Son İkindiler’de Yankılanan Sözler – 1

Rasûlüllah buyurdu: “O gün kişi ömrünü ne yolda tükettiğinden, vücûdunu nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bilgisi ile ne amel ettiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamayacaktır.” buyurdu. (Tirmizî, Kıyâme-1, Diyânet İlmihâli, s. 57)
Şâh-ı Nakşbend Muhammed Bahâeddin hazretleri; “İbâdet on kısımdır. Bu ondan dokuzu helâl rızık talep etmektir. (Helâlinden kazanmak için çalışıp çabalamaktır.) Kalanı sâlih ameller ve ibadetlerdir.” meâlindeki hadis-i şerifi çok hatırlatırlardı.
“Sofra başında kendinizi Allah Teâlâ’nın huzûrunda bilin, Onun verdiği nimeti yediğinizi unutmayın.” derdi.
Talebesinin işlediği kusûru, kendi işlemiş kabul ederdi. (Hâlit Ertuğrul, Toplumun Işıkları, s. 61-62)
“Cebrâilin nübüvvet için vahiy getirme görevi sona ermişse de, inananları ilham ile teyit görevi devam etmektedir. İlham insanlarda melek kaynaklı, takva ve fücuru; kalbi arınma ve kötülükleri gösteren manevi bir sezgidir.” (Prof. Dr. H. K. Yılmaz, Altınoluk Dergisi, Kasım-2004)
İnsanın vazifesi, Allah’ın güzelliğini, kudretini en saf ve yüce şekliyle bilmektir, idrak etmektir. S. 77 (S. Hayri Bola, Yunus Emre ile Makalelerden Seçmeler, H. Özbay, M. Tatçı)
“İnsanoğlu varlığını sezer sezmez, bilerek bilmeyerek yaratıcısını aramaya koyulur. Allah’ı aramak, bulmak ve hep Onunla olmak biricik varoluş sebebimiz, dünya zorluklarına karşı tesellimiz ve gönlümüzü dolduran iç sevincimizdir. S. 36
“Cansız eşyanın, bitkinin, hayvanın ve insanın, her varlığın ve yaratığın kendine göre tanrıya inancı, tanrıyı bilişi ve anışı vardır. Atomların içinde elektronların dönüşünden, bin güneşten büyük yıldızların dönüşüne kadar kâinat bir imam alanı bir semahane gibi gözüküyor. Topak secde için, alnın ona değmesi için yaratılmış gibi. Dünya bir secde gâh gibi bağışlanmış bize. S. 37 (S. Karakoç, Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi, c. 2, İst-1995)
Halktan Hakk’a giden yolun zorluklarını şu beyit çok güzel ifade eder:
Bir büyük dağı delip boynuna takmak gibidir.
Her kişi âşık olurdu eğer aşan olsaydı. s. 115 (M. Özdamar, İsmail Maşuk, İbrahim Aksaray, Kırk kandil Yay. İst. 1994)
“İnsanların sana gelmeyişleri, veyâ kınamakla berâber teveccühleri seni üzüyorsa kendindeki Allah ilmine dön.
Cenâb-ı Hakk’ın, halkın eliyle sana ezâ ve cefâ ettirmesi, onlarla berâber oturup kalmaman içindir. Her şeyin seni rahatsız etmesini istiyor. Tâ ki seni hiçbir şey meşgul etmesin, O’ndan alıkoymasın.” (A. İskenderî, Tasavvufî Hikmetler, 232-233 h.)
