SEYYİD MEHMET BUĞA ile MÜLAKAT

İLKADIM: Biz Cumhuriyet dönemi hizmet insanlarını tanıtmak için bir program yapmaya gayret ediyoruz inşallah. Hizmet insanı, ilim ehli Zeki Soyak Hocaefendiyle ve O’nun kitaplarıyla ilgili görüşlerinizi almaya geldik. Duyduklarımıza göre kitaplarını devamlı okuyorsunuz, dergilerini okuyorsunuz. Ne zamandan beri tanışıyorsunuz?
S. MEHMET BUĞA: Zeki Soyak Hocam öyle zannediyorum 1974-1975 yıllarından itibaren sevdiğim bir hocaefendi. Böyle bir programa başlamış olmanızdan dolayı da sizi tebrik ediyorum, size teşekkür ediyorum. Gönül erinin tanıtılmasının çok önemli olduğu kanaatini taşıyorum.
İfade ettiğiniz gibi hem bilge, hem bir organizatör, iyi bir teşkilatçı sevgisi üst noktalarda, saygı ve edep timsali, hoş bir insan. Gençlik yıllarında Nevşehir’de ziyaretim olmuştu. İnsan bazen çevresinde aranır. Hali ile irşat edecek yok mu, hali ile anlatacak yok mu? diye. Ben o dönemde Zeki Hocayı görüp Konya’ya dönerken böyle birilerinin var olduğunu, var olabileceğini ve az olmayacaklarını düşünerek döndüm. Kendimi çok zengin hissettim o sıralarda. Daha sonra çok serbest olduğum dönemlerde 1980 ihtilalinden sonra da Nevşehir’e gelmiştim.
Şimdi Konya’da çalışan jeoloji mühendisi Mustafa Büyüktemiz arkadaşımız orada görev yapıyordu. Onu ziyarete geldiğimizde ziyaret etmiştik. Süpürge pekmezini de öğrenip gelmiştik bu arada. Ama süpürge pekmezinden çok daha zevklisini oradan elimize alıyoruz hem her Perşembe okumaya çalışıyoruz hem de çıktıkça İlkadım dergisiyle ilk adımlarımızı tazeliyoruz. Çok daha hoşunu yiyoruz, içiyoruz. Yani gönlümüz yiyor, içiyor. Bu açıdan sizleri tebrik ediyorum. Zeki Hocanın sağlığında kıymeti bilinerek tarihe mal edilmesi gereken bir kişilik olduğunu düşünüyorum, tebrik ediyorum teşekkür ediyorum.
İLKADIM: Zeki Hocamın İslamî hizmetlerdeki mesai arkadaşları arasında kardeşliği kökleştirme, Hakkı tavsiye, fedakârlık, nezaket ve şefkat kurallarına uyarak, kuşatıcı anlayışına sahip yönü dikkatinizi hiç çekmiş miydi?
S. MEHMET BUĞA: Aslında bu yönüyle temayüz etmiş birisi. Sevgisi, saygısı, hürmeti, şefkati, asaleti, duruşu hem vakar sahibi hem de tevazu sahibi. İkisini çok güzel nefsinde toplamış birisi, biraz da ben o yönüyle seviyorum. Yani Hocanın eserlerini okurken öyle birisinin eserini okumaya çalıştığımın idraki içerisinde olmaya çalışıyorum. Tabii katılıyorum bu sizin görüşünüze.
İLKADIM: Kıssalar Hisseler kitabında ümmete vermek istediği mesaj Kur’an’dan kopulmaması gerektiği mesajı. Dil olarak nasıl buluyorsunuz?
S. MEHMET BUĞA: Hocam bir edebiyatçı. Bana hitap ediyor. Biliyorsunuz Türkçenin Babil dönemini yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Herkesin aynı kelimeleri farklı manada, farklı kelimeleri aynı manada kullandığı halde anlaşamadığı bir toplumun içerisinde yaşıyoruz. Zeki Hocanın lisanı bana en uygun gelen lisanlardan bir tanesi.
Benim önümü de açıyor Hoca, selef ile bugünü buluşturuyor. Yani selefî düşünceyle bizim dönemimizin tanışması, gündemine alması, bunu irdelemesi, incelemesi biraz da Hocayla başladı. Öyle düşünüyorum, düşüncemin içerisinde olan ilklerden bir tanesi ve çok istifade ediyorum. Çevrem istifade ediyor.
Kıssaları bir farklı açıdan değerlendiriyor Hocaefendi. Farklı bir mantığı var, farklı bir bakış açısı var. Yani bizim kültürel yapımızı zenginleştiren bir özelliği var. Belki bir başkasını okuduğumuz zaman onda da farklı güzellikler görüyoruz ama Hocanın da bu farklılaşmasının bize kattığı farklı bir zenginlik var. Bu zenginlikten ben toplumumuzun, gençliğimizin istifade etmesi gerektiğini düşünüyorum.
İLKADIM: Efendim, Hocam 1975 yılından beri tanıdığınızı söylüyorsunuz.
S. MEHMET BUĞA: O yıllarda olması lazım. Mefkûreci öğretmenleri ne zaman kurmuşsa en geç 6 ay sonra tanımaya başladım. Böyle söyleyebilirim yani.
