milyar $), 4. Amazon (308,9 milyar $), 5. Samsung (99,4 milyar $).
- Sosyal Medyayı Yönetenler
Yukardaki bilgi ve veriler sosyal medyaya hâkim aktörleri ve kimlerin yönettiğine ilişkin yeterince fikir vermektedir. Görüldüğü gibi ABD menşeili platform ve şirketler en büyük oyuncular olarak sektörün hâkimi ve yöneteni durumundadırlar. Çinli aktörler son dönemde varlığını hissettirmeye başlasa da bu duruma henüz halel getirecek büyüklüğe ve güce ulaşmış gözükmüyorlar.
Sosyal medya platformlarını sahibi olan şirketler yönetiyor, fakat bu teknoloji şirketlerini kimler yönlendiriyor ve yönetiyor? Aslında kritik soru bu. İlk bakışta, sosyal medya şirketlerinin çalışma ve faaliyetlerini kurala bağlayan, düzenleyen ve denetleyen uluslararası bir merkezi otorite veya kurum olmadığına göre bu mecraları yönlendiren veya yöneten bir güçten bahsetmek mümkün gözükmemektedir. Olsa olsa ülkelerin bu mecralar için koymuş olduğu kural ve düzenlemelerden bahsedilebilir. Fakat bunun önünde, ilerde detaylandıracağımız, internetin ve sosyal medya platformlarının mimarisinden, doğasından, karmaşık, dağıtık, çok değişkenli, dinamik ve sınır tanımayan küresel yapısından kaynaklı birçok zorluklar bulunmaktadır. Dolayısıyla bunları devletlerin yönlendirdiği, yönettiği veya denetim altında tuttuğunu söylemek imkansızdır. Belki sınırlı bir etkilerinden bahsedilebilir.
Gerçek şu ki, büyük çoğunluğu ABD menşeili olan sosyal medya şirketlerini önemli ölçüde ABD yönlendirmekte, yönetmekte ve denetimi altında tutmaktadır. Askeri iletişim stratejisinin bir parçası olarak ortaya çıkardığı interneti, güvenlik stratejisinin bir parçası olarak görmeye ve kullanmaya devam etmektedir. İnternet yönetimini büyük oranda elinde tutan ABD,egemen konumunu korumayı ekonomik ve ulusal güvenlik menfaatleriiçin gerekli görmektedir. Bu yaklaşımını ülkesinde yeşerttiği, gelişmesine ve tüm dünyada yaygınlaşmasına destek verdiği internet tabanlı ürün ve teknolojiler için de uygulamaktadır. Sosyal medya platformları ve haberleşme uygulamaları da bu strateji ve politikaların bir parçası olarak üretilen ve geliştirilen başarılı dijital mecralardır. ABD, günümüzün en büyük gücünün internet ve internet tabanlı teknolojiler olduğunun farkında olarak bu alanlara yatırım yapmakta, sektörü elinde tutarak hâkim gücünü kullanarak kontrol ve denetimini sağlamaktadır. Bu nedenle Çin ile tutuştuğu mücadelenin önemli bir ayağını da söz konusu teknolojiler oluşturmaktadır. Geçtiğimiz günlerde ülkesinde TikTok’a yasak getirmesini bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Siber uzayda bir güç mücadelesi içerisinde olan ABD, Rusya ve Çin gibi büyük devletler kendilerine özgü siber stratejiler geliştirerek bu yarışta önde olmak istemektedirler.
ABD, interneti ve küresel sosyal ağların mimarisini bu uygulamaları üreten ve geliştiren şirketler üzerinden ülkesinin ulusal güvenlik ve milli menfaatlerini merkeze alan politikalara göre şekillendirmektedir. Bir başka deyişle, büyük oranda, bu uygulama ve teknolojileri üreten özel ve kamusal güçleri bu alanın sınırlarını ve kurallarını belirlemekte araç olarak kullanmaktadır. Bu kurallar ve düzenlemeler çoğu zaman diğer devletler ve kullanıcılar tarafından istemsiz bir biçimde de olsa kabul edilmektedir.
Zira kurgulanan mimari üzerine inşa edilen uygulamalar, mimari tarafından izin verildiği ölçüde başarılı olmakta veya uygulanma imkânı bulmaktadır. Bu nedenle siber uzayın ve sosyal medyanın temel mimarisini şekillendirenlerin bu alanın kurala bağlanmasında ve yönetilmesinde en baskın güç olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, ulus devletler çoğu zaman, kendi başlarına yaptıkları düzenlemelerde egemen güç olma adına değil, ikincil uygulamaların belli yönde yapılmasını gözeten etkin olmayan bir denetleme organı olarak hareket etmek zorunda kalmaktadır.
Çünkü internetin ve sosyal medya platformlarının doğası, kendisini denetim ve kontrol altına almaya çalışan ulus devletler için birtakım zorluklar barındırmaktadır. Bu zorlukların en önemlisi, devletlerin klasik ulusal egemenlik anlayışlarına meydan okuyan karmaşık, dağıtık, çok değişkenli, dinamik ve sınır tanımayan küresel yapısıdır. Devletlerin ülke sınırları içerisinde vatandaşlarına hukuk kuralı koyma ve bunu uygulama meşruiyetlerini esas alan klasik ulusal egemenlik yaklaşımları, ulusal sınır tanımayan bu teknoloji karşısında çoğu zaman etkisiz veya geçersiz kalmaktadır.
Ulus devletler, sosyal medya platformları işbirliği yapmadığı veya ulusal düzenlemelere uymayı gönüllü olarak kabul etmediği sürece bu mecralara tesir etme imkânı bulmakta zorlanmakta ve çoğu zaman erişim engelleme dışında bir çaresi kalmamaktadır. Erişim engelleme ise teknik olarak alternatif erişim yöntemleri (VPN, DNS, Tor vb) ile aşılabilecek bir uygulama olduğu için etkinliği sınırlı olmaktadır. Böyle de olsa ülkeler ‘sansürcü’ damgası yemekten kurtulamamakta ve çoğu zaman ‘yapılan iş ürkütülen kurbağayı değmeme’ durumunu yaşamaktadır. Dolayısıyla, ulus devletler genellikle sansürcülükle suçlanmak ile egemenlik hakkının örselenmesine veya yok sayılmasına rıza göstermek arasında sıkışıp kalmaktadır.
İnternetin ve sosyal medya mecralarının, ulus devletleri zor durumda bırakan bu yapısı, sorunun “internetin uluslararası yönetimi ve işbirliği” boyutunu tartışmaya açmaktadır. Bu kapsamda, internetin yönetiminden sorumlu, yaptırım uygulamaya yetkili uluslararası meşruluğu olan merkezi bir örgütün bulunmaması ve bu boşluğun daha çok ABD tarafından kendi ulusal çıkarlarına göre doldurulması, var olan temel sorunun belki de en önemli nedeni olarak ulusal ve uluslararası düzeylerde tartışılmalara konu olmaktadır.
