SİZDEN GELENLER-Kime Göre, Neye Göre?

Referans kelimesi dilimize Fransızcadan geçmiş olup temelde iki anlamda kullanılmaktadır. İlki, tavsiye, diğeri de kaynak anlamındadır.[1] Referans noktası denilen kavram da merkez kabul edilmiş, esas alınan nokta manasında kullanılmaktadır.
Referans noktasını en güzel anlatan misal sayı doğrusudur. Öncelikle sıfır noktası belirlenir, sıfıra göre bir birim sağına bir, bir birim soluna eksi bir denir. İnsanoğlunun attığı adımları da kendisini, seçtiği sıfır noktasına göre birim birim artıya ya da eksiye götürmektedir. Bu referans noktası, kişinin belki ölüm anı da dâhil olmak üzere tüm hayatındaki yaşayacaklarını tayin etmede en etkin rolü üstlenecektir.
Bu yazıda, hayatın manası, hakikati peşinde olan bir insan için referans noktasının ihtiva etmesi gereken özellikler, bu özelliklere haiz olabilecek referans noktaları ve bunların isabetli tespitinin kişiye neler kazandıracağı gibi hususlardan bahsedilecektir.
İlk Yitik…
İnsanın seçimlerini yaparken baz aldığı referans noktasına göre attığı adımların kazandığı anlam tıpkı sayı doğrusunda sıfıra göre birimlerin kazandığı anlam gibidir. Şayet, bugünün dördü diye tespit edilmiş olan yer, yarın başlangıç noktası kabul edildiğinde bugünün üçü, yarının eksi biri olmaya mahkûm olacaktır. Zamana ve şahsa göre değişen bir referans noktası, İbrahim aleyhisselam misali yaşamı sorgulayan bir insan için, battıktan sonra değil Ay; Güneş de olsa hakikate götürmeyecektir.[2]
Bu yüzden bulunması gereken ilk yitik, hakiki bir referans noktasıdır. Bu referans noktası da öylesine bir kaynak ve tavsiye niteliği taşımalıdır ki, insanın aile hayatından meslek hayatına, gençliğinden yaşlılığına kadar her alanında ve her anında insana yol gösterebilmeli, kişinin tüm hayatını kuşatıcı olabilmelidir. Diğer bir yandan, referans noktası sadece bir kişi için değil, tüm insanlar için de benimsenebilir olmalı, müfret insanı kuşattığı gibi toplum olarak da tüm dünyayı kuşatabilmelidir. Ancak bu özelliklere sahip bir referans noktası ferdin kendi hayatında ve içtimai hayatında onu hakiki idealine yönlendirebilir.
Sayılan bu şartları taşıyan bir referans noktasının da beşeri kaynaklı olamayacağını Kabil’den beri insanlık tarihi birçok misalle bize göstermiştir. Örneğin, bugün de kendine maddenin niceliğini kıymet esası kabul edenler, hem kendilerine hem de dokunduklarına huzursuzluktan başka bir şey vaat edememektedirler. Bu kişiler kimi zaman Kabil, kimi zaman John, kimi zaman da komşu Şefika teyze, Doktor Cüneyt Bey’dir.
Hakikat…
Bulunduğu çevrede Habil olanlar, hem ferdi hem toplumu her yönüyle kapsayacak, kuşatacak olan hakiki referansın ancak ilahi kaynaklı olabileceğini idrak etmiştir. İlahi kaynaklı olan bu referans noktalarına da din denmiştir, dolayısıyla ancak bir dinin sana hakiki bir referans noktası olabilir. Burada mümin nazarı devreye girmesiyle şu söylenebilir: kaynağı gönderen ilah, Allah azze ve celle’dir, gönderdiği referans noktası olan din de İslam’dır. İbrahim aleyhisselam nazarıyla bakan bir müminin tevhitten sonra idrak edeceği belki de en mühim hakikat budur.
İnsanın, bu hakikate eriştikten sonra sorgulayacağı husus ise, referansına göre doğrunun ve yanlışın ne olduğudur. Mümin bir zihnin bu soruya cevabı nettir. Yüce Allah, indindeki hak din olan İslam’ı insanlara Resulü Hz. Muhammed aleyhisselam üzerinden bildirmiştir. O kutlu nebi de Rabbinden aldığı vahyi insanlara kusursuz bir örnek teşkil edecek şekilde yaşamış ve tebliğ etmiştir. İnsanlar da dün olduğu gibi bugün de yarın da doğrunun ve yanlışın ne olduğunu işte bu vahye baktığında görebilecektir.
Bu vahiy, Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetidir, diğer bir ifadeyle Kur’an’ı Kerim ve Hz. Muhammed’in aleyhisselam hayatıdır. Bu temel iki kaynağa erişip ona göre doğruyu yaşayanlar için de Allah azze ve celle “Bilesiniz ki Allah dostlarına asla korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler. Onlar ki, iman etmişler ve takvâya ermişlerdir, işte onlara hem bu dünya hayatında hem de âhirette müjdeler olsun! Allah’ın sözlerinde değişme olmaz; (öyleyse) en büyük kazanç budur!”[3] ayeti gibi nice ayetlerle[4] hem içinde bulunduğumuz geçici hayatta hem de varacağımız son nokta olan ebedi hayatta büyük mükâfatlar vaat etmektedir.
İki Kutsal Miras…
Sonuç olarak, insanın kabul ettiği referans noktası, onun çeşitli zaman ve şartlarda atacağı adımların manasını belirleyen en temel unsurdur. Bu yüzden insan, hayatının esası olacak bu noktayı İbrahim aleyhisselam samimiyetiyle sorgulamalıdır. Bu sorgulamada referans noktasının tüm insanları ve her bir insanın da tüm hayatını kuşatıcı olduğundan emin olunmalıdır. Çünkü bu iki şart referans noktasının kişiyi hakikate götürüp götürmeyeceğini tespitte önemli bir aşamadır.
İnsanlığın bugün de süren hazin tecrübeleriyle de bilinmektedir ki beşer değil ancak ilah hakiki bir kaynak teşkil edebilir. Bu ilahi kaynaklara din denilmekte olup müminler için o İslam’dır. İslam’a yani Allah’ın dilediğine göre hayatı yaşamak için de bakılacak temel iki kaynak Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetidir.
Dün olduğu gibi hemen her sınırın berraklığını bulanıklığa bıraktığı bugün de insanoğlu ancak bu kaynaklara baktığı ölçüde doğru ve yanlışı ayırt edebilecektir. Buradaki doğrulara erişip, ona göre yaşayanlar da Allah’ın vaadi üzere hem dünya hem de ahirette saadeti bulacaklardır.
[1] Türk Dil Kurumu sözlüğü: https://sozluk.gov.tr/
[2] Bkz. En’am Suresi 76-78
[3] Yunus Suresi 62-64
[4] Kur’an’ı Kerim’de “İman edip salih amel işleyenlere gelince…” mealinde başlayan birçok ayet vardır. Bu ayetlerde de genelde Allah’ın lütufta bulunacağı nimetlerden söz edilmektedir.