İLKADIM: O dönemlerde siz Akıncı Gençler Teşkilatında görev yaparken, Zeki Soyak Hocaefendi de öğretmenleri teşkilatlandırmaya çalışıyordu. Peki, bir teşkilatçıda olması gereken vasıflar sizce Hocaefendi de var mıydı?
S. MEHMET BUĞA: Şimdi, şunu söyleyeyim. O dönemin hangi açıdan bakılırsa bakılsın, hangi kesimine bakılırsa bakılsın, fevkalade bir güzelliği vardı. Siz bu soruyu sorunca şöyle bir şeyi hatırladım. Haccac-ı Zalim’e “niye bu kadar zalimsin, niye sen de Ömer-ül Hattab gibi adil olmuyorsun?” diye sorulduğunda, “bulun gelin onun tebasını, ben de olayım Ömer” diyor. O dönemin çok hoş, birbirine müthiş güvenen, birbirine saygı duyan kendi içlerinden bir tanesinin yükselmesinden onur duyan bir tebası vardı bir taraftarı vardı, bir cemaati bir topluluğu vardı. Onun için o topluluğun gözünden baktığımız zaman Zeki Hoca gerçekten Ömer-ül Hattab’ın mevkiindeki bir yöneticiydi. Yani tebası ona göreydi, ona göre teşkilatına hizmet veren bir taraftarı, kitlesi, kadrosu vardı.
İLKADIM: Şimdiki gibi bir takım imkânlar yoktu 1974–75 yıllarında.
S. MEHMET BUĞA: Ama gönül zenginliği vardı. Ekonomik zenginliğimiz yoktu da, gönül zenginliğimiz vardı.
İLKADIM: Mef-Der’i kurduklarında Mefkûre isminde bir dergi çıkartmışlardı. Şimdi İlkadım dergisini takip ediyorsunuz, Mefkûreyle İlkadım arasındaki bir ivme kazanma fark ediliyor mu?
S. MEHMET BUĞA: Şimdi ben şöyle söyleyeyim. Mefkûre biraz daha köylü mantığıyla çıkartılıyordu. İlkadım biraz daha şehirli mantığıyla, medenî bir mantıkla çıkıyor. İkisinin de yeri farklı, aslında ben onun da o mantık çerçevesinde sürekliliğini arzu ederdim. Yani bazıları kötü görebilir, ama olması gereken yerde köylü olabilmek ve o mantığı kullanabilmek önemli bir husus. Ama medenî olmak ki bu gelişmişliği ifade eder, İlkadım’a da işin dönüşmesi Cahit Zarifoğlu rahmetlinin bir şiiriyle mi yola çıkılmıştı, nasıl olmuştu hatırlayamayacağım. Onu da böylece yâd etmiş olalım. Ama İlkadım büyük bir gelişme bana göre. İçindeki seçilen konular, mevzuların işleniş şekli, Mefkûreyle kıyas edilmez tabi.
İLKADIM: Yani biraz daha ivme kazanmış, demek ki kadro gün geçtikçe daha da gelişiyor. Kitapların kalitesi konusunda söyleyeceğiniz bir şeyler var mı?
S. MEHMET BUĞA: Ben fizikî olarak güzel hazırlandıkları kanaatindeyim. Çok güzel hazırlanıyor, ama benim gibi yaşlanmaya yüz tutan ve gözünü kaybetmeye yüz tutanlara biraz daha büyük harfli olsa mı ki filan diye düşünüyorum ama o da maliyet demek. Ben kitapçılık da yaptım. Yine de güzeli budur yani.
İLKADIM: İlkadım Bir Mektep’tir, diye bir sloganımız var. Bu kitaplar mektep özelliğini sağlayacak mı sizce?
S. MEHMET BUĞA: İlkadım bir mektep, eskiden ilkokul derdik, şimdi ilköğretim mi deniliyor. Bir ilköğretime hazırlama, bir ilköğretim, bir ortaöğretim, lise, bir üniversiteye kapı açan yapının içerisinde. Ben daha da ilerleyeceği, üniversitesini de meydana getireceği kanaatindeyim. Şu eserlerin de o üniversiteye hazırlık döneminin eserleri olduğu inancını taşıyorum. Bendeki hisler bunlar. Ben Hocamın onu da gerçekleştireceği kanaatini taşıyorum.
İLKADIM: Allah razı olsun, teşekkür ediyoruz efendim. Dualarınızı bekliyoruz İlkadım olarak.
S. MEHMET BUĞA: Hocamı eğitim alanında başarılı görmek istiyorum. Dört şey örneğe muhtaç. Yönetim, eğitim, ekonomi ve denetim/değerlendirme. Bu dördü olmadan hiçbir şey olmaz, bu dördü de birbiri olmadan olmaz. Onun için Hocamın siyaset eğitimine de, yönetim eğitimine de, ekonomi eğitimine de, denetim ve değerlendirme eğitimine de değer vermesini gönülden istiyorum. İşte o kapı belki de yüksek öğretim kapısı olacaktır. Üst seviye bir kapının doğmasına vesile olacaktır. Eğitimin, eğitimin dışına biraz çıkmasını arzu ediyorum.