Diğer yandan son yıllarda ABD’nin sosyal medya şirketleri üzerindeki kontrol ve denetimiyle ilgili bazı sorunlar yaşadığına ilişkin işaretler görüldüğü de ifade edilebilir. Facebook’a kullanıcı verilerinin izinsiz paylaşımı ve gizlilik uygulamaları, Meta’ya tekelcilik, Twitter’a bazı paylaşımlara sınırlama getirme vb sebeplerle dava açılması, Senatoya ifade vermeye çağrılması veya bir takım cezai müeyyidelere muhatap olmaları buna örnek gösterilebilir. Bunlar, söz konusu mecraların ABD’nin kontrol ve denetimi altından çıktıkları anlamına gelmez. Bilakis, bu platformlara sahip küresel bilişim şirketlerinin elde ettikleri devasa ekonomik, sosyal ve siyasal güç ve nüfuz ile daha serbest, sınırsız, sorumsuz ve denetimsiz hareket alanı oluşturma girişimlerine ABD’nin bir reaksiyonu olarak değerlendirilebilir. Bir yönüyle de üretilen Frankenstein’ın kontrolden çıkarak üreticisi de dâhil olmak üzere herkese zarar verme potansiyeline ulaşması olarak da görülebilir.
Fakat bu girişimlerin etkisizleştirildiğini ve tüm büyük teknoloji şirketlerinin kontrol ve denetim altında tutulduğunu sembolik olarak gösteren bir fotoğraf Başkan Trump’ın göreve başlama töreninde ortaya çıktı. Fotoğrafta, Meta sahibi Zuckerberg, X (Twitter) sahibi Musk, Google CEO’su Pichai, Apple CEO’su Cook ve Amazon sahibi Bezos ve hatta TikTok’un CEO’su Chew Başkan Trump’ın karşısında bir hizada duruyorlardı. Bu görüntü, gönüllü ya da gönülsüz söz konusu şirketlerin yukarda bahsetmiş olduğumuz ABD’nin teknoloji, internet ve sosyal medyaya ilişkin strateji, hedef ve politikalarına bağlı olduklarının ve olacaklarının ifadesi olarak değerlendirilebilir.
- Nasıl Yönetiyorlar: Riskler, Tehlikeler, Tehditler
Öncelikle, teknolojik her ürünün bir dünya, toplum ve insan tasavvuruna ve dolayısıyla kültür ve medeniyet anlayışına göre üretilip buna göre şekillenen kullanım amacının olduğu ve bu çerçevede tasarlanıp üretildiğini unutmamak gerekiyor. Genellikle de ürünler var oluş amaçlarına hizmet edecek şekilde insan hayatında yer alırlar ve kullanımları yaygınlaşır. Bu nedenle, çılgınca kullanılan ve tüketilen sosyal medya platformları ve haberleşme uygulamalarının bu bakımdan değerlendirilmesinde fayda vardır.
Bu mecralar nasıl kullanılıyor, neye hizmet ediyor, ülkelerde ve toplumlarda sebep oldukları köklü değişim ve dönüşümleri nasıl okumak lazım, fiziksel sınırların ortadan kalkmasını, devletlerin ulusal egemenlik alanlarının giderek daralmasını ve dünyanın global köye dönüşmesini, dijital vatandaşlık, milli güvenlik, dijital sömürgecilik, küreselleşme, yabancılaşma ve kitleleri ciddi konulardan uzaklaştırılma, eğlenceye ve tüketime yönlendirme, bilgi kirliği, enformatik cehalet, manipülasyon ve dezenformasyon, sosyal mühendislik, gözetim ve denetim toplumu, yankı odaları, gör(ün)me/gözetle(n)me/dikizle(n)me toplumu tartışmalarının, bilgi güvenliği ve mahremiyet, kişisel bilgi ve verilerin korunması, özel hayatın gizliliği ve kişilik haklarının korunması, siber güvenlik, bağımlılık, siber zorbalık, sakıncalı ve zararlı içeriklerle (çocuk istismarı, pornografi, kumar, fuhuş, uyuşturucu satışı, şiddet ve ayrımcılık, terör faaliyetleri vb) mücadele konularının dikkatle ele alınması gerekiyor.
ABD güdümündeki ve kontrolündeki sosyal medya mecralarının belirleyici ana aktör olduğu mevcut sosyal medya düzeni günümüzün neredeyse en önemli sorunlarının kök sebebini oluşturmaktadır. Tersten okuma yapıldığında, söz konusu sorun ve konuların her birinin, kişileri ve toplumları yönlendirme, yönetme, değiştirme ve dönüştürmede sosyal medya mecralarına geniş bir hareket alanı oluşturduğunu ve büyük imkân ve fırsatlar sunduğunu söyleyebiliriz. Platformlar, bu vasat, imkan ve fırsatları kullanarak kendilerinin hâkim pozisyonlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Dolayısıyla ‘nasıl yönetiyorlar’ sorusunun cevabı da bu risk, tehdit ve tehlike yumağının içindeki sorunlarda gizli. Yani, kullanıcılar ve diğer ülke toplumları için birçok tehditler ve tehlikeler barındıran bu sorunlar platformlar için yönlendirme ve yönetme zemini, güç devşirme ve operasyon kabiliyeti sağlıyor. O yüzden müesses nizamın devam etmesini istiyorlar.
Bundan sonraki kısımda, bu perspektiften söz konusu sorunları ve konuları biraz daha detaylandırarak ‘nasıl yönetiyorlar’ sorusuna da cevap oluşturacak ipuçlarını vermeye çalışacağız.
- Bilgi Kirliliği ve Enformatik Cehalet
İnternet ve sosyal medya çağında kişiler bireysel bazda, aşırı bilgi yüklemesi ile karşı karşıya kalmakta, “doğru” ve “yararlı” bilgiye ulaşmak çoğu zaman önemli bir sorun haline gelmektedir. Bu durum “bilgi kirliliği” ve “bilgi kirlenmesi” kavramlarını gündeme getirmektedir. Naisbitt, bu durumu, “enformasyon içinde yüzerken bilgi için açlıktan ölmek” şeklinde ifade etmekte, kontrolsüz, doğrulanmamış, çelişkili ve bütünsellikten uzak bilginin verdiği zararlarına dikkat çekmektedir.
