SİZDEN GELENLER- Fıtrata Müdahale: Ekinin ve Neslin İfsadı

Yeryüzünde halife olarak yaratılan, kendisine imtihan için akıl ve irade bahşedilen insanoğlu; göklerin, yerin ve dağların taşımayacağı emanetin sorumluluğunu yerine getirmediği zaman eşref-i mahlûkat hâlinden esfel-i safilin durumuna düşer. Değerden düşen insanın kendini müstağni görmesiyle kötülük yapma istidadı artar, ardından yıkıcı ve bozucu özelliği olan fesat çıkarması, beraberinde de ailenin bozulması, neslin bozulması, ürünün bozulması, ekosistemin bozulması ve doğal hayatın tahribatı, fıtratın bozulması meydana gelir.
“İnsanlardan öyleleri vardır ki dünya hayatına dair sözleri senin ilgini çeker, hoşuna gider. O aynı zamanda sözlerine Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o düşmanların en azılısıdır. İşte böyleleri, işbaşına geçince yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez” (Bakara, 2/204-205) ayetindeki neslin yok edilmesinden fikri, ahlâki ve kültürel yönden bozulmasını; ekinin yok edilmesinden de tarım ürünlerinin genetiği değiştirilerek bozulmasını anlayabiliriz.
Bozulan ekin veya ürün nasıl toprağı verimsizleştirip diğer canlıları yok edip onlara zarar veriyorsa, bozulan nesil de yaşadığı çevreye ve topluma zarar verir. Neslimizi fuhuş, içki ve kumar gibi haramlardan koruduğumuz gibi Batı kültürünü taklit etmekten, muzır akımlarından da korumalıyız. Zira kültürümüze yabancı olan kapitalizm, sosyalizm, liberalizm ve modernizm gibi fikir akımlarından olduğu kadar, karşıtı olan inançsızlık versiyonlarından, deizm, ateizm, nihilizm, pozitivizm, naturalizm gibi felsefi akımlardan da zehirlenmemeleri için teyakkuz halinde olmalı, nesillerimizi hepsinden korumalıyız.
İbadetinde devamlı olan, elinden ve dilinden başkasının emin olduğu, anne babasına itaat ettiği gibi akraba ve komşuluk hakkına riayet eden, kul hakkı yemeyen, başkasına haksızlık yapmadığı gibi kendisine de haksızlık yapılmasına müsaade etmeyen nesiller lazım bize. Yine insana merhamet gösterdiği gibi hayvanlara da eziyet etmeyen, tabiat ve çevreyi kirleterek diğer canlıların yaşam alanına kast etmeyen, parayı, kadını ve makamı kendisine kıble edinmeyen, dünyası için ahiretini yakmayan, istikamet yolundan şaşmayan, sorumluluğunun bilincinde nesiller lazım bize. İşte böyle nesiller kolay kolay bozulmaz.
Ekinin veya ürünün bozulması üzerine genetiği değiştirilmiş organizma (GDO’lu) etkisinden bahsedelim. Mısır, pirinç, soya, buğday ve diğer birçok tohumların genetiğiyle oynanarak hepsinin doğallığı bozulmuş, sebze ve meyvelere de hormon verilerek çabuk büyümeleri sağlanmıştır. Benzer şekilde hormon ilaçları ve suni yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yoğurt, peynir ve yumurta gibi hayvansal ürünler sağlığımız için risk oluşturmaktadır.
GDO’lu mısır ve soyadan üretilen nişasta bazlı şeker (NBŞ) ve soya lesitini bisküvi, kraker, gofret, çikolata, şekerleme, cips, pudra, mama, et suyu tableti, hazır çorba, kola, meyve suyu, margarin, ketçap, mayonez, sucuk, salam, sosis gibi çeşitli hazır gıdalara katılmaktadır. Acaba GDO’lu gıdaların birçok hastalığa davetiye çıkardığını biliyor muyuz? GDO’lu gıdalar, kanser hastalıkları başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp-damar hastalıklarından başka sindirim ve bağışıklık sisteminde düzensizliklere, alerji ve kısırlık problemlerine neden olmaktadır.
