Samimiyete İhtiyacımız Var

“ İnsanlar ne söylediğinizi unutacaktır,
insanlar ne yaptığınızı da unutacaktır,
ama insanlar onları nasıl hissettirdiğinizi hiç bir zaman unutmayacaklardır ”
Bonnie Jean Wasmund
Samimiyet genel anlamda, birine güvenmek, yakın hissetmek, karşılıklı anlaşıldığını hissetmek ve biraz da ruhların birbirine temas etmesidir. Dilimize Arapçadan geçmiş olan samimi kelimesi ”samim” sözcüğünden türetilmiştir. Samim, iç ve öz anlamına gelirken samimi de davranışları ve sözleri birbiriyle çelişmeyen, içinden geldiği gibi davranan kişi demektir.
Samimiyet, sıcak bir havada kendimizi bıraktığımız bir gölge, yorgunluktan sonra içilen bir çay gibidir; iyi hissettirir. Günlük hayatın karmaşasında, soğuk ve uzak ilişkilerden uzaklaşıp kendimizi yenilememizi sağlar. Samimiyet temel duygusal ihtiyaçlarımızdan biridir, sevilmek ve onaylanmak gibi.
İnsan, ilişki arayan bir varlıktır. Hepimiz yalnızlığımızı bir başkasıyla paylaşmak, kendimizi bir başkasının aynasında seyretmek isteriz. Feridüddin Attar’ın çok hoş bir hikâyesi vardır. Bir saka, (geçmişte su taşıyan kimselere “saka” denirdi) yolda bir başka sakayla karşılaşıyor ve diyor ki: “A kardeşim, bana bir tas su verir misin, çok susadım.” Diğer saka şaşırıyor: “Sende de var aynı kırba kardeşim, niye kendi kırbandan doldurup içmiyorsun. Susuzluğunu gidermiyorsun.” “Kardeşim, sen bana oradan bir tas su ver. Çünkü ben kendi suyumdan bıktım. ”Saka burada aslında diyor ki: “Ben senden su istiyorum, ama asıl derdim seninle biraz konuşmak, sohbet etmek…” O meşhur sözdeki gibi; “Gönül sohbet ister, kahve bahane.”
Hepimiz konuşmak, anlaşılmak isteriz. Birilerinin varlığımızı fark etmesini ve onaylamasını arzular, bunu iletişim kurarak gerçekleştirmeye çalışırız. Saka, arkadaşının suyundan içmek isterken; “Seninle konuşmak, halleşmek, sohbet etmek, sana iç dünyamı açmak ve senin iç dünyana girmek istiyorum.” demektedir. Samimiyet insanı insana bağlayan ilmek, insandan insana uzanan görünmez yoldur. Samimiyetin olduğu yerde ben değil biz vardır. “Biz” denilen yerde, “ben”ler birbirleri ile açık ve teklifsiz buluşurlar.
Peki yaşadığımız bu çağda ve toplumda ne kadar samimi davranabiliyoruz? Toplumun ya da toplumların artık samimiyet kavramını derin kuyulara attığı bir dönemdeyiz sanki. Üstelik kuyudan gelen çığlıkları da kimseler duymuyor. Benmerkezci, çıkar üzerine kurulu, yapmacık soğuk ilişkiler… Yediden yetmişe herkesin şikayet ettiği, eleştirdiği, hoşlanmadığını söylediği samimiyetsizlikle nasıl baş edebiliriz?
Öncelikle samimiyet içeren ilişki, karşımızdaki kişiyi anlamaktan geçer. Birbirimizi ne kadar anlarsak, o kadar hoşgörülü ve yargısız oluruz, o zaman daha verimli ilişkiler kurabiliriz. İnsanların duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edebilmesi ve başkalarının duygu ve düşüncelerine saygı duyması da çok önemlidir. Samimi insanlar, başkalarına karşı içtenlikle yaklaşırlar ve başkalarının duygularını anlayarak onlara yardımcı olmaya çalışırlar. Samimi bir şekilde empati kurarak dinlemek ve karşımızdaki kişiye bundan keyif aldığımızı göstermek samimiyet geliştirmek için en etkili yöntemdir. Özeleştiri de samimiyetin harcıdır. Samimi davranarak, diğer insanların kalplerine dokunulabilir ve onların hayatlarında pozitif bir etki bırakılabilir.
Kısaca samimi insanın özelliklerini şöyle sıralayabiliriz; Herkese saygılı davranır, başkalarının arkasından konuşmaz, kendi işine bakar, kendi başarıları ile övünmez, söz verdiğinde sözünde durur, başkalarına yardım etmek ve iyilik yapmak için karşılık beklemez, insanları etkilemek için uğraşmaz doğal davranır, diğer insanları takdir etmekten çekinmez.
Dinimiz İslam’ın özü de samimiyettir. Samimiyet, imanımızı ve ibadetlerimizi her türlü riya ve gösterişten korumaktır. Söz ve davranışlarımızın Allah katında değer kazanması, samimiyetimize bağlıdır. Allah’a karşı samimiyetin adı ihlâstır; yani ne yapıyorsak Allah için yapmaktır. Sözlerin en güzeli olan Kur’an-ı Kerim’e samimiyetle bağlanmak, hükümlerini hayata aktarmak için gayret etmek, derin bir sevgi ve samimiyetle Resûl-i Ekrem Efendimizi örnek almak, onun gibi yaşamak için uğraşmak. Bize buralardan oralara nasıl gideceğimizi öğreten dinin, o dini tebliğ eden en güzel İnsan tarafından samimiyet olarak nitelendirilmesi bu açıdan ne kadar anlamlıdır! ‘’Din, samimiyettir.” hadisini şiar edinenler, istikamet üzere bir ömür yaşamaya da gayret ederler. Ahde vefa gösterirler. Doğru sözlü ve dürüst olurlar, kimseyi aldatmazlar. Adaletten, hak ve hakikatten asla vazgeçmezler. Kul ve kamu hakkına riayet ederler. Eğitimden ticarete, aileden mahalleye her alanda ve her şartta hakkı, hukuku ve adaleti korurlar, kadın ya da erkek, çocuk ya da yetişkin farkı gözetmeksizin, çevresindeki herkese karşı sorumluluklarını samimiyetle yerine getirirler. Şefkat ve merhametle açılan kardeşlik kollarını, muhabbetle edilen sıcak bir kardeş duasını her türlü kazancın üstünde tutarlar.
Samimiyet hem inanç ve ibadetlerimizde hem de insanlarla ilişkilerimizde de son derece önemlidir. Zira müminin en önemli vasfı olan güvenilirlik ancak içten ve samimi davranışlarla sağlanabilir. Samimi insan bize nereden geldiğimizi de hatırlatır.