Nitekim sosyal medyada doğru olan ile doğru olmayan, önemli olan ile önemsiz olanın bir arada sergilenmesi, bu mecraların bilgi çöplüğü olarak da değerlendirilmesine neden olmaktadır. Keza, önemli olanın önemsiz olandan, uygun olanın uygun olmayandan, faydalı olanın faydasız olandan bir biçimde ayrılmaması durumunda her şeyin aynı oranda ilgi çekici ve sıkıcı olacağı; dolayısıyla, kişinin kendini yeniden günümüz çağının kayıtsızlığında bulacağı ifade edilmektedir.
İnternet ve sosyal medyanın bilgiye ulaşmak için sınır, kurum, zaman ve mekân kavramını ortadan kaldırmış olmasına rağmen, yukarıda bahsedilen sebeplerle içerikte büyük bir yozlaşma, anlayışta kısırlaşma yaşanmakta ve Nabi Avcı’nın ifadesiyle “enformatik cehalet” yaygınlaşmaktadır. Bu durum toplumsal ve bireysel bilgiyi sığlaştırma tehlikesine de kapı aralamaktadır. Bilgi bollaşmakta, anlayışlar ise daralmaktadır. Bilgi toplumunun gelecekte belki de karşılaşabileceği en ciddi sorunların başında, bu sığlaşma, düzeysizleşme ve sıradanlaşma tehlikesi gelmektedir.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle enformasyon üretme, ona ulaşma, haberdar olma ve farkındalık oluşturma olanakları olabildiğince genişlemiş fakat buna karşılık dünyada olup bitenleri sağlıklı bir şekilde anlayabilme ve yaşanan olayların sonuçlarına ve arkasındaki gerçeklere ulaşabilme noktasında ciddi bir körlük meydana gelmiştir.
Diğer yandan, mevcut kitle iletişim araçları bilerek veya bilmeyerek kitleleri ciddi konulardan uzaklaştırmaya, eğlenceye dönük bir anlayışa yöneltmeye çalışmaktadır. Sonuçta, edilgen bir çoğunluk ile bilgi teknolojisine egemen olan güçlü bir azınlık ortaya çıkmaktadır.
- Dezenformasyon, Algı Yönetimi, Hakikat Ötesi Çağı
Yapılan çalışmalar Türkiye’de ve dünyada bilgiye ve habere erişmek için en çok kullanılan mecraların sosyal medya platformları olduğunu göstermektedir. Fakat ilginç bir şekilde en çok bilgi kirliliğinin de bu mecralarda oluştuğuna şahit olunmaktadır. Yanlış ve doğru olan içeriklerin birlikte yer aldığı bu platformlarda, doğrunun yanlıştan ayrılması gittikçe güç bir hale gelmiştir. Bunun da ötesinde, en sistematik sosyal mühendislik dezenformasyon, manipülasyon ve algı yönetimi operasyonlarının da bu mecralarda yapıldığını söyleyebiliriz.
Yine dijital teknolojileri ve özellikle dijital medya mecralarını geliştiren ve yöneten küresel güçler ürettikleri ve empoze ettikleri popüler kültür, inanç, fikir, anlayış, algı, haber ve bilgilerin tüm dünya toplumlarında benimsenmesi ve hakim olması için bu mecraları kullanıyorlar. Çok sofistike bir şekilde insanların algılarını, düşüncelerini ve değerlerini şekillendirip nesillerin değişimini ve toplumların dönüşümünü sağlıyorlar. Kişilerin ve toplumların sosyal, kültürel ve siyasal kodlarıyla oynuyorlar, yeni özellikler yüklüyorlar. Diğer yandan da ekonomik ve siyasi güç devşiriyorlar. Kişilerin siyasal tercihlerini şekillendirme, dezenformasyon, manipülasyon, ajitasyon, sosyal mühendislik yöntemleriyle toplumları yönlendirme, ülkelerde karışıklıklar ve krizler çıkarma ve iktidarları belirleme operasyonları yapıyorlar.
Nitekim son dönemde farklı ülkelerde yapılan 70 seçimde yapay zeka uygulamalarının da yardımıyla sosyal medya araçları kullanılarak dezenformasyon, nefret söylemlerinin körüklenmesi, kamuoyunun kutuplaştırılması vb yöntemlerle seçmen tercihlerinin etki altına alınarak seçim sonuçlarına tesir edildiği tespit edilmiştir. Bu durum, demokrasinin temelini oluşturan serbest seçimleri, iktidarları seçmen iradesinin belirlediğine ilişkin yerleşik kabulleri tartışılır hale getirmiştir.
Konuyla ilgili en bilinen örnek ise Cambridge Analytica olayıdır. Cambridge Analytica şirketi bir uygulamayla 50 milyon Facebook kullanıcısının verilerini çekerek onların psikolojik profillerini siyasi kampanyalara dâhil etmiş, kişiye özgü reklam ve paylaşımlar ile siyasal tercihlerini etkileyip seçim sonuçlarına müdahale etmeye imkân tanımıştır. Bu yöntemle özellikle Trump’ın Başkan seçildiği 2016 seçiminde milyonlarca kişi üzerinde etki oluşturulduğu tahmin edilmektedir. Seçimlerden sonra ortaya çıkan hile iddialarının akabinde Facebook, Rusya’nın bu yöntemle seçimlere nüfuz ettiğini kabul etmiştir. Seçim kampanyası boyunca Facebook, Twitter vb. sosyal medya platformlarında büyük ölçüde sahte hesaplar kullanılmıştır.
Yakın tarihte bunların birçok farklı örneğine de rastlıyoruz. 1991 yılındaki Körfez Savaşında ABD, sosyal medya yanında geleneksel medya araçlarını da kullanarak Saddam’ın kimyasal silah kullandığına tüm dünyayı inandırmış ve bölgenin hâkimiyetini ele geçirmek için kamuoyu desteği ve müdahale meşruiyeti oluşturmuştur. Keza, 2016 yılındaki İngiltere’nin AB’den çıkışına ilişkin Brexit referandumu sürecinde milyonlarca dış kaynaklı bot hesaplardan yapılan paylaşımlar ile İngiltere toplumunu yalan ve yanlış bilgilerle manipüle ederek ve yönlendirerek sonuçlara tesir edilmiştir. AB’nin geleceği açısından kritik önemdeki referandumda bıçak sırtı giden oylama sonucunda %51.9 ile AB’den ayrılmaya yönelik oylar birinci çıkmıştır. Ayrıca, Meta’nın sahibi Zuckerberg’in itiraflarıyla Covid sürecinde Facebook’un topluma gerçek dışı ve yanıltıcı bilgi verdiği en yetkili ağızdan kabul edilmiştir.
