Ramazan’da Mis Kokar Seher Yelleri

Sevgili, İlkadım Dergisi okurları; Haziran ayı, Anadolu’da toprağın Rabbimizin mutlak irade ve kudretiyle hazır ol vaziyetine geçip kendisine verilen emek karşılığında sinesinde sakladığı sebze, meyve, yeşillik ve güzellik adına tüm nimetleri insanoğlunun istifadesine sunduğu bereketli bir aydır. Haziran ayı, bu yıl devir daim olarak her sene on/on bir gün önceden gelen Ramazan ayıyla muttasıl olunca manevi bir bereket mevsimine dönüşmektedir.
Ramazan, Şaban ve Receb birbirinin üçüzüdür. Süt, şeker ve kahve misali Receb, Şaban ve Ramazan, 3’ü bir arada kahve gibidir. Receb, kameri ayların yedincisi Şehrullah’tır. Erkek çocuklarımıza isim olarak verilen Receb, Türkiye’de yaşayan her 500 kişiden birinin adıdır. Cumhurbaşkanımızın ilk adı da Receb’dir. Gösterişli ve heybetli anlamına gelen Receb’in rengi mavi, ebced hesabındaki karşılığı 56’dır. Regaib ve Mirac geceleri Receb’in sinesinde saklıdır.
Receb Oğlu Şaban
Receb, Şaban’ın, Şaban da Ramazan’ın müjdecisidir. Şaban peygamber Efendimizin ayıdır. Yeşilçam komedi filmlerindeki ‘İvedik Recep ve Şaban oğlu Şaban’ tiplemeleri maksatlıdır, İslami değerlerle bilinçli bir şekilde alay etmenin sinsi tezahürleridir. Şaban kelimesinin semantik yapısında harekete geçmek, bir füze hızında mesafe kat etmek ve ilahi Berat’a ulaşmak vardır. Zaten, Berat Kandili de Şaban ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gece idrak edilir. Beratını alanlara ne mutlu!
Ramazan, Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinin 185. ayetinde ismi bizzat zikredilen tek aydır, on bir ayın sultanıdır. Ramazan, Ümmet-i Muhammed’in şehridir. Ramazan’ın başlangıcı rahmet, ortası bereket ve ahiri cehennemden azat olmaktır. Ülkemizde Ramazan isminin sıralaması 58’dir. Ramazan; silip süpüren, yıkayıp arındıran, yakıp yok eden demektir.
Ramazan, cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı, şeytanların da bukağıya/zincire vurulduğu müstesna bir zaman dilimidir. Ramazan, sinesinde gecelerin şahını barındırır. Kadir Gecesi ki; şafak sökene kadar tam bir esenliktir. Ümmet-i Muhammed’in kader gecesidir. Ne hikmettir bilinmez; her sene Ramazan ayı geldiğinde halkı Müslüman ülkelerde iftar sofralarına inat fitne kazanı kaynatılır ve zalimler savaşılması haram bir ay olmasına rağmen çölde fırtınalar eser, Arap baharları yerine kışın zemherileri badiyeye nam salar, Müslümanlara kan kusturulur, katliamlar yapılır. Tam iftar saatinde darhane çorbalarına saldığımız çömçe kaşıklar keder ve hüzünle elimizden yere düşer. Belli ki; cin şeytanlarına inat, ins türünden şeyatin kudurmuştur. Rahmet ayı şiddet ve nefrete, bereket ayı zahmet ve nedrete, mağfiret ayı nedamet ve vahamete dönüşür. Halkı Müslüman olan memleketler, müstemlekelerin güdümünde silah atış poligonu olmuştur. Mü’minler her seher ve sahurda Leyla ile Mecnun’a dönmüştür.
Müftü ve Başsavcı
Emekli ve muhterem bir müftümüz bir anısını nakletmişti: Zamanın behrinde öğrenci hareketleri üzerinden -sol sağ manevrası ile- memleketin karıştırıldığı bir dönemde bir vilayete tayini çıkan müftümüzle tanışmak için şehrin Başsavcısı ziyaretine gelir. Müftü Bey kendisini nezaket için ziyarete gelen Savcı Bey’e hoş sohbet muhabbet arasında “Ne içersiniz Savcı Bey?” diye sorar. O da: “Sayın Müftüm, ben niyetliyim. Başka bir zaman içsek olmaz mı?” der. Müftü Bey: “Tamam… Hay… Hay…” der ve kendi kendine sevinir. Ne de olsa şehrin Başsavcısı, Receb ayında nafile oruç tutmaktır. Gel zaman, git zaman Müftü Bey de Şaban ayında Savcı Bey’e iade-i ziyarette bulunur. Hoş sohbet muhabbet arasında bu defa Savcı Bey, Müftü Efendi’ye: “Ne içiyorsunuz Sayın Hocam?” diye sorunca o da maruf veçhile “Çay olabilir.” diye karşılık verir.
