Sıradaki Rütbemiz Hayvanlık

Sıradaki Rütbemiz Hayvanlık

Mahalle camimize bir anda ikinci minare yapma kararı verilmişti. Ne gereği var diye düşünürken imam vaazda bu ihtiyacın nasıl doğduğunu anlatmaya başladı. Hikâye, mahalle nüfusunun çok hızlı artması sonucu yeni bir camiye ihtiyaç duyulması ile başlıyor. Madem yeni cami yapacağız mahallemizin şanına yakışır çift minareli büyük bir cami olsun diye karar veriliyor. Sonra bakmışlar ki maliyetin altından kalkılamayacak muhteşem bir çözüm bulmuşlar ve mevcut camimize bir minare daha eklemeye karar verilmiş. Böylece mahallemiz şanına yakışır çift minareli bir camiye kavuşmuş oldu. Bu vaazı dinlerken gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Cemaat ise gayet ciddiydi. İmam bu komedi gibi hikâyeyi ciddiden de öte büyük bir işi başarmanın verdiği gururla anlatıyordu.

Günümüz sosyal bilimcilerinin toplumsal çözümlerini dinlerken de bu vaazda yaşadığım duyguların aynısını yaşıyorum. Bir sorun tanımlanıyor. Sonra arada bir şeyler anlatılıyor. En son da bu arada anlatılanlarla alakasız çağımızın şanına uygun bir çözüm bulunuyor. Sözde bilim adamlarımız her gün karşımıza yeni bir minare dikme fikriyle çıkıyorlar.

Toplumsal çatışmalar ve bu çatışmalardan doğan sorunlar için bize ürettikleri çözüm ise herkes farklılıklarından vazgeçmeliymiş. Şimdi bu sosyal vaizlerimiz anlatıyor. Dünyada savaşlar oluyormuş. Bunlar da hep iki farklı dinin çatışması şeklinde oluyormuş. Dünya savaşları incelenmiş. Aynı dinden düşmanlar, farklı dinden ittifaklar görülmüş. Zaten Suriye’de ölen de öldüren de ‘Allahuekber’ diyormuş. Sonuç olarak da dini farklılıklar kaldırılırsa dünyada savaş bitecekmiş. Irk konusunda da hiç zahmet etmeyip aynı cümlelerde din yerine ırk kavramını koymuşlar. Böylece soydan gelen farklılıkların da dünya için ne kadar tehlikeli olacağını bulmuşlar.

Kadına şiddet konusunu araştırmışlar. Bakmışlar iki tane cinsiyet var. Erkek-erkeğe, kadın-kadına, erkek-kadına, kadın-erkeğe farklı şekillerde hayatı zehir ediyor. Erkek cinsiyetini yok edersek bu kadına şiddeti bitiririz ama şiddet her yerde en iyisi cinsiyeti komple kaldıralım diye bir çözüm bulmuşlar.

Bu şekilde fikir dünyamıza dikilen minare sayısını saymakla bitiremeyiz. Geçmişten gelen yüzlerce yıllık sürede gelişen insanlık hafızası ile oluşan farklılıklara karşı adeta bir savaş açılmış. Ama üç beş ergenin hiçbir dayanağı olmadan ortaya koyduğu absürtlüklere saygı duymamız bekleniyor.

Farklılıklar yeri geldiğinde çatışma sebebi olabilir. Çatışma dikkat çekici olduğu için bunların sayısı gözümüze fazla gelir. Oysaki düzen ve huzur dikkat çekmez ve araştırma ihtiyacı doğurmaz. Düzeni sağlayan alt yapıyı araştırırsak farklılıkları aynı şekilde orda da görürüz.

Bir insanla karşılaştığımız zaman hemen kılık kıyafetindeki farklılıklara odaklanırız. Bunun sebebi o kişiyle çatışmak değildir. Kılık kıyafeti o kişinin birçok özelliği hakkında bize fikir verir. Böylece hangi dilde, nasıl bir üslupla, hangi konulara dikkat edeceğimizin haritasını çıkarırız. Sonuç olarak da o kişiyle çatışmasız bir diyalog zemini kurarız. Devamında memleketini sorgularız. Oradan yaptığımız çıkarımla daha da ilişkimiz kuvvetlenir. Hatta söylediği memlekette farklı dinlerin varlığını biliyorsak devamında inancını sorarız. Bütün bu farklılıklarından o kişiyi yüzde doksan oranında tanımış oluruz. Bu farklılıklar olmasa her tanıştığımız kişiye psikolojik testler gibi sayfalarca kendini tanıtmasını sağlayacak bir test sunmamız gerekirdi.

