Sosyal Felaket

“Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak fitneden sakının, Allah’ın azabının şiddetli olduğunu bilin.” (Enfal, 25)
FİTNE; sözlükte, altının içindeki karışık madenleri almak için ateşte eritilip saflaştırılmasıdır. Buradan sıkıntı ve belaya sokmak, imtihan etmek gibi anlamlar da kullanılmıştır. Bazen bela ve sıkıntı ölmekten ve öldürmekten daha ağırdır. Ölümden daha ağır olan şey ölümü temenni ettiren durumdur.
Hz. Aişe’den rivayet edildiğine göre Rasulullah aleyhisselam namazın sonunda şöyle dua ederdi: “Allah’ım, kabir azabından, Mesih, Deccal’in fitnesinden, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allah’ım, hayatın ve ölümün fitnesinden, günah ve borçtan da sana sığınırım”. Bir kimse “Borçtan dolayı çok sığınmanızın sebebi nedir?” diye sorunca; “İnsan borçlanınca konuşur ve yalan söyler. Söz verir ve sözünde duramaz” cevabını verdi.” (Buhari)
Hadisteki, kendilerine karşı Allah’tan korunma isteğinde bulunulan altı fitne; kabir azabı, Deccal, hayat, ölüm fitneleri ile günah ve borçtur.
Huzeyfe b. el-Yemân şöyle demiştir: “Bir gün halîfe Ömer’in yanında oturuyorduk. Ömer, “Rasulullah aleyhisselam’ın fitne hakkındaki sözlerini hanginiz hatırında tutmuştur?” diye sordu. “Ben bilirim.” dedim. Ömer “Bu sırrı açığa vurmada cesursun.” dedi. Ben de, “İnsanın ailesi, malı, çocukları ve komşusu yüzünden mâruz kaldığı fitneye namaz, oruç, sadaka, iyiliği emretme, kötülüğü menetme kefaret olur dedim.” (Buhari)
Müslümanlar olarak kesinlikle bilelim ki; sadece kendimizi kurtarıp salihlerden olmamız, sadece kendi dirlik ve düzenimizi sağlamamız bize dünyada da ahirette de yetmeyecektir. Muslih dediğimiz; ıslah ediciler ve düzelticilerden olmadıkça yalnız kendimizi diri tutmamız yeterli olmayacaktır. Tıpkı Rasulullah Efendimizin yaptığı gibi; Okuduğumuz, dinlediğimiz ya da hafızı olduğumuz bu ayetlerin gereğini kendimize duyurduğumuz, gönlümüze sindirdiğimiz ve tam itaat halinde olduğumuz gibi insanlara da götürmek zorundayız.
Allah’ın kitabından ve Resulünün sünnetinden habersiz ya da yeteri kadar bilgiye sahip olmadıkları için gerek kendilerine karşı, gerek ailelerine, gerek çevrelerine karşı zulüm içinde bir hayat yaşayan insanlara karşı da iyiliği emir ve kötülükten alıkoyma görevimizi yerine getirmek zorundayız. Cennet misali bu zümrüt dünyada yaşamak kolay değil. Etrafımıza gönül gözümüzle bakıp işiten kulaklarımızla dinlersek; insanlık ne imtihanlardan geçiyor. Kaybedenlerin uğradıkları zarar sadece kendileri ile sınırlı kalmıyor. İyileri de etkiliyor. Hatta gelecek nesillere de zararlarının etkisi olacağı biliniyor.
“Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak fitneden sakının, Allah’ın azabının şiddetli olduğunu bilin.” (Enfal, 25)
Bu fitnenin etkisi sadece zalimlere, zulmü, küfrü ve şirki yürütenlere erişmekle kalmayacaktır. Yaş kuru demeden, günahkâr, günahsız demeden herkese dokunacaktır. Tıpkı masum kızını öldüren Mekkeli müşrikin günahının ve ahlaksız âdetinin çocukları, yeni nesilleri, kadınları, aile hayatını ve etrafında ne varsa her şeyi derinden sarstığı gibi sarsacaktır.
Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki; Allah’ın yakalaması çok şiddetlidir. Eğer biz görevimizi yapmazsak, zalimlere isabet edecek zulümlerinden bize de mutlaka bir pay ayrılacaktır. Bu pay ne kadar olacak? Bunu Rabbimiz bizim kalbimize, eylemlerimize veya ihmallerimize göre verecektir. Kötülüğü sineye çekmiş, günahkârlara karşı en ufak bir tavır alamamış olanlar gelecek azaba hazır olsunlar. Zira Efendimiz;
“Sizden kim kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir.” buyurmuştur. (Müslim)
Bazı suçlar ve günahlar vardır ki bunların cezası ferdi olmakla kalmaz. Tolumu da derinden sarsar toplumu da hem suça ortak hem de cezaya ortak hale getirir. Mesela; yasakların duyurulmasında, iyiliği emir ile kötülükten menetme gibi konularda dünyalık olarak kendinden üstün ve ayrıcalıklı zannettiği kişilere karşı yağcılık yapmak, tembellik ve gevşeklik göstermek bu çeşit günahlardandır.
Bir toplumda kötülük taraftarları kötülüklerini açıktan açığa işleyecek kadar cesaret bulabilmişler ve mü’minleri baskı altında tutabilecek cesareti gösteriyorlarsa o zaman zaten yeterli bela onlara gelmiş demektir. Kötülerin kötülüğü, ahlâksızların ahlâksızlığı o toplum içinde yayılmış ve diğerlerini de sarmış demektir. Böyle bir durumda Allah’ın azabı genelleşecektir. Tıpkı bizden önce Allah’ın gazabına uğramış olan; Ad, Semut, Lut ve firavun hanedanları gibi. Efendimiz bu konuyu bir gemi örneği ile açıklar;
“Allah’ın koyduğu sınırlar üzerinde durup onu aşmayan kimse ile o sınırı aşan kimsenin örneği, gemi yolcularının örneğine benzer: Onlar gemiye yerleşmek konusunda kura çektiler; bir kısmına geminin üstü, bir kısmına da altı geldi. Geminin alt kısmındakiler suyundan yararlanmak istedikleri zaman, yukarı kısmındakilere başvurup dediler ki: Bize ait yerden bir delik açıp yararlansak da üstümüzdekilere bir zarar vermezsek ne dersiniz? Üsttekiler, onları arzuladıkları şeyi yapmalarına müsaade eder de müdahale etmezse, hepsi birden helak olurlar. Ama onların ellerinden tutup engel olurlarsa, hem kendileri hem de onlar birlikte kurtulurlar.” (Buhari)
Sosyal felaketler böyle gelir. Nemelazımcılık, vurdumduymazlık, adamsendecilik ve bana değmeyen yılan binyıl yaşasın diyenleri bir gün o yılan sokar. Zorda kalan vurdumduymazlar dua ederler, dua isterler, ancak ne duaları kabul olur ne de onlar için dua edenlerin duaları kabul olur. Sünnetullah böyledir. Herkes kendine düşen vazifeyi zamanında yerine getirmelidir.
Sosyal konularda hepimizin her işi yapmak gibi bir görevi yok. İçimizden bir kısmımız bu görevleri hakkıyla yerine getirdiği zaman, hepimiz kurtuluruz. Hiçbirimiz aldırmayıp gemi delindiği zaman ise hepsimiz batarız, feryatlarımız ve duamız da fayda vermez.
“Canımı kudret elinde tutan zata and olsun ki, ya iyilikle emreder ve kötülükten men edersiniz ya da çok sürmez Allah kendi katından üzerinize bir azap gönderir de ondan sonra dua edersiniz, duanız kabul olmaz.” (Ebu Davud)
Gemiyi delene mani olalım. Bunu yaparken gemide karışıklık çıkarıp, geminin dengesini de bozmayalım.