Türkçe’ye ‘hakikat-ötesi’ olarak çevrilen ‘post-truth’ kavramı aslında hakikatlerin önemini yitirdiğini, kamuoyunu şekillendirmede duyguların ve inançların objektif gerçeklere tercih edildiği durumları ifade etmektedir. Zira günümüzde sosyal medyaya bağlı ve bağımlı olan insanlar çoğunlukla hakikat arayışı yerine önlerine servis edilen bilgileri ve haber yığınlarını sorgulamadan kabul etme eğilimi taşıyorlar. Bu nedenle, artık günümüzün post-truth çağı, yalan haberleri ve dezenformasyon sürecini tetiklemekte ve hakikate dayanmayan algı, fikir ve düşünceleri güçlendirmektedir. Dolayısıyla bu döngüyü kırmak ve post-truth içeriklerin sosyal medyada yayılmasını önlemek oldukça güç bir hale gelmiştir.
- Öğrenen Algoritmalar, Filtre Balonları, Yankı Odaları
Sosyal medya mecraları günümüzde kişilerin ve toplumların tercihlerini belirleme, algılarıyla oynama ve manipüle edilmesinde çok rafine yöntemler kullanmaktadır. İlk aşamada kullanıcıların beğenilerini, paylaşımlarını, yorumlarını ve diğer tüm faaliyetlerini kayıt altına alarak dijital izlerini toplamakta ve profillerini çıkarmaktadırlar. Sonrasında geliştirdikleri yapay zekâ destekli öğrenen algoritmaları kullanarak bu profillere göre kişilere özgü içerikler üretip servis etmektedirler. Buna‘kişiselleştirme’, yani,kullanıcının ilgisine, beğenisine, davranışlarına göre uyarlanan hizmet ve ürünlerin sunulması ve deneyim yaşatılması denilmektedir. Öğrenen algoritma, kişilerin izlediği video, dinlediği müzik, takip ettiği dijital mecralar, ilgilendiği konular vb tüm tercih, görüş, zevk ve beğenilerine göre öznel ‘filtre balonları’ oluşturmaktadır. ‘Filtre balonu’ sosyal medya platformlarının bahsedilen işlemler ile oluşturulmuş kişiselleştirmeler vasıtasıyla profillerle uyuşmayan içeriklerin engellenmesini ifade etmektedir. Yani, hoşlanmayacağı, tercih etmeyeceği, görüşüne uygun olmayan içeriklerle muhatap olmasını önleyerek beğeneceği, görüşlerine paralel, hoşnut olacağı içeriklerin sunulmasını sağlamaktadır.
Sosyal medya platformlarının ‘kişiselleştirme’ ve ‘filtre balonu’ uygulamaları bu mecraları ‘yankı odası’na dönüştürme tehlikesi taşımaktadır. ‘Yankı odası’ benzer görüş ve inanç sahiplerinin fikir paylaştığı, bu görüş ve inançların sürekli tekrarlandığı ve karşıt görüşlerin yer almadığı tek taraflı iletişim biçimini ifade etmektedir. Bu durum, kullanıcıların sağlıklı ve çok yönlü tartışmalardan mahrum olması, sadece kendilerine yakın kullanıcılarla etkileşime girmesi nedeniyle keskinliklerin, kutuplaşmanın ve tek tipleşmenin artması sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla, kişiselleştirme uygulamaları kullanıcıları filtre balonlarına ve yankı odalarına hapsetmekte, doğru bir iletişimin önünde engel olmaktadır. Sosyal medya mecralarında farklı amaçlarla yanıltıcı bilgileri yaymak ve kamuoyunu şekillendirmek için çok sayıda bot ve trol hesapları kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bu faktör de dikkate alındığında sosyal medya mecralarının doğru bilgi, haber veya veriye ulaşma konusunda kullanıcılarını daha da savunmasız ve sağlıksız bir iletişim ortamına mahkûm ettiği söylenebilir.
- Kişiselleştirilmiş Reklamlar, ‘Tüketim Toplumu’
Öğrenen algoritmalar ile kişiselleştirilmiş uygulamalar ticari amaçlarla, reklam ve pazarlama sektöründe de yaygın olarak kullanılmaktadır. Sosyal medya platformları kullanıcılarına kişiselleştirilmiş reklamlar sunarak alışveriş istek ve arzusu oluşturma, almaya ve tüketime teşvik etme ve özendirme, alışveriş tercihlerini şekillendirme konularında oldukça etkili mecralardır. Nitekim yapılan bazı çalışmalar kişiselleştirilmiş reklamların etki gücünü ortaya koymaktadır. Örneğin bir çalışma, e-ticaret sitelerini herhangi bir ürün almak için ziyaret edenlerin %65’inin başka birtakım ürünleri alarak ziyaretlerini tamamladığını göstermiştir.
Kişiselleştirme uygulamaları, kişileri çok daha ince ve etkin yöntem ve pratiklerle cendere altında tutarak tüketimi ve tüketime dayalı yaşam biçimlerini satın almaya özendirmekte/ikna etmektedir. Çünkü günümüz tüketim toplumu paraya dönüşen her malın daha çok üretilmesine ve bunun için de daha çok tüketilmesine dayalıdır. Liberal kapitalist sistemin varlığını sürdürebilmesi bu döngünün sağlaması ile mümkün olmaktadır. Bunun için de kişilerin başta reklamlar olmak üzere çeşitli pazarlama teknikleriyle, üretilen ürünün alınması gerektiğine, onsuz yaşanamayacağına inandırılması, yanlış ve sahte ihtiyaçlar üretilmesi gerekmektedir. Görüldüğü gibi söz konusu mecralar da buna büyük imkânlar sunmaktadır.
Diğer yandan, sosyal medya platformlarının kullanıcıların dijital izlerinden oluşturdukları profil bilgilerini reklam ve pazarlama sektöründeki diğer şirketlere satarak önemli kazançlar elde ettikleri de bilinmektedir. Kişisel verilerin gizliliğinin korunması bakımından bu uygulamalar tüm dünyada tartışmalara sebep olmaktadır.
- Bağımlılık, Yabancılaşma, Bireyselleşme
Sosyal medyanın oluşturduğu ortam ve sunduğu olanaklarla bağımlılık oluşturarak insanı kendisine ve içinde bulunduğu topluma yabancılaştırması da önemli sorunlardan birisidir. Özellikle, kontrolsüz ve bilinçsiz sosyal medya kullanımı gerçek yaşamın yerini sanal gerçeklik uygulamalarına bırakmakta, edilgenleşmeye, içe kapanma ve kendini toplumdan soyutlamaya itmektedir. Titiz akademik araştırmalar, belli koşullar altında, internet ve sosyal medya kullanımının yalnızlığı, yabancılaşma duygularını hatta depresyonu derinleştirdiğini göstermektedir.
