Sessizliğe Uzanan El

İlerleyen dünya, ilerleyen teknoloji ve en önemlisi ilerleyen insanlığımız… İnsanın, dünyaya geliş anının ilk evresinde henüz daha ses işitmemiş narin ve minik kulaklarına, temas edip dokunmamış ne yapacağını bile bilmeyen titreyen ellerine, uzun bir o kadar yorucu ve mücadele isteyen yolculuğunun sonucunda açmaya fırsat bile bulamadığı ürkek gözlerine rağmen yaptığı ilk şey sesini duyurabilme çabasıdır.
Bir düşünsenize, insan sessiz nasıl yaşayabilir? Peki, hiç ses duymadan yaşayanlar, işitme engelli olarak dünyaya gelenler yok mu? Var tabi ki… Ama benim bahsetmek istediğim şey bu değil.
İnsan hayatı boyunca bir şeylere bakarak, bir şeyleri görerek, bir şeyleri duyarak, bir şeyleri idrak etmeye çalışarak, birilerini örnek alarak hayatına yön vermeye, kendini araştırarak bulmaya hatta keşfetmeye başlar.
Kendini hisseder.
Kendini dinler.
Kendini tanır.
Kendini bulur.
Önce ufak kelimelerle koyulur yola sonraysa aşılması bir o kadar güç duran dağ yığınları gibi gözünde büyüttüğü cümleleri başlar kurmaya. O cümlelerin tek başına, kendi kendine bir anlam ifade etmediğini fark eder. Hemen birini bulmaya koyulur. Söylediklerini dinletecek, benimsetecek, hatta karşısındakinin cümleleriyle doğruyu yanlışı öğrenip yeni şeyler duymayı öğrenecek birini… Buldu mu iş zaten kolaydır. Başlasın iletişim.
İnsanları, toplumları hatta dünyadaki bütün insanları bir arada tutan şey bu değil mi zaten. Yıllardır süregelen belki de değişmeyen tek döngümüz bu, birbirimizle olan bu bağ. İnsanlar kendine uygun birilerini bulup anlatmak istemez mi dertlerini, paylaşmak istemez mi mutluluklarını, heyecanlarını? İşte biz böyle mutluyuz. Böyle daha huzurluyuz.
Ama dünyada değişen bir şeylerin olduğunu anlamak mümkün. Hayatımızda her gün yeni, daha önce duyup bilmediğimiz, görmediğimiz şeyler olmaya başlıyor. Her gün daha çok değişiyoruz, değiştiriliyoruz.
Mesela hoşumuza giden şeyler değişti ve değişiyor hala.
Sessizlik mesela…
En sevdiğimiz şey hatta bizi huzura kavuşturan şey bir anda en büyük huzursuzluğumuz oldu.
Her yeri kaplamaya başladı bir anda.
Sessiz elektrikli süpürgeler, sessiz çamaşır makinaları, sessiz çok kullanımlı ev aletleri, sessiz işlem görücü makinalar, sessiz, sessiz, sessiz…
Sessiziz. Hem de olması gerekenden fazla sessiz…
Peki, hepsi bu kadar mı? Ya bizi sessizliğe mahkûm eden gelişimlere yeniliklere ne demeli? Bizim yerimize aklını kullanan ve bizi tembelleştiren yeniliklere nasıl bakmalı?
Telefonlarımız. Son model, akıllı, bizim yerimize gören dijital kameraları, bizim yerimize hafızasına kaydeden hafıza kartları. Bizim yerimize duyan ve aklında tutup hiç unutmayan ses kayıtları, bizim yerimize şaşıran gülen ağlayan hatta seven emojiler…
Hepsi bu kadar masum mu? Gerçekten göründüğü kadar küçük ve önemsiz mi hayatımızda. Hani hayatımızı kolaylaştırmak içindi her şey. Hayatımızı kolaylaştırıyoruz derken daha da mı çıkmaza sokuyor yoksa? Aramızdaki mesafeler azalacaktı hani. Hani her istediğimizde istediğimiz kişiyle kolayca konuşabilecektik. Gerçekten bunu yapabiliyor muyuz? Daha da yakınlaşacağız dedikçe birbirimizden kopup gidiyor muyuz?