Haramların içinde yüzen bir kişi, başörtülü veya sakallı birinde de aynı haramları görünce gerilir. Ağır eleştirilerde bulunur. Hatta daha da ileri gider ve genellemeler yaparak bunların hepsi böyle noktasına gelir. Bu kişinin tepkisinin kaynağında anlamlandıramamanın getirdiği bir huzursuzluk vardır. Farklılıklardan yola çıkarak ilişkilerimizi düzenlemek farkında olmadan yaptığımız bir iştir. Bu kişi de karşısında farklılık olarak dini noktalara odaklanmış ve karşıdaki kişiyle tüm ilişkisini bu bilgi üzerine şekillendirmiştir. Karşıdaki kişi buna uymayan hareketlere girince yeni bir tanımlama süreci başlar. Bu hareketi izah edecek yeni bir farklılık arar. Bulamayınca da elindeki tek farklılığa bu hareketi kodlayarak belirsizlikten kendini çıkarır. Bu kişinin hayat tecrübeleri biriktikçe yeni kodlamalar yapar ve önceki kodlamaları günceller. Böylece tanışma sırasında farklılıklar üzerinden kısa sürede tanıma faaliyeti gerçekleşir. İnsan zihni bunu yapmıyor olsaydı her tanışma ilk defa gördüğümüz matematik problemini çözmek kadar yorucu olurdu. Belki de yeni biriyle tanışmamak için çabalardık.

Kişilerin kodlamalarının birikip harmanlanması ile de toplumsal hafızalar oluşur. Böylece hayatında hiç görmediğin bir toplumdan biriyle karşılaştığında dahi hemen belli bir seviyede tanışıklık seviyesine sahip olunur. Bütün bunlara halk arasında ön yargı deriz. Bu günümüz sosyal bilimcilerinin korktuğu kadar kötü bir şey değildir. Aksine toplumsal düzenin kaynaklarındandır.

Kaosa sebep olan farklılıklar hiçbir tecrübe ya da mantığa dayanmadan kişisel fantezi şeklinde ortaya çıkmış olanlardır. Toplumun tecrübesiyle oluşmuş kültüre hiçbir kayıt araştırılmadan başka toplumdan ithal edilmiş suni farklılıklar kaos sebebidir. Daha önceden yapılan kodlamalarda güncellemekten de öte çok büyük değişiklikler gerektirdiği için toplumsal hafıza karışır. Toplum bu yeni gelen farklılıklara bir kimlik üretene kadar da toplumsal huzur bozulur. Bu yenilik kendine bu toplumda bir kimlik bulur da yeni bir farklılık grubu oluşturursa tekrardan huzur sağlanır. Bir kimliğe bürünemeyip sürekli kimlikler arasında hareketli bir vaziyette varlığını devam ettirirse de o toplumun huzursuzluk kaynağı olmaya devam edecektir.

Ben hiçbir gruptan değilim, siyaset mi kesinlikle işim olmaz, dini direk kuran ve sünnetten öğrendim gibi kendini sürekli toplumsal sınıfların dışında tutma gayretinde olanların toplumda sürekli bir kaosa sebebiyet verdiklerini her geçen gün tecrübe ediyoruz. Bu tarz kişilerin aynı zamanda toplumu sınıflara ayırırken kullandıkları dilin ortak özelliği de aşağılayıcı ifadeler kullanmalarıdır.

Farklılıkları yok etmek üzere yola çıkanların en son yöntemleri ise farklı olanları yok etmeye dönmektedir. Bu yöntemle özgürlükçü çatışmasız bir toplum kuracaklarını iddia edenler en ufak bir farklılığa dahi tahammül edemez hale gelmiştir. Eskiden farklı bir düşünce dile getirildiğinde “o şunlardan zaten” diye yaftalanırken şimdi böyle insan olamaz diye linç edilmeye kalkılıyor.

Tüm farklılıklar kaldırılınca direk kişinin insanlığının sorgulanması gayet doğal bir sondur. Doğrusu yakında ben insanım demek hayvanlara karşı işlenmiş bir suç haline gelebilir. Çağımızın sosyal bilimcileri bu hızla minare dikmeye devam ederse bu caminin minareleri taşıyamayıp yıkılması da kaçınılmaz olacaktır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.