SİZDEN GELENLER- İyilerle Arkadaşlık Etmek

SİZDEN GELENLER- İyilerle Arkadaşlık Etmek

Bir sosyal varlık olan insanın mizacıyla ya da karakteriyle uyuşan biriyle arkadaşlık kurması doğal vazgeçilmezleri arasındadır. Kişinin ailesinden sonra çevresinde etkileşim halinde olduğu kişiler arkadaşlarıdır. Gençlerin aileden yavaş yavaş kopup arkadaşlarıyla fazla vakit geçirdikleri dönem onlar için en önemli zaman dilimleridir ve bu yüzden bu dönemdeki alışkanlıklar onların benliklerine yerleşen davranışlarda başat rol oynar. İleriki yıllarda onların vazgeçemeyeceği huylar ve değiştirilmesi zor alışkanlıklar kazanmış olurlar.

İşte bu sebeplerden dolayı arkadaş seçmek çok zor bir iştir. Arkadaş seçerken ailelerin de evlatlarına yardımcı olmaları elzemdir. Çünkü Peygamberimiz (S.A.V) bu konuda biz ümmetini uyarmıştır; “Kişi arkadaşının dini üzeredir. O halde herkes kiminle arkadaşlık yaptığına baksın.” (Ebu Davud, Edeb, 19; Tirmizi, Zühd, 45) Öyle ki Kur’an hafızlığı yapan, ilim öğrenen ibadet ve itaatinde olan bir iyi arkadaş düşünün, bir de Allah muhafaza içki içip sabahlara kadar kumar oynayan, gece âlemi olan kötü bir arkadaş düşünün. Evladınızın hangisiyle arkadaş olmasını isterdiniz?

Ya da güzellik yarışmasında dereceye giren bir bayanla Kur’an hafızlığı yarışmasında derece yapan bir bayanı düşünün, hangisinin evladınız olmasını isterdiniz? Aslında iş işten geçmeden evlatlarımıza sahip çıkmak bizim elimizde, hani çürük domates zamanla yanındakileri de çürütür misali evlatlarımızı çürük domateslerden uzak tutmalıyız, malum kasadaki meyve ya da sebze çürüdüğünde o pis kokusunu hemen fark etmeyiz, ancak zamanla anlarız ama bu sefer iş işten geçmiştir.

Veya bir kovan bala çok az sirke katarsanız nasıl bozulursa bir arkadaş grubunun içine kötü ahlaklı biri girerse tümünü ifsad edebilir. Hepsinin iyi arkadaş olduğunu düşünürseniz, birbirlerini iyiliği emredip kötülükten de nehyederek düzeltirler. Ancak iyilerin artmasıyla toplumun düzeltilmesi yoluna gidebilir, yoksa kötülerin artması uçuruma doğru gidişatın habercisidir.

Kur’an-ı Kerim’de müminlerin kendilerini evlad sahibi yapması için Allah’a dua ve yakarışta bulunanlar olduklarını görmekteyiz; “Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.” (Furkan / 74) Mesela İmran’ın hanımı ihlâs içinde ellerini açıp Allah’tan kendisine bir bebek vermesi için dua ettikten sonra Allah da ona kendi zamanlarındaki dünya kadınlarının efendilerinden birisi olacak olan Hz. Meryem’i bağışlamıştı. Zira İmran’ın hanımı, doğacak olan çocuğunu Beytü’l Makdis’in hizmetine vermeyi adamıştı.

“İmran’ın hanımı şöyle demişti: Rabbim! Karnımdakini her türlü bağımlılıktan azade olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz hakkıyla işiten ve bilen Sensin. Onu dünyaya getirince, -Allah ne doğurduğunu bilip dururken-: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi. Rabbi, Meryem’e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi…” (Âl-i İmran /35-37)

İmran’ın hanımı, Cenab-ı Allah’tan kızını ve kızının neslini şeytanın bütün kötülüklerinden korumasını da istemişti. Çünkü kızın bakımı daha zordur, erkek gibi değildir. Daha sonra Hz. İsa (as)’yı doğuracak olan iffet timsali Hz. Meryem’in yetiştirilme görevini de Hz. Zekeriyya (as) üstlenecekti. Tabii ki Allah, Hz. Zekeriyya’ya bu hizmetine karşılık onun ve karısının yaşlarının hayli ilerlemiş olmasına rağmen Hz. Yahya’yı müjde olarak verecekti.