Hz. Ali’den r.a.: “Hey hât, Allah korkusu olmasaydı Arab’ın en kurnazı olurdum. … Hoşnutlukta ve gazap hâlinde hakkı söylemeye… dosta düşmana adâletle davranmaya, neşeli ve zinde hâlinde de, yorgunluk hâlinde de amel etmeye çalış. Darlıkta ve genişlikte Allah’tan hoşnut olmaya bak. Sözü çok olanın hatâsı da çok olur; tefekkür eden ibret alır, ibret alan inzivâya çekilir. (Halvet der encümen olur.) (Hasan b. Ali el Harranî, Tuhefü’l Ukûl, T. F. Altan, Tûbâ, 1998)
-“Eğer bir karıncanın ağzından, onun rızık olarak topladığı şeyi, zorbalıkla ve adâletsiz bir şekilde almam şartıyla bu dünyâyı içindekilerle birlikte bana verseler bunu kabûl etmem.” Hz. Ali r.a. (İ. Humeynî, Cihâd-ı Ekber, s. 68, İst-1989)
(Ey) halka güven veren sâbit dağların Rabbi; kör görmez, uyuyan uyanmazsa ben ne yapabilirim. Geçen geçmiş, giden gitmiştir. Dünyâ kendi bildiğini okuyor. … Arzında Allah’a isyan edildiğini görüp dururken sessiz mi kalalım? (Hz. Ali, Nehcü’l Belâga’dan s. 213, 225, 249, 361)
Karacaoğlan şöyle diyor:
“İnsanoğlu yeryüzüne gelince,
Kuru ağaçta meyve bitmiş gibi olur.”
Biz şimdi ne doğana doğru-dürüst sevinebiliyor, ne ölene yeterince üzülebiliyoruz. Gâlibâ buna vakit yok.
Yaşadığımız dünya her an bizi hakikattan koparmaya çalışıyor. Bunu sağlamaya çalışan muazzam bir sistem ile boğuşmaya mecbûruz. Gâliba geleceğin üzerinde yükseleceği sanat ve kültür hamlesi bu trajik mücâdeleyi ele alacak. (s. 74, 75) (Mustafa Kutlu, Akasya ve Mandolin, Dergah Y.)
“Hayat, son derece sert şartlarla doğrudan doğruya karşılaşmak ve âdetâ onlarla boğaz boğaza gelmek sûretiyle yürütülecek bir reel proğramdır.” s. 119 (S. Karakoç, Yapı Taşları, c. 1, İst-1996)
“Bulduğumuz çâre, bizi ister istemez bir azınlığın üyesi kılacaktır. Değerlerin hayâtiyet sâhibi olduğu bir azınlığın. Aksi takdirde günümüz dünyâsını işler kılan kurallara boyun eğerek yararı ve zararı genel geçer anlayış bularak, yâni değersizlikten rahatsızlık duymaksızın ömrümüzü tüketeceğiz.” s. 133 (İ. Özel, ,Ve’l Asr, 1996, Şûle Y.)
Dâima hareket, taze hedefler ve zahmetli istikâmetler emreden mayamız, bin yılları ezegelmiş nesiller boyunca kabarık duruyor. s. 113 (G. Azak, İnsanı Kurcalayan Yazılar, Nesil Yay. Ağustos-2013)
“Biz dünyaya hareket etmek üzere geldik. Bundan ötürü hareket bizim için sakınılmayan bir mecburiyet, bir ihtiyaç ve bir zevk hâlini almıştır. (John Simon), s. 200 (A. Ünlü, Vecizeler, Öğütler, Parolalar, 2. Baskı, Kasım-2003, Şûle Y.)
“Belki en dramatik olanı kızılderililerin bulunduğu yerlerdi. … Koca Amerika’nın içinde resmen sefâleti yaşıyorlardı. Bazı yerlerde elektrik, su bile yoktu.
Ama benim asıl dikkâtimi çeken kızılderililerin pes etmesi oldu. Büyük çoğunluğu bırakmış mücâdeleyi. Mücâdeleyi bırakınca boşluğa düşmüşler. Boşluğa düşünce de acı çekmeye başlamışlar. Bu acıyı unutmak için de içki ve uyuşturucuya vermişler kendilerini. Ama acıyı unutmak mümkün değil. Son çâre olarak intihârı seçiyorlar. (Kemâl Öztürk) (A. Taşgetiren’in yazısı, Yenişafak Gazetesi, 3 Ekim-2000)
“Ya tozu dumana katarsın
Ya tozu dumanı yutarsın”, üçüncü bir şık yok.
Huzur ve sevinci Allah’tan isteyin. Kâlbinizin istediği şeyi size ancak O verebilir. s. 219 (Alexis Carrel)
“Şatom kararıyor,
Ay ışığında mezar.
Gidiyoruz azar, azar.”
(Câhit Zarifoğlu)