Sosyal medyanın cazip içerikleri yanlış ve bilinçsiz kullanım ile birleşince kişilere sahte bir sınırsız özgürlük hissi oluşturarak, istek ve arzularını yerine getiren, sürekli bir şekilde zevk ve keyif veren bir mecranın tutsağı haline getirebilmektedir. Bu ise zamanla, ailesine, çevresine ve topluma duyduğu aidiyet duygusunun kaybolmasına, kültürel değerlerine ve kimliklerine yabancılaşmasına, kendi varoluşsal anlam ve gerçekliğinden, yaşadığı maddi dünyadan duygusal olarak uzaklaşmasına ya da farklılaşmasına neden olabilmektedir. Bu süreç kişilerin, çevresinde olup bitenlere ve toplumsal sorunlara duyarsızlaşmalarına ve sadece bireysel çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başlamalarına ve bencilleşmelerine neden olmaktadır.
Ayrıca sosyal ağların, kişilere sahte kimliklerle var olabilmesine imkân tanıyan özelliği de yabancılaşma sorununu artırıcı etki doğurmaktadır. Kendilerini farklı kimlik özellikleri ile tanıtan ve adeta ikinci bir kimlik ve kişilik ile sanal âlemde varlığını sürdüren kullanıcılar, gerçek kimliği ile oluşturduğu sahte kimliği iç içe geçtiği ve kimlik karmaşası yaşadığı için süreç içinde kendi öz benliğine yabancılaşmaktadır.
Bookchin’in “Teknoloji insanlığın bir uzantısı olmaktan çıkmış; insanlık teknolojinin bir uzantısı haline gelmiştir” ifadesi yabancılaşma ile ilgili diğer önemli bir konuya parmak basmaktadır. Teknolojinin ve sosyal medyanın aşırı kullanımı, bağlı ve bağımlı kılması kişilerin değerler hiyerarşini bozmakta söz konusu mecralarla ilişkisindeki amaç-araç paradigmasını tersyüz etmektedir. Kişilerin yaşamında bu mecralar araç özelliğinden uzaklaşarak bir amaç haline geldiği görülmektedir. Bu da yabancılaşma, yalnızlaşma, bireyselleşme gibi olumsuz durumlar ortaya çıkmaktadır.
- Bilgi ve Veri Toplayıcılığı, Veri Madenciliği
Kişiselleştirme uygulamalarının işaret ettiği bir gerçek de sosyal medya mecralarının kullanıcılara ait dijital izleri tutarak elde ettikleri, içinde kişilerin her türlü bilgi ve verilerinin bulunduğu büyük datanın varlığı konusudur. Kullanıcıların bilerek veya bilmeyerek verdikleri bu bilgi ve veriler bilginin en büyük güç olduğu günümüz teknoloji çağında söz konusu platformlar için büyük bir hazine değerindedir. Bu yüzden Meta gibi bazı şirketler kendilerine ait farklı platformlardaki bilgi ve verileri bir araya getirerek (Örneğin; Facebook, Intagram, Whatsapp) daha da büyük, çeşitli ve kullanışlı dataya sahip olmaya çalışmaktadır.
Bu bilgi ve veriler belki de tüm istihbarat örgütlerinin yıllarca çalışsalar da elde edemeyecekleri kapsam ve büyüklüktedir. Zaten günümüz dünyasında istihbarat kurumlarının bilgi toplamaya ilişkin çalışmalarını büyük oranda açık kaynaklar üzerinden ve özellikle dijital ayak izlerini takip ederek yürüttüğü bilinen bir gerçektir.
Kişilere ve kurumlara ait elde edilen bu zengin datanın yapay zeka ve big data yazılım ve uygulamaları ile işlenip anlamlı hale getirilmesiyle kişiler ve toplumların siyasal, toplumsal, ekonomik, psikolojik, davranışsal ve kültürel kodlarının çözümlenmesi, güçlü ve zayıf yönlerinin ortaya çıkarılması mümkün olmaktadır. Günümüzde ‘veri madenciliği’ olarak adlandırılan bu yöntem, tarihin hiçbir döneminde görülmemiş eşsiz bir imkânlar sunmaktadır. Bu sayede toplum mühendisliği yaparak; kişileri ve toplumları yönlendirmek, ajitasyon ve manipülasyon yapmak, kişileri ve toplumları istenilen yönde hareket ettirmek, değiştirmek ve dönüştürmek kolay hale gelmektedir. Sosyal medya platformları da söz konusu operasyonların yapılması, değişim ve dönüşümlerin gerçekleştirilmesi için oldukça elverişli bir araçtır.
Bu kritik ve değerli bilgi ve veriler sosyal medya şirketlerinin ellerinde bulunmaktadır ve amaçları doğrultusunda kullanmaya devam etmektedirler. Bunları kimlerle paylaştıkları ve nasıl değerlendirdiklerine ilişkin hususlar halen büyük oranda gizemini korumaktadır. Bu bilgi ve verileri ticari sır kisvesi altında ya da hâkim durumlarını kullanarak fiili durum oluşturup kullanıcılardan, hizmet sundukları ülkelerin kamu otoritelerinden ve uluslararası örgütlerden saklamaktadırlar. Çoğu zaman ilgili ülkelerin mahkeme kararlarına rağmen sunucularında bulunan kullanıcı bilgilerini paylaşmamakta ısrarcı olurken, bu kişisel bilgi ve verileri ne/neler yaptıklarına ilişkin olarak kullanıcılara ve ülkelerin kamu otoritelerine karşı açık ve şeffaf davranmamaktadırlar. Bu kapsamda, kullanıcılara ait internet trafik bilgilerini, söz konusu bilgilerin kimlerle paylaşıldığı, bunlarla hangi algoritma, yazılım, teknik, yöntem veya kriterlerle neler yapıldığı ve ne tür uygulamaların hayata geçirildiğine dair bilgileri ülkelerin yetkili kamu kurumlarına vermemektedirler.
- ‘Gözetim Toplumu’ ve ‘Dijital Sömürgecilik’
Sosyal medya mecralarının veri madenciliğine konu olan kritik bilgi ve verileri ABD istihbaratı, güvenlik kurumları ve diğer kamu otoriteleri ile paylaştıkları bir sır değildir. Zaman zaman basına yansıyan haberler konuya ilgi duyanlar için yeterince aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır. Zira bu haberlerde platformların sahipleri ya da yetkililerinin konuya ilişkin doğrudan ya da dolaylı itiraflarına rastlamaktayız. Yakın zamanda Meta sahibi Zuckerberg’in Whatsapp’a ait yazışma ve iletişim bilgilerinin ABD istihbaratıyla paylaşıldığına ilişkin açıklamaları bunun bir örneğidir. Dolayısıyla ABD istihbaratının büyük çoğunluğu ülkesinde bulunan sosyal medya mecralarından bu tür dataları aldığını ve diğer kurumlarla birlikte işleyerek kullandığını varsayabiliriz. Bu kadar büyük ve zengin bir veriye sahip olmak ABD için siyasi, sosyal ve ekonomik bakımdan emsalsiz bir imkân; küresel hâkimiyet, dünya jandarmalığı, ulusal güvenlik, istihbarat, ülke içinde ve dışında operasyon yapabilme kabiliyeti açısından olağanüstü bir kapasite ve güç demektir.
