“ŞEHİD-İ MUHTEREM ALİ ŞÜKRÜ BEY”

Ali Şükrü Bey, İstanbul Meclis-i Mebusa’nından 1. Büyük Millet Meclisine iştirak edenlerdendi. Bahriye Binbaşılığından emekli olmuştu. İstanbul Donanma Cemiyeti ikinci Reisiydi. İngiltere’de okumuştu.
Mecliste bir kanun müzakeresi sırasında söz isteyenleri siyaset divanı yazmaya başladı. Reis Hasan Fehmi Bey: ”Efendim on beş kişi söz aldı, isimleri okuyorum.” dedi. Daha liste tamamlanmadan, gözlüklü ve Osmanlı bıyıklı genç bir zât salon kapısının sağ tarafındaki orta köşesinden haykırdı: “Reis Bey! Söz istiyorum. Ben üçüncü olarak söz almıştım, sekizinci sırada okudunuz lütfen sırayı tashih (düzeltiniz) buyurunuz” dedi. Reis “Efendim! Biz burada divan kâtipleri beylerle üç kişiyiz, sizden daha iyi görürüz, listede yanlışlık yoktur.” deyince; “Reis Bey! Ben söylediğim sözü bilirim. Dikkat etmiştim, üçüncü olarak söz almıştım, hakkımı istiyorum.” dedi. Reis bunun üzerine : “Ali Şükrü Bey! Müzakereyi ihlal ediyorsunuz, hakkınızda nizamname-i dâhiliyeyi (iç tüzük) tatbik edeceğim.” dedi. Ali Şükrü, hak istemeye devam edince: “Rica ederim Ali Şükrü Bey! Obstrüksiyon (tıkanıklığa sebep oluyorsunuz) yapıyorsunuz, hakkınızda…” derken Ali Şükrü Bey salonu terk etmişti. Ben (Mahir İz) o zaman Zabit Müdürü Zeki Bey’e: “Bu zâta dikkat edelim, küçük bir hakkını korumak isteyen bu zât ileride çok mesele çıkartacaktır.” demiştim.
Haksızlık karşısında susmayan, inandığı davayı her ne pahasına olursa olsun savunmaktan çekinmeyen yürekli bir insan. Nitekim Hilafetin kaldırılmasına yönelik, teklifin müzakeresine gizli celsede başlanmıştı. Çok hararetli tartışmalar oluyordu. Teklif edilen tarafın sözcüsü Bahriye Vekili (Denizcilik Bakanı)-İstiklal Mahkemesi Reisi İhsan Bey’di. Karşı tarafın da kendiliğinden meydana çıkan sözcüsü Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’di.
Muhalifler söz sıraları gelince kürsüye çıkıp fikirlerini söylediler. Ali Şükrü Bey teklif sahipleri tarafından kim söz söyledi ise, hemen kürsüye çıkıp cevaplandırdı. İş o hale geldi ki, Ali Şükrü Bey kürsüye belki on beş kere çıktı.
Artık vakit çok geç olmuş herkes de yorulmuştu fakat Ali Şükrü Bey ayakta hatibi dinliyordu. Tekrar hatibe cevap vermek üzere kürsüye yaklaştığı sırada Hamidiye Kahramanı Rauf Orbay, önüne doğru gelen Ali Şükrü Bey’i belinden tutarak: “Şükrü! Yeter, yeter! Şükrü, artık söz alma!” deyince, Ali Şükrü Bey birden bire Rauf Bey’e dönerek: “Rauf! Ben bu işin fedaisiyim, anladın mı?” dedi ve kürsüye çıktı.
“Yılların İzi” isimli kitabında meclis kâtibi Mahir İz Bey, onun yiğitliğini böyle anlatıyor. Hatta Zabit Kâtibi Zeki Bey’e: “ Ali Şükrü Bey bu gece idam fetvasını eliyle imza etti.” diyor.
O geceden sonra kayboldu.
TOPAL OSMAN
Her ne kadar faili meçhul cinayetlerden gösterilmeye çalışılsa da, bu işin Giresunlu Topal Osman’a havale edildiği ve onun tarafından bu işin yapıldığı örtülemeyecek gerçeklerdendir.
Eşkıyalıktan gelen Topal Osman, Trabzon havalisinde Pontosculara karşı yaptığı mücadeleden sonra, herkesin baş üstünde taşıdığı milli bir kahramandı. Çankaya’ da resmi muhafız kıtası kurulmadan önce, orada Mustafa Kemal’in koruma vazifesini görüyordu. İsmail Hakkı Tekçe’nin komutanlığında yeni muhafız taburu kurulunca; Topal Osman ve ekibi Çankaya’nın diğer tarafında mevzi aldılar. Normalde Topal Osman’a ihtiyaç kalmamıştı. Yaptığı başarılı işlerden dolayı kimse ses çıkaramıyor; Meclise dahi silahıyla girebiliyordu. Bu çete şehirde nizam ve intizamı bozacak tavırlar takınmaya başladı. Elbette bu gayr-ı tabi hal devam edemezdi. Galiba “ bir taşla iki kuş vurulsun” diye Ali Şükrü Bey’in izale-i vücudu (yok edilişi) Topal Osman’a havale edildi.
