SAĞIRA SEN Mİ DUYURACAKSIN?

SAĞIRA SEN Mİ DUYURACAKSIN?

“İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var. Sen, sağırlara, üstelik akılsız da olanlara dinletebilir misin? İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat sen, körlere, üstelik basiretleri de yoksa hidayet edip yol gösterebilecek misin? Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.” ( Yunus:42,44)

 

Bu ve benzeri ayetler Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i muhatap alıyormuş gibi görülse de aslında Allah’ın ayetlerinin yalnızca seslerini işitip içeriği ve uygulaması ile ilgilenmeyen, ona kulak vermeyen kimselere bir uyarıdır.

Unutmamalıdır ki; Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) tarafından değil Allah tarafından vahiy edilmiş bir kitaptır. Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’e iman eden ya da onu inkâr edenler de aslında O’na değil Cenab-ı Allah’a iman ya da inkârlarını beyan etmektedirler. Çünkü peygamberler sahipleri yani Rableri adına konuşan elçilerdir.

Her söz bir dinleyici için söylenmiştir. Sözlerin en güzeli Kuranı Kerim’de mahlûkatın en asiline; insana söylenmiştir. “Kün” “Ol” emri ile tohumlar taneler çiçekler arz ve sema Allah’a selama durmuştur. Kimi kıyamda, kimi rükûda, kimi de secdede onu zikir ve tesbihle güzelleşmekte ve dünyaya cenneti inşa etmektedir.

Allah’ın kelamı maddede ve manada ne varsa güzelleştirir. Ancak kulak verilmeyen, kabul edilmeyen ya da umursanmayan söz duyulmamış gibidir. İman teklifi ve itaat emrine muhatabiyet konusunda insanlar işitenler, işitiyormuş gibi yapanlar ve hiç duymayanlar olmak üzere üç klasik gruba ayrılır. Günümüzde bunların yanı sıra hiçbir ölçüye sığmayan yeni ve türedi bir sınıftan daha bahsetmek zorunludur. Bunlar ne müminlerin Allah’ın kelamına kulak verip” “Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al” (Ali İmran:193) demişler ne de İnkârcılar gibi “Biz sizin gönderildiğiniz şeyleri tanımıyoruz.” (Fussilet:14)Diyorlar. İmanla inkâr arasında gidip gelen münafık bir grupta değiller.

Bu insanlar kalpleri katılaşmış, basireti ve feraseti körelmiş, nefsinin esiri olmuş müminlerdir. Bu tür insanlar, her zaman ve her yerde, pek çoktur. Asr-ı saadette de vardı, asrımızda da var. Bu durumdaki insanlar, özelde Efendimiz (s.a.v)’i genelde de bütün peygamberleri yormuş ve sıkıntıya sokmuştur. Zira onların duyguları,  duyu organları, akılları ve kalpleri ile sağlıklı bir diyalog içinde değildir. Yüce Allah Onlara doğru yolu bulsunlar diye göz, kulak ve akıl verdiği halde Onlar, bu imkânların kıymetini bilmeden basiretlerini köreltip anlayışsız bön bir cehaletin karanlığında dolaşmaktalar. Verdikleri ya da vermedikleri ile “Allah insanlara hiç zulmetmez, fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler.”

“…Sen, sağırlara, üstelik akılsız da olanlara dinletebilir misin?…sen, körlere, üstelik basiretleri de yoksa hidayet edip yol gösterebilecek misin…?” ( Yunus:42,44)

Bu ayetler Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’i ve onun adına gece gündüz davet yolunda olan bütün muvahhitleri teselli etmektedir. Kulakları ve gözleri açmak kulun gayreti ve Allah’ın hidayetindedir. Onları harekete geçirmek, davetin ve davetçinin görevleri kapsamına girmez. Bu, Allah’ın özel yetkisi dâhilindedir. Davetçiye ancak tebliğ görevi vardır.

Davete ve davetçiye kulak vermeyenlerin sağırlık nedenleri arzu, şehvet ve çıkarlarına çok düşkün olmalarıdır. Öyle ki  “yemek, içmek ve çiftleşmek” dışında ilgilendikleri pek bir şey yoktur. Şehvetlerinin tatminiyle öylesine mest, öylesine meşgul oluyorlar ki, yaptıklarının doğru mu yanlış mı olduğunu düşünmek bile istemiyorlar. Arzularına ait şeylere hemen kulak kesilen böyleleri ilahi mesaja gelince sağır kesilirler.

Ey iman edenler, Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. İşitip durduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin! Ve işitmedikleri halde “işittik” diyenler gibi olmayın! Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir.” (Enfal:20-22

İşitmesi olmayanın konuşması da olmaz. Allahın mesajlarını iyi dinlemeyen, anlamayan ve daha vahimi anladığını iddia ederek başkasına anlatmaya çalışan cahiller aslında Allah adına yalan söylemekteler. Bunların hem sağır olmaları hem de yanlış dilli daha doğrusu hizmet ediyorum diye cahilce ahkâm kesmeleri yetmiyormuş gibi bir de akılsız olurlarsa hem dâl hem de mudil olurlar. Son derece perişan ve çaresiz bir durumda kalır, hem kendileri dinden imandan sapar çıkarlar hem de ilimsiz cahil kafasından çıkan sözlerine uyanları da saptırır dinlerinden ve imanlarından yoksun bırakırlar. Böylesine sağır, böylesine dilsiz, böylesine akılsız kimseler yok mu, işte onlar fenaların fenası ve gerçekte gerek kendilerine ve gerekse başkalarına karşı şerlilerin en şerlisidirler. Yılanlara bile bir şey duyurmak mümkün olur da bunlara olmaz. Çünkü bunlar hak ve doğru adına ne varsa duydukları ve bildikleri iddiasındadırlar. Kaplarının doluluğu gözlerini ve gönüllerini kör etmiştir.

“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus, 10/57)

Kuran şifadır; Sağırlığa, körlüğe, akılsızlığa, merhametsizliğe bağnazlığa,

Kuran şifadır; göz yaralarına, gönül sızılarına, içimizdeki çıbanlara, imansızlığa ahlaksızlığa,

Kuran şifadır; zikirsizliğe, şükürsüzlüğe, kanaatsizliğe, nankörlüğe

Kuran şifadır; Huzursuzluğa, aile kavgalarına, şiddete, anarşiye, intihara, cinnete, cinayete… Evet, Kuran şifa veren Rabbül âlemin tarafından dertlerimize derman olsun diye gönderilmiş tam bir reçetedir.

 “Yemin olsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?” (Kamer: 17 ) Ayeti aslında bize Allah’ın sağlam ve sağlıklı duyu ve duygu organları verdiğinin işaretidir. Gerçek anlamda bu organlardan mahrum olanlardan zaten sorumlulukta kaldırılmıştır. Gözü ile gönlünün bağlantısını kesmiş, kulaklarının duyduklarına şartlanmış bağnaz düşünceleri engel olmuşlar.

“Açın gözünüzü! Allah’ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar. Onlar ki, iman etmişler ve Allah’a karşı gelmekten sakınmışlardır. Onlara dünya hayatında da, âhiret hayatında da müjdeler vardır. Allah’ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur.” (Yunus:62,64) 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.