ABD’nin elde ettiği ve işlediği bu bilgi ve verilerle, George Orwell’in ‘1984’ adlı romanında ‘Büyük birader sizi izliyor’ metaforuyla ifade ettiği ‘izleme, gözetim ve denetim toplumu’nu inşa etme hedefine büyük oranda ulaştığını kabul edebiliriz. Aynı şekilde, ‘dijital sömürgecilik’ olarak isimlendirilen, dijital teknolojileri kullanarak tüm dünyada sosyal, politik ve ekonomik hâkimiyet kurma çabası için büyük bir imkân ve kabiliyet kazandığını söyleyebiliriz.
Sosyal medya mecralarının kişisel bilgi ve verilere ilişkin tutumu ve uygulamaları bugün en çok eleştirilen ve tartışılan konulardan birisidir. Amacı ne olursa olsun, kullanıcıların kişisel verilerinin tutulması, saklanılması, kişiselleştirilerek kullanılması ve paylaşılması tüketici hakları, bilgi güvenliği, kişisel verilerin gizliliği, kişilik haklarının, özel hayatın ve mahremiyetin korunması bakımından sorunlu ve sakıncalı bir durumu ifade etmektedir. Ve ciddi hukuki sonuçları vardır.
İlginç ve trajik olan ise; bu ciddiyette ve önemde olan konularda sosyal medya mecralarına önleyici, caydırıcı ve etkili sayılabilecek herhangi bir kısıtlama, engelleme veya cezalandırmanın olmamasıdır. Özellikle, bazı Avrupa ülkeleri bu konularda zaman zaman itirazlarını dile getirip yetkili kurumları aracılığıyla önleyici ve cezalandırıcı bazı işlemler uyguluyorlar. Fakat bunlar, kullanıcılara yönelik tehdit ve tehlikenin büyüklüğü, platformların bu yollarla elde ettiği siyasi, sosyal ve ekonomik güç ve fayda yanında çok cılız kalmaktadır.
Bu nedenle söz konusu sosyal medya mecraları yaptıkları işlem ve uygulamalar ile kullandıkları algoritmaların özellik, kriter ve tekniklerini kullanıcılardan, devletlerden ve uluslararası kuruluşlardan gizleyerek herhangi bir denetim ve kontrole tabi olmadan faaliyetlerini sürdürmektedir. Sahip oldukları gücü, teknolojik üstünlük ve özellikleri kullanarak ulusal ve uluslararası herhangi bir kural ve düzenlemeye tabi olmadan, kontrol ve denetimden uzak bir şekilde varlıklarını devam ettiriyorlar.
Hâlbuki yukardaki sakıncalar nedeniyle tüm iş ve işlemlerinde, uygulamalarında kullanıcılarına ve hizmet verdikleri ülkelerin kamu otoritelerine karşı açık, şeffaf ve hesap verebilir olmalıdırlar. Fakat, güçlerini bu gizlilik içinde yapmış oldukları çalışma ve uygulamalardan aldıkları için zorda kalmadıkça tavır değiştirmeleri, misyon ve varlık sebeplerini tehlikeye düşürecek veya zayıflatacak ödünler vermeleri beklenilmemelidir.
- Sakıncalı ve Zararlı İçerik Sorunu
Sosyal medya mecralarında karşılaşılan en önemli sorunlardan birisi de sakıncalı, zararlı ve yasadışı içeriklerle mücadele konusudur. Bu tür içeriklerin hangileri olduğu, nasıl engelleneceği, bu konuda yeterli tedbirlerin alınıp alınmadığı gibi hususlar önemli bir tartışma alanıdır. Zira sosyal medya mecralarında yer bulmaya çalışan terör faaliyetleri, pornografi, çocuk istismarı, şiddet, ırkçılık, ayrımcılık ve nefret içerikleri, kumar ve bahis, intihara ve uyuşturucuya yönlendirme, siber zorbalık gibi yasadışı ve zararlı içerikler kişileri ve tüm toplumları etkilemektedir. Özellikle çocuklar, gençler ve aileler için önemli riskler, tehlikeler ve sorunlar oluşturmaktadır. Bu nedenle, internetin en büyük aktörleri olan küresel sosyal medya şirketlerinin bahsi geçen içeriklerle mücadele konusunda sorumluluklarını yerine getirmeleri, bu mecraların daha güvenilir hale gelmesi için inisiyatif almaları beklenmektedir.
Fakat ne yazık ki, bu mecralar özellikle terör, şiddet, ırkçılık, ayrımcılık ve nefret içeriklerine ilişkin konularda şirketlerinin politika ve bakış açılarına göre hareket etmekte çoğu zaman objektif ve tarafsız davranmamakta çifte standartla hareket etmektedir. Hâlbuki bahsi geçen konular ırk, din, dil, renk farkı gözetmeksizin tüm kişilerin ve toplumların güvenliğini, toplumsal barışı, insanlığın ortak değerlerini korumak için taraflı ve sübjektif tutum ve davranışlardan uzak durmayı gerektirmektedir. Dolayısıyla bu tür içeriklerle daha etkin mücadele için platformların hukuk çerçevesinde ülkelerin yasalarına saygılı, uluslararası işbirliğine açık ve destekleyici olmaları beklenmektedir.
Maalesef küresel sosyal medya şirketlerinin özellikle terör örgütleri arasında ayrım yaptıkları, bazı terör örgütlerine yönelik içeriklerle ilgili hızlı tedbirler alırken diğer bazılarına toleranslı davrandıklarını, hatta mahkemelerce verilmiş olan erişim engelleme kararlarını dahi uygulamamakta ısrar ettikleri görülmektedir. Örneğin, DAEŞ veya İŞİD benzeri terör örgütlerinin propaganda içeriklerine inisiyatif alarak kendiliğinden engel koyarken, PKK/PYD/YPG ve FETÖ kaynaklı terör içeriklerine mahkeme kararlarına rağmen yer vermeye devam etmektedirler.