Peki, bizler çocuğumuz olunca onu Allah’a mı yoksa başka ilahlara mı adıyoruz? Magazin keyiflerine mi, futbola mı, paraya mı, kadına mı? Ne dersiniz? Mesela parayı çokça seven anne babalarına kendi evlerinde bakmayıp onları darülaceze ya da düşkünler yurduna göndermekten hayâ etmeyen egoistler ya da helalinden çalışmayıp onu bunu gasp ederek, hırsızlık yapıp geçinen haydutlar, bir mevki ya da makam geldiğinde rüşvet vb. haram yollarla kazanç sağlayan haramzadeler, miras için birbirini öldürenler, işçilerin hakkını yiyen tefeci zalim patronlar bu toplumun bağrından çıkmıyor mu?

Netice olarak bir tarafta açlıktan ölenlerin olduğu, öbür tarafta günde kaç trilyon vurgun yapanların da olduğu, bir ekmek ya da tatlı çalıp 5 ile 10 yıl arası hapis cezası yiyen, diğer yandan bankaları hortumladığı halde elini kolunu sallayanların olduğu bir toplumda yaşıyoruz.

Bizler örnek Müslüman olmalıyız, topluma ayna olmalıyız. Çünkü iyi örnekler çoğaldıkça toplum düzelir, bu da ailede iyi yetişmek, iyi arkadaş sahibi olmakla gerçekleşir. Küçük yaşlardan itibaren çocuğumuzun gözlerini televizyona değil, kitap okumaya, kulaklarını yabancı müziğe değil, Kur’an dinlemeye, dilini malayaniye değil, zikir çekmeye alıştırırsak ağaç yaşken eğilir misali fidan olduğunda büküp kırmaya da gerek kalmaz. Daha sonraki yaşlardan itibaren dini terbiye, akaid, temel İslami bilgiler dediğimiz mutlaka bilinmesi gereken ilmihal bilgileriyle tanıştırarak bu aşamayı ilerletiriz. En azından tadil-i erkâna göre namaz kılmayı bilen, orucu nelerin bozacağını bilerek tutan vb. ibadetleri eksiksiz yapabilsin.

Yalnızlık kötü arkadaştan, iyi arkadaş da yalnızlıktan evladır. (Biharü’l Envar, c.15, s.51) Evet, katiyen öyledir. Yalnızken kabuğumuza çekiliriz, insan yalnızlıktan kurtulmak için arkadaş arar, yalnızlıktan kurtulayım derken kötü arkadaş edinmesi yağmurdan kaçarken doluya yakalanan kimsenin durumuna benzer. Zira kötü arkadaş kişiyi saptırır da bu dünyada gerçekleri göremez, serap görmüş misali kendisinin doğru yolda olduğunu zanneder; fakat öte tarafta çaresizlik içinde ellerini ısırıp pişman olur da son pişmanlığı ona fayda vermez.

“O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım! Yazıklar olsun bana, keşke falanı (filanı) dost edinmeseydim! And olsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverendir!” (Furkan/27)

Kötü arkadaş; kişiyi Allah’tan uzaklaştıran, şer yollarına saptıran, kötülüğü süsleyen, gençliğini zevk ve eğlencelerin peşinde gezerek heder eden, nefsinin her istediğini yapan, helal harama riayet etmeyen, hak hukuka dikkat etmeyen zalim, facir ve günahkâr kullardır. Bu tür şahsiyetsiz ve karaktersiz kişileri evladlarımızdan uzak tutmalıyız, aksi takdirde evladlarımızın dünya ve ahiretinin mahvolmasını üzülerek izlemek zorunda kalmayalım. Bilelim ki, çocuk yaşta dimağlara yerleşen dini ve ahlaki melekeler, gençlik çağında bir karakter ve alışkanlık haline gelir, evladlarımızın temelinde birer çimento vazifesi görürler.

Arkadaş olacağımız kişide birtakım vasıflar aramalıyız, bu vasıfları taşımayan kimselerle yakınlık kurmamalı, kaliteli kişiliğimizden ödün vermemeliyiz. Çokça arkadaşımız olabilir; ama samimi, dindar, ahlaklı ve ilmiyle amel eden arkadaş bulmak çok zordur. İyi arkadaş her zaman parmakla gösterilir, zor zamanda kendisine ihtiyaç duyulur, sevinçte ve üzüntüde yanımızda olur. İyi arkadaşın misali etrafa yayılan güzel ve nezih koku gibiyken kötü arkadaşın misaliyse etrafa yayılan rahatsız edici koku gibidir.