Tabiatın doğal dengesinin bozulmasında GDO’lu maddelerin etkisi vardır. GDO’lu ilaç ve kimyasallar; kuşlar, böcekler, arılar, kelebekler, balıklar gibi canlıların yok olmasına sebep olup deniz biyoçeşitliliğini azaltmakta ve toprakta yaşayan canlılara zarar vermektedir. Ekolojik dengenin bozulmasında GDO’lu maddeler dışında başka sebepler de mevcuttur. Küresel ısınma, hava kirliliği, su kirliliği, ormanların yok edilmesi, sanayi atıkları ve çöpler, çevre tahribatı, beton yapıların artarak yeşil alanların yok edilmesinin arka planında; doğayı, havayı, suyu ve ağaçları bilinçsizce kullanan, doymak bilmeyen insanoğlunun tahrip, talan ve bozgunculukla gelecek kuşaklara yaşanamayan bir tabiat bırakması yatmaktadır.
Genelde hepimizin ama özellikle çok fazla hazır gıda tüketen ve fast food kültürüyle yetişen genç neslin sağlığı tehlikededir. GDO’yu dünyanın başına bela eden beş, on zengin aile şirketleri genetik mühendisliği ve biyoteknoloji bilim dallarında en iyi yetişmiş kişileri buyruğu altına alarak ürettiği zehirli gıdalarla hem insanlara hem toprağa hem de doğaya zarar veriyorlar. Dünyada GDO’lu tohum, NBŞ, yem sanayi, hibrit tohum ve zirai ilaç pazarının büyük kısmına sahip olan şirketler; Dupont (ABD), Dow Chemical (ABD), Monsanto (ABD), BASF (Almanya), Bayer (Almanya), Syngenta (İsviçre) olmak üzere altı tanedir.
Bu şirketlerin tamamı bir üst kuruluş olan Rockefeller Foundation’a bağlıdır. Dünya tarım ve gıda piyasasını tekeline alıp küresel çete olmuşlar, geri kalmış ülkeler bunlara bağımlı hale gelmiştir. Bu şirketlerden ülkemizde de faaliyet gösteren Pendik Nişasta Sanayi fabrikasının yüzde 50’sine ortak olan ABD kökenli Cargill şirketi, saydığım şirketlerin tamamı ile ortak çalışan bir kuruluştur. Cargill bu fabrikada, ortağı Rockefeller’den aldığı hibrit tohumundan mısır şurubu üretir. İnsanlar Rockefeller şirketinin GDO’lu mısır tohumları ile kısırlaştırılırken, Cargill şirketinin NBŞ şuruplarıyla zehirleniyorlar.
İnsanlar bunlarla başta kanser ve şeker hastalığı olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalanırken, bu hastalıkların ilaçlarını da adı geçen şirketlerden almaya bağımlı hâle getiriliyor, hem dünyayı zehirliyorlar ve hem de ilacını pazarlıyorlar. Sorsan bu şirketin yöneticilerine, insanların iyileşmesi için ilaç üretiyoruz, derler. Zaten insanları hasta edenin kendileri olduğunu bilmiyorlar sanki. Maalesef ticaret, menfaat ve hırs; sağlık, huzur ve mutluluğun önüne geçmektedir.
Huzuru bozulan dünyada insanlar adeta bir boşluk içinde ruhları aç, manen hastalar, maneviyat eksikliği var. Bu nedenle din manevi terakki sağlarken, bilim ve teknoloji maddi terakkiyi sağlar. Manevi terakki ile toplumsal yardımlaşma ve dayanışma sağlanır; fakir ve muhtaçlara yardım edilir, hastalara moral verilir, yaşlılara saygı ve hürmet edilir, çocukları sevgi ve merhamet gösterilir.
Etiği ve ahlakı olmayan bilim, dine isyan ederek fıtrata, yaradılışa müdahale etmeye başladı; küresel kapitalizmin hegemonyasında teknoloji ve bilim, asli hüviyetini kaybederek kendini insanlığın faydasına değil de insanlığı yok etmeye adadı.