Keza şiddet, ırkçılık, ayrımcılık ve nefret içerikleri konusunda da çifte standartlı davranmaktadırlar. Özellikle, antisemitizimle ilgili veya siyonizm aleyhine gördükleri tüm içerikleri hızlı bir şekilde kaldırıp sansürlerken İslamofobi içeriklerin yayınlanmasına izin vermektedirler. Bu kapsamda, İsrail terör devletinin son dönemde Filistin’de yapmış olduğu katliamlara ilişkin içeriklere sistematik bir şekilde sansür uygulandığı görülmektedir. Öyle ki saldırı ve katliamları paylaşan, eleştiren veya tepkisini ortaya koyan ya da bunlara direnen HAMAS liderlerini ve mücahitleri destekleyen hesapları ve paylaşımları engellemektedirler. Bu şekilde katliamcı İsrail’e açık destek vermekten çekinmemektedirler. Benzer bir tavrı ve tahammülsüzlüğü LGBT karşıtı içeriklere de göstermektedirler. Keza kimi siyasetçi, yazar, aktivist, sanatçı vb kişilerin sakıncalı gördükleri görüş ve fikirlerini ifade ettikleri paylaşımlara veya hesaplara da engelleme uygulamaktadırlar.
Bu durum, neyin sakıncalı veya yasadışı içerik olduğuna ilişkin kararı küresel sosyal medya şirketlerinin yönetici ya da hukuk danışmanlarınca verilen ilginç ve çarpık bir sosyal medya düzenine işaret etmektedir. Bu düzende platformlarca, algoritmaları bilinmeyen, yöntemleri, kriterleri ve uygulamaları yeterince açık ve şeffaf olmayan bir sansür mekanizması işletilmektedir. Yani, kullanıcıların neyi ne kadar görebileceklerine veya göremeyeceklerine platformların karar verdiği garip bir sistem yürürlüktedir. Bu sistem, bilgiye erişim, fikir ve ifade özgürlüğü bakımından da sorunludur. Bilgiye erişim, fikir ve ifade özgürlüğünün en önemli araçları olarak görülen sosyal medya mecralarının, oluşturulan algının aksine söz konusu özgürlüklerin sofistike bir şekilde kısıtlanmasına aracılık yapan sansürcü bir aparata dönüşmesi büyük bir paradoks ve hayal kırıklığı oluşturmaktadır.
Devletlerin pratikte sınırlı bir etkisi olan erişim engelleme uygulamalarını bilgiye erişim, fikir ve ifade özgürlüğünü kısıtlama ve sansürcülük olarak niteleyen ve eleştiren çevrelerin, insan hakları örgütlerinin bu sisteme itiraz etmemelerini veya yetersiz tepki vermelerini anlamak gerçekten güçtür. Belirli bir içeriğe (video, sayfa, paylaşım veya hesap) yönelik filtrelemenin mümkün olmadığı (URL Filtreleme) kriptolu protokol (https) üzerinden yayın yapan küresel sosyal medya şirketlerinden beklenen, adli mercilerin kararlarını uygulama konusunda hassas olmaları ve bildirilen yasadışı içeriklerin engellenmesi konusunda işbirliği yapmalarıdır.
Bu kapsamda uluslararası kuruluşların; küresel sosyal medya aktörlerine yasadışı içerik ile mücadelede sorumluluklarını yerine getirmeye zorlamaları ve bunu sağlayacak mekanizmalar kurmaları bu mecraların yasadışı amaçlarla kullanımının önüne geçilebilmesi açısından büyük öneme haizdir. Lakin küresel internet şirketleri marifetiyle ABD egemenliğinde olan internet ve sosyal medyanın mevcut idari, teknik ve operasyonel yapısını değiştirmeden bunu yapmak olası gözükmemektedir. Bu nedenle, tüm ulus devletlerin ve diğer paydaşların içinde yer aldığı, işbirliğine dayalı bir uluslararası kurumsal yapı ve sistem kurulmadığı sürece bahsi geçen sorunlara efektif, adil ve objektif çözümler bulunmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır.
- Sonuç Olarak
Günümüzde büyük bir güç haline gelen internet ve sosyal medya platformlarının yönetim ve kontrolünü büyük oranda ABD sektördeki büyük oyuncular marifetiyle sağlamaktadır. Bunu yaparken de ülke menfaatlerini gerçekleştirme, ulusal güvenliğini sağlama, küresel gücünü bu mecralar üzerinden sürdürme ve pekiştirme politika ve hedefleri doğrultusunda hareket etmektedir. Bu nedenle küresel sosyal medya mecraları kişiler, toplumlar ve diğer ülkeler için önemli sorunların kaynağı haline gelmiştir. Aynı zamanda söz konusu mecraların kişileri ve toplumları yönlendirmesi ve yönetmesi için imkân ve fırsatlar sunan bu sorunların önemli bir kısmı bu mecraların irade ve tercihleri nedeniyle varlığını sürdürmektedir. Zira, her ne kadar kullanıcılar ve diğer ülke toplulukları aleyhine bir durum oluştursa da bu zemin, söz konusu mecraların hâkim konumunu pekiştirmekte ve sürdürülebilirliğini sağlamaktadır. Sosyal medya platformları da bu vasatta hiçbir engel, kural veya regülasyona takılmadan sofistike bir şekilde bir yandan kişileri ve toplumları yönlendirme, yönetme, değiştirme ve dönüştürme faaliyetlerini icra ederken, bir yandan da siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel vb. bakımlardan ABD aparatı olarak güç devşirmeye devam edebilmektedir.
Bu kapsamda anomiteye imkân tanıma, siyasi, sosyal ve ekonomik saiklerle hareket etme ve bilinçsiz kullanıcılar nedenleriyle ortaya çıkan sorunların belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz:
- Sosyal medya mecralarının fiziki güvenliğinin sağlanması (Sistem güvenliği, ağ güvenliği, bilgi güvenliği, hesabın ele geçirilmesi, siber saldırılar vb.)
- Sosyal medya mecralarının güvenilirliğinin sağlanması (Anonimlik, sahte hesaplar, robot yazılımlar ve bot hesaplar, bilgi kirliliği, yalan haber ve dezanformasyon faaliyetleri vb)
- Kişisel bilgi ve verilerin gizliliğinin korunması,
- Kişilik hakkı, özel hayatın gizliliği ve mahremiyet ihlalleri,
- Terör faaliyetleri, pornografi, çocuk istismarı, şiddet, ırkçılık, ayrımcılık ve nefret içerikleri, kumar ve bahis, intihara ve uyuşturucuya yönlendirme, siber zorbalık gibi yasadışı ve zararlı içeriklerin denetimi,
- Telif hakkı ihlalleri,
- Ülkelerin kural ve regülasyonlarına tabi olmamaları
Görünen o ki teknoloji büyük bir güç ve buna hâkim olan dünyaya da hâkim oluyor. Her teknolojinin arkasında bir dünya görüşü ve buna göre oluşturulmuş bir mimari var. Teknoloji bu dünya görüşünün kodlarına ve mimarisine göre gelişiyor. Geliştiği, yerleştiği ve yaygınlaştığı toplumları bu dünya görüşüne ve mimariye göre şekillendiriyor. Bu çerçevede sosyal medya uygulamalarını üreten, geliştiren, yöneten ve yön verenler büyük oranda toplumları da yönetiyor ve yön veriyorlar. Kişileri ve toplumları değiştirme ve dönüştürme kabiliyetine ve gücüne sahip oluyorlar. Yaşam biçimi, değerler, normlar ve dünya görüşü empoze ediyorlar. Oluşturmuş oldukları öğrenen algoritmalara göre kişilerin muhatap olacağı bilgi, haber ve içerikleri belirliyorlar, öne çıkarmak istedikleri düşünce, fikir, algı, bilgi, haber, kişi, olay, inanç, kültür vb ne varsa bunu popüler, güncel, görünür, bilinir ve çoğu zaman da kabul edilir ve desteklenebilir kılıyorlar.