“İyi ve kötü arkadaşın hali, güzel koku satanla körük çekenin (demircinin) haline benzer: Misk satan ya sana güzel kokusundan bir miktar ücretsiz verir ya sen satın alırsın ya da (hiç değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise ya elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.” (Buhârî, Zebâih 31; Müslim, Birr 146)

İnsanın güvenebileceği, zor zamanda bir liman gibi sığınabileceği, sırrını söyleyebileceği bir arkadaştan bahsediyorum. Böyle bir arkadaş olsaydı bunun adı dost olurdu. Böyle birini bulmak için bizim de birtakım güzel vasıflara sahip olmamız gerekir. Çünkü tencere yuvarlanır, kapağını bulur misali. Bizim hedefimiz İslami hassasiyeti olan kişilerle arkadaşlık kurmaksa az çok bizim de İslami bir kimliğe sahip olmamız gerekmektedir.

Hz. Ali radıyallahu anh arkadaşlıkla ilgili olarak oğullarına nasihat ederken şöyle söylemiştir:“Oğlum! Ahmakla dost olmaktan sakın, çünkü sana fayda vermek isterken zararı dokunur. Cimriyle dost olmaktan sakın, ona en fazla muhtaç olduğunda yardımına koşmaz, yerinde oturur. Kötülük sahibiyle dost olma, o pek az bir menfaat karşılığında seni satar. Yalancıyla dost olmaktan sakın, çünkü yalancı serâba benzer, uzağı yakın gösterir sana, yakını uzaklaştırır senden.”

İmam Gazali hazretleri de arkadaşı sınıflandırarak üç kategoriye ayırmıştır:

Gıda gibi her zaman lazım olan arkadaş.

İlaç gibi ihtiyaç halinde lazım olan arkadaş.

Hastalık gibi hiçbir zaman lazım olmayan arkadaş.

Burada gıda gibiden maksat hem ahiret hem de dünya işlerinde kendisine ihtiyaç olunan demek iken, ilaç gibiden maksat ya sadece kendisine ahiret işlerinde ihtiyaç olunan ya da sadece kendisine dünya işlerinde ihtiyaç duyulan demektir. Hastalık gibiden kasıtsa, ne dünya işlerinde ne de ahiret işlerinde kendisine ihtiyaç olunmayan demektir.

Gelin kendimize gıda gibi ya da ilaç gibi vazife gören bir arkadaş tipi bulalım, sadece onlarla arkadaş olalım, parazitli hastalık tipi arkadaşlardan uzak duralım. Bir anlamda arkadaşlık beraberlikse; Züleyha’nın çirkin hareketine karşı Hz. Yusuf’un (as) iffetle arkadaşlığı (iffetten ayrılmaması), Hz. İbrahim’in (as) ateşe atılması sırasındaki sebat ve teslimiyetle arkadaşlığı (sebat ve teslimiyetten ayrılmaması), Hz. Eyyub’un (as) hastalıklara karşı sabır ve şükürle arkadaşlığı (sabır ve şükürden ayrılmaması), Hz. Süleyman’ın (as) o kadar saray köşk ve mala karşı şükürle arkadaşlığı (şükürden ayrılmaması) bizler için örnek olmalı.

Bizler şirkten kurtulmak için yerlerini, yurtlarını terk edip tevhid dinini haykıran Ashab-ı Kehf’in mağara arkadaşlıklarını, Firavun’un tüm tehdit ve yıldırmalarına rağmen Hz. Musa’ya (as) ve O’nun Rabbine iman eden sihirbazların yol arkadaşlıklarını, yine Hz. İsa’nın (as) havarileriyle olan sadık arkadaşlıklarını, gizli daveti açıktan yapmaya başlayan Hz. Peygamber (sav) ile birlikte O’nun kutlu davasına gönül vermiş olan bir avuç sahabisinin dava arkadaşlıklarını örnek alıp hafızalarımıza kazımalıyız.

Son olarak Hz. Peygamberin: “Gördüğünüzde size Allah’ı hatırlatan, konuştuğunda bilginizi artıran ve kulluğu sizlere ahireti hatırlatandır.” (Münziri, et-Tergib ve’t-Terhib, C 1, s, 112) buyurduğu üzere Allah’tan bizleri; görüldüğünde kendisini hatırlatan, ilmimizi arttıran ve ameliyle (kulluğuyla) ahireti hatırlatan kimselerle dost ve arkadaş yapmasını niyaz ederiz. Âmin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.