SİZDEN GELENLER- Dengeli ve Ölçülü Bir Hayat İçin Orta Yolu Tutmak

SİZDEN GELENLER- Dengeli ve Ölçülü Bir Hayat İçin Orta Yolu Tutmak

Hayat denge üzerine kuruludur. Dengenin olması için düzene ihtiyaç var, bu düzene uyumla da denge ortaya çıkar. İslam ne tamamen dünyaya yönelen Yahudi maddeciliğini/dinin metalaştırılmasını ne de dünyadan el etek çekip uzlete çekilen Hristiyan ruhbanlığını/dinin protestanlaştırılmasını tasvip eder. Bilakis Allah’ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! (Kasas, 77) ayetinde olduğu üzere hem dünyaya hem de ahirete çalışmayı teşvik eder.

Vasat bir ümmet olduğumuz (Bakara, 143) için söz, eylem ve davranışlarımızda ölçülü ve dengeli olmalıyız. Fıtrat dini olan İslam bizden her konuda ne tefrit (eksiklik) ne ifrat (aşırılık) yapmadan itidalli ve ölçülü olmayı ister. “(Rahmanın kulları) harcama yaptıkları zaman ne saçıp savururlar ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisi arasında makul bir dengeye göre olur.” (Furkân, 67) ayeti malı harcamadaki dengeyi ne cimriliğe ne de israfa değil, cömertliğe bağlarken “Dostunu severken ölçülü sev. Zira günün birinde o dost, düşman olabilir. Düşmanına da ölçülü bir şekilde buğzet, çünkü günün birinde o düşman, dostun olabilir!” (Tirmizi, Birr, 60) hadisinde de sevgi ve nefrette dengeli olmaktan bahsedilir.

“O Rahman’ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendilerine muhatap oldukları zaman da ‘Selam’ derler.” (Furkân, 63) ayeti yürüyüşümüzün ne kibirli ne de zayıf ve yılışık şekilde olmadan ağırbaşlı ve tevazulu olması gerektiğine dikkat çekmektedir.

İnsanoğlunun huzur ve mutluluğu yakalaması için hem iç âlemi (enfüsi) hem de dış çevresiyle (afaki) bir uyum ve düzen halinde olması gerekmektedir. Genel anlamda bu uyum ve düzenin sağlanması için de helal-harama riayet edilmesi lazım; buna riayet edilmediği takdirde uyumsuzluk ve düzensizliğin belirtileri olan mutsuzluk, kargaşa ve huzursuzluk ortaya çıkar.

Mesela hiç çalışmadan, oturduğu yerden birikim yapanların başvurduğu faiz, toplumda atalet ve tembelliği özendirerek işsizliğin artmasına, üretimin azalmasına ve alın teri harcamadan elde edilen paranın/malın, bereketinin yok olmasına neden olur. İlk başlarda daha çok kazanma hırsıyla kumar ve şans oyunları oynayan kişiler, zamanla bu illetin müptelası olup etrafındakilere borçlanır, bağımlılık haliyle çocuklarının rızkını kaybetmekten çekinmeyip kendilerine ve ailelerine zarar vermeye başlarlar.

Evlilik dışı ilişkilerle zina yolu açılarak toplumda iffetsizlikle beraber ahlaki çöküş tetiklenir; meşru olmayan birliktelikler nesebin ve neslin bozulmasına, aile bağlarının çözülmesine sebep olur. İslam dini insanların bir arada, huzur, güven ve barış içinde yaşamasını tesis etmek için aklın, neslin, canın malın ve dinin korunmasına ehemmiyet göstermiştir.

Aklı korumak için içki, uyuşturucu vb. sarhoşluk veren şeyleri; nesli korumak için flört ve zinayı; canı korumak için masum canı öldürmeyi; malı korumak için hırsızlık, gasp, kapkaççılık, rüşvet, hile, faiz, tefecilik, karaborsacılık, şans oyunları ve kumarı haram kılmıştır; dini korumak için de akıl baliğ olan her mükellefe ibadetleri farz kılmıştır.

İnsanın kendi iç aleminde uyum ve denge halinin oluşması için insanın huy ve mizacına tesir eden akıl, gazab ve şehvet kuvvetlerinin dengede olması gerekir. Bu kuvvetlerin ifrat (fazla) ya da tefrit (eksik) olması insan tabiatının dengesini (fıtratı) bozmaktadır. Öyle ki, akıl kuvvetinin ifratı kurnazlık; tefriti aptallık; itidali ise hikmettir; gazab kuvvetinin ifratı saldırganlık; tefriti korkaklık; itidali ise cesarettir; şehvet kuvvetinin ifratı azgınlık; tefriti isteksizlik; itidali ise iffettir.

İtidali temsil eden hasletlerden hikmet, cesaret ve iffetin olduğu yerde adalet de olur; bu dört haslet faziletleri doğurur, ama bu dört hasletin ifrat ve tefrit halleri de rezaletleri doğurur. Hidayet yolunda olanlar ahlaki hasletlerle beraber adaleti esas alarak faziletleri yaşamaya çalışırlar, dalalet yolunda olanlarsa gayriahlaki hasletlerin neden olduğu rezaletleri yaşamaya çalışırlar.

İnsan fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçları olan bir varlıktır. Bedenin fizyolojik dengesi nefes alıp vermek için oksijene, beslenmek için gıdaya bağlıysa, ruhun da psikolojik dengesi ibadet etmeye bağlıdır. Ruhun psikolojik dengesini nefis, akıl ve kalp etkiler. Ruhun tezkiyesi ve nefsin terbiyesi ancak kalpte Muhabbetullah’ın, akılda Marifetullah’ın yer edinmesiyle olur.

Manevi hayatın dengesi için ruhun ibadete, nefsin ahlâka, kalbin zühd ve takvaya, aklın ilme ihtiyacı vardır. İbadet-ahlak-hikmet-ilim bütünlüğünün sağlanması, karakterli ve dengeli bir hayat ile beraber mutedil kişiliklerin oluşmasına yardımcı olur.

İnsanoğlu kıyamete kadar sürecek olan iman/küfür, tevhid/şirk, samimiyet/nifak mücadelesinde bu taraflardan birinde yol tutacaktır. İman, tevhid ve samimiyet fıtrat halinin düzene girmesi olurken, küfür, şirk ve nifak bu düzenden sapmadır. Fıtrat halinden, diğer bir deyişle hak ve adalet nizamından sapan birey ve topluma yaşantımızla iyi örnek olduktan sonra uyarı ve nasihat etmeliyiz; yaşamadığımız dini anlatırsak kendimizi bile ikna edemeyiz.

Empatinin, sorumluluk bilincinin, duyarlılığın, fedakârlığın, adaletin, vicdanın, merhametin, güvenin, ümidin, huzurun ve mutluluğun olduğu yerde düzen vardır. Düzensizliğin olduğu yerdeyse adaletsizlik, haksızlık, güvensizlik, çaresizlik, huzursuzluk, ümitsizlik, karamsarlık baş gösterir.

Düzenin bozulduğuna işaret ve belirtiler ise malın cimrilerde olması, silahın korkaklarda olması, emanetin hainlerde olması, yetkinin ehliyetsiz ve liyakatsizlerde olması, nasihatin ahlâksızlar tarafından yapılmasıdır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.