Kullanıcılar, bahsi geçen konularla ya da bu mecraların güvenli, doğru, faydalı ve bilinçli kullanımı ile ilgili bir farkındalığa sahip değiller ise bu mecralara şüpheci yaklaşmıyor. Dikkatsiz ve kontrolsüz kullanıyor ve tüketiyorsa; manipülatif ve sakıncalı bilgi ve içeriklerin hedefi olmak yanında siber tehditler, kişisel bilgi ve verilerinin ele geçirilmesi, mahremiyet ihlalleri gibi birçok risk ve tehlikeyle karşı karşıya kalıyorlar.
Söz konusu sorunların çözümü, risk ve tehlikelerin en aza indirgenmesi için yapılması gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Bahsedilen risk, tehdit ve tehlikelerden kendimizi ve içinde yaşadığımız toplumu korumanın en etkili çözümü söz konusu platformların yerlilerini üretip geliştirerek kullanımını ülkemizde ve yurtdışında yaygınlaştırmaktır. Tıpkı insansız hava araçlarında olduğu gibi tüm dünyada kabul gören ve kullanılan yerli ve milli sosyal medya ve haberleşme uygulama ve platformları geliştirmektir. Bu şekilde tüketici olmaktan kurtulup üretici olmaya çalışmaktır. Ülkemiz, genç nüfus avantajı ve teknoloji kapasitesi ile en büyük güç ve silah haline gelen söz konusu dijital mecraları üretecek ve kendi değerleri ile bunların kullanımını sağlayacak imkân ve kabiliyete sahiptir.
- Bilinçli kullanıcı olmak, dijital okur-yazarlık kapasitemizi artırmak, bize bu sanal etki ağlarından gelebilecek zararların farkında olmak; özellikle çocuklara ve gençlere bu mecraların güvenli, doğru, faydalı, dikkatli ve kontrollü kullanımını öğretmek.
- İnternetin ve sosyal medyanın kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla ulusal politikaların oluşturulması ve sürdürülmesi, bu politikaların uluslararası işbirlikleri ile birleştirilmesi ve koordinasyonunun sağlanması bakımından devletlerin rolü önemlidir. Bu çerçevede, her bir devletin internet ve sosyal medya platformları üzerinden işlenen suçlarla mücadele etmesi ve kötüye kullanılmasının önüne geçmeye çalışması için kendi egemenlik alanında üzerine düşeni yapması gerekmektedir. Bu mücadele hem devletlerin hem de uluslararası toplumun menfaatinedir.
- Bahsi geçen soruların çözümü, risk ve tehditlerin minimize edilmesi için kullanıcı farkındalığı ve devletlerin bu konularda alacağı tedbirler ve yapacağı mücadele önem arz etmektedir. Fakat bu konuda başarıya ulaşmasının en önemli şartı kuşkusuz sosyal medya mecralarının devletlerle ve uluslararası toplumla işbirliği sağlamasıdır. Kullanıcıların ve devletlerin görev ve sorumluluklarına odaklanırken, sanal dünyanın en önemli aktörleri olan küresel sosyal medya şirketlerinin görev ve sorumluluklarını görmezden gelmemek gerekmektedir. Bilakis en büyük görev ve sorumluluk bu şirketlere ve mecralara düşmektedir. Çünkü sanal dünyanın kurallarını koyanlar, sundukları hizmet ve uygulamalar ile bu dünyayı yönlendirenler ve yönetenler onlardır. Herkes, gücü ve etkinliği oranınca sorumluluk üstlenmelidir.
Dolayısıyla, platformların; siber alemin daha güvenli, daha adil, daha temiz, daha insancıl, daha ahlaki, daha barışçıl, daha güzel, daha memnuniyet verici olması için; kötüye kullanımın önüne geçmek, sakıncalı ve zararlı içeriklerden arındırmak, bilgi kirliliğini önlemek, dezenformasyonla, yalan ve yanlış bilgi ve haberlerle ve bunların manipülasyon amaçlı kullanımıyla mücadele etmek, kişilerin şeref, onur, namus ve özel hayatlarına yönelik saldırılara engel olmak, kimden ve nereden gelirse gelsin terör, şiddet, nefret ve ayrımcılıkla ilgili içerikleri önlemek, sahte hesapla ve trollükle mücadele etmek, kişisel bilgi ve veriler ile mahremiyetin korunması hususlarında samimi ve güçlü bir irade ve çaba ortaya koyup etkin tedbirler geliştirmeleri gerekmektedir. Bu kapsamda birbirleriyle, kullanıcılarla, ülkelerle ve uluslararası örgütlerle işbirliği ve yardımlaşma içinde olmalıdırlar. Başta kişiselleştirme uygulamaları olmak üzere tüm uygulama ve işlemlerini, politika, kriter ve algoritmalarını hesap verilebilir, açık ve şeffaf bir hale getirmelidirler.
- Artık küresel hale gelen ve kullanıcılarının büyük çoğunluğu ABD dışında bulunan internetin ve sosyal ağların, yönetim boyutuyla da küresel ölçekte düşünülerek, uluslararası hale getirilmesi ve kötüye kullanılmasını önlemeye yönelik olarak tüm paydaşların içinde yer aldığı yönetişim temelli kararların alınmasının sağlanması, en azından talep ve isteklerinin dikkate alınması gerekmektedir. Bu kapsamda tüm devletlerin ve diğer paydaşların içinde yer aldığı, işbirliğine dayalı, meşruiyeti olan, sorumluluğu ve yaptırım uygulama yetkisi bulunan merkezi bir uluslararası kurumsal yapı ve sistem kurulmalıdır. Yani birçok sorunların kaynağı olan mevcut sosyal medya düzeni değişmeli; açık, şeffaf, hesap verebilir, kurallı, daha adil, hakkaniyetli, paylaşımcı, güç temerküzünü ortadan kaldıran bir sistem hayata geçirilmelidir.