CİNAYET ANI
Ali Şükrü Bey ile Topal Osman’ın hemşeri olmasının ötesinde çok iyi dostlukları vardı. Çünkü Ali Şükrü Bey Topal Osman’ı çok takdir ederdi. Her fırsatta bir araya gelir ve nargile içerlerdi. Gene bir gün Topal Osman’ın daveti üzerine Samanpazarı’ndaki evine gitmişler. Odaya girildiği zaman orta yerde tabure gibi küçük bir şey ve karşılıklı arkalıksız hasır örme iki sandalye bulunuyormuş. Osman Ağa kapıya bakan iskemleye geçmiş, Ali Şükrü Bey de karşısındaki iskemleye oturmuş. Nargileler gelmiş. Nargileyi fokurdatırken bir yandan da lakırdı ediyorlarmış. Bu arada kahveler gelmiş. Ali Şükrü Bey kahve fincanını eline alır almaz, Kara Donlu çete efradından dördü yağlı ipi Ali Şükrü Bey’in o eğilmeyen başına geçirmişler. Ali Şükrü o esnada: “Osman! Yaktın beni!” demiş ve bir eliyle oturduğu iskemlenin hasırlarına can havliyle o kadar kuvvetle sarılmış ki naşının avucunda o hasır parçaları görülmüş…
Olay meclise geldi. Ciddi tartışmalar yaşandı. Rauf Orbay: “katilleri mutlaka Meclis-i Ali’ye getireceğim.” dedi. Bunu derken sanki katil elinin altındaydı… Nitekim Bala jandarma taburunu Topal Osman’ın karşısına sevk etmiş, askerler çadırların sınırlarına yaklaşınca silahla karşılaşmışlar. Onlar da mukavelede bulunmuşlar…
Osman Ağa’nın cesedi Taşhan’ın önündeki meydana asıldı, çetesi de dağıtıldı.
Hacı Bayram Camiinde kılınan kalabalık bir cemaatle kılınan cenaze namazının ardından Ali Şükrü Bey’in naşı Trabzon’a defnedilmek üzere gönderildi. Mahir Bey o gece birde “mersiye” yazmış. Fakat Mehmet Akif Ersoy neşrine müsaade etmemiş. Ben tamamını değil ama bir kısmını yayınlamayı uygun buldum; şöyle ki:
TAN GAZETESİ VE ALİ ŞÜKRÜ BEY
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinde (1920 -1923) bir muhalefet grubu olarak ortaya çıkan, II. Müdafa-i Hukuk Grubu görüşlerini açıklamak ve yaymak amacıyla 19 Ocak 1923’te, Ankara’da, TAN adıyla bir gazete yayınlamaya başlamıştır. Gazetenin sahibi, grubun meclisteki sözcülerinden olan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, Mesul Müdürü İbrahim Hıfzı Bey, Genel yayın yönetmeni Balıkesir Mebusu Hasan Basri Çantay’dı. Ankara’daki Taşcıoğlu binasındaki Ali Şükrü Bey Matbaasında basılıyordu. Cumartesi günleri hariç her gün çıkan gazete dört sayfa olup, fiyatı beş (5) kuruştu.
İlk nüshasında “YOLUMUZ” adlı başlığın altında gazetenin yayın ilkelerini şöyle anlatıyorlar: “…gazetenin büyük bir kısmını memleketin hayati, fikri ihtiyaçlarına müteallik neşriyata, milli, ilmi mevzulara ve bu yoldaki cereyanlara hasreylemek emelindeyiz. Çünkü bir gazete her şeyden evvel mensup olduğu muhitin ayinesi olmak mecburiyetindedir..Her Türkiyeli, hürdür, hürriyeti taarruzdan masundur. Her türlü hakkına sahiptir. Vatanın muhterem bir uzvudur…Her hususta en büyük muktedamız (tabi olunan) vatan ve milletin menafi – i âliyesinden (üstün menfaati) ibarettir. Yolumuz hak yolu, millet yoludur Tevfik ise Allah’tandır.” ( s.68)
Fikir gazetesi olan Tan, topu topu 68 sayı çıkabilmiş. Son sayısı olan 8 Nisan 1923’ de şu duyuru yapılır. “Sahib-i imtiyazımız Ali Şükrü Bey’in fecia-i şahadetinden mütevellit esbaba binaen gazetemizi, gariben (yakında) yeniden neşrine devam etmek temennisiyle bugünden itibaren muvakkaten (geçici) tatil ediyoruz…” (s.11-12)
12. ve 21. sayılar hariç, bütün sayıların baş yazısını Ali Şükrü Bey yazmıştır. Genellikle fikir özgürlüğü çerçevesinde yazıların yazıldığı gazete de, toplumsal olaylara salıklı bakış açısı ve yorumlarıyla katkıda bulunmuştur. Yeni teşekkül edecek olan genç devletimiz Türkiye’nin sağlam temellere oturması için gayret etmişler. Özellikle II.Grubun temel eleştirilerinin başında kişi tahakkümüne karşı tavır gelir.(s.31)
İşim Tan Gazetesi’ni tanıtmak olmadığından, fazla detaya girmiyorum. Merak edenler için kitabı kaynak olarak veriyorum.
1884 yılında Trabzon’da doğdu. 1904’de Bahriye Mektebini bitirdi.1909’da kurulan Osman-ı Muavenet-i Milliye Cemiyetinin ikinci Başkanı oldu. Donanma Dergisini çıkardı. İttihat ve Terakkiye karşı tavır takındı. 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusan’ına Trabzon üyesi olarak seçildi.
Ali Şükrü Bey, onurlu gururlu, inancı uğruna her şeyini feda edecek kadar azimli bir insandı. Özgür düşünceye karşı tahammül edemeyen kısır düşünce erbabınca hunharca katledildi. Şehid olan Ali Şükrü Bey’e Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum.
————————————– O ——————————————————–
KAYNAKLAR:
1– Osmanlı Ansiklopedisi; Tarih/ Medeniyet/ Kültür
İz Yayıncılık:İst. 1996 – Cilt – 7
2- Yılların İzi
Mahir İz – İrfan Yayınları: 1975 Sayfa : 89 -94
3– Ali Şükrü Bey’in Tan Gazetesi
Ahmet Demirel – İletişim Yayınları : İst. 1996