Savcı Bey zile basar ve hizmetliye: “Müftü Bey’e bir çay getirin.” der demez Müftü Bey söze karışır: “Bir dakika Sayın Başsavcım! Bu çayı olsun birlikte içelim.” der. Savcı Bey: “Sayın Hocam nasıl bir tevafuktur ki; ben yine niyetliyim. Nasıl olacak bu iş? Siz buyurun afiyet olsun.” deyince Müftü Bey ayağa kalkar ve şakayla karışık sadra alışık bir eda ve ses tonu ile: “Sayın Savcım, keffaret, kaza, ceza, farz ve vacip oruçlarınıza karışmam amma ne kadar nafile orucunuz varsa ben onların hepsini tutayım, siz de şehri karıştıran ne kadar eşkıya varsa onları tutun, kodese tıkın. Bence sizin nafile orucunuz budur.” diyerek müsaade ister. Lakin Savcı Bey işin farkındadır: “Tamam Sayın Müftüm viziri vebali size ait.” der. Birlikte çayı yudumlarlar ve uzun bir müddet birlikte halka ve hakka hizmet ederler.
İmdi Ramazan’la ilgili Hadis-i Şerif’ten benim anladığım, bu ayda şeytanların zincire vurulması biraz da bu olsa gerek. Cehennem kapılarının kapanması meselesi, savaş ortamının barış ortamına, nane devrinin lale devrine dönüşmesi demektir. Cennet, zaten bahçe demektir. Cennet kapılarının aralanmasından maksat ve hikmet gönül bahçelerine sevgi çiçekleri ekmek, mü’minlerin birbirlerine çiçek ve gül demetleri takdim etmeleri demektir. Gönül bahçesinin gülü solmadan, uyan gel gözlerim gafletten uyan, demektir. Saim bir kişinin uykusu yakaza halinde ise ibadettir, yoksa gafletten ibarettir.
Kalkan ve Tırpan
Ramazan ayının başı rahmettir deyip sırf gözleri semadaki bulutlara dikmek, ortası berekettir deyip fellik fellik Tufeyli gibi iftar çadırlarını gezmek, her akşam dönen teker ve atılan adım adına daha çok sevap kazanmak adına mahallesindeki camiyi Mescid-i Dırar gibi görmek, sonu cehennemden azat olmak deyip zalimin ateşinde ısınmak değildir. Oruç bir kalkan olduğuna göre Ramazan da bir tırpan olmalıdır, biçime gelen yoncayı tırpanlamaktır. Asr-ı Saadet’te ilk ölüm kalım savaşı Bedir Harbi, Ramazan ayında farz kılınmıştır. Bedir kuyusuna atılan leşler bunun delilidir.
Ramazan’da kendisine sataşılan bir mü’minin muhatabına cılız bir sesle ben oruçluyum demesi yerine imsak yapıp haddini bildirmesi gerekir. Yani; kişiye anlayacağı dilden konuşması sünnettir. Her Müslüman seher vakti namaza kalkıp sahur yemeğini takva azığıyla süslemelidir. Orucu sade midesiyle değil; eliyle, diliyle, kulağıyla, gözüyle, kalbiyle, akl-ı selim ve ruhuyla tutmalıdır. Yoksa tutmayacağı oruca el ne der düşüncesiyle balkon ve mutfak lambalarını açık bırakmak kişinin kendisini aldatmaya yönelik bir harekettir. Din istismarının daniskasıdır. Mazereti Kur’an ve sünnet ışığında belirtilen kardeşlerimizi tenzih ederiz.
Yedi Meşaleciler
Seher, güneş doğmadan önceki zaman dilimidir. Seher vakti doğan kızlarımıza Seher ismi verilmesi güzel bir adettir. Seher vaktinde yenen yemeğe de sahur denir. Sahur yemeğinde bereket vardır. Üreme ve büyüme de seher vakti gerçekleşir. Dua, ezber, zikir, fikir ve şükür için seher vakti seçilmelidir. Edebiyat dünyamızın Yedi Meşaleciler’inin kurucusu Ziya Osman Saba ne güzel ifade etmiştir: “Ben artık korkmuyorum her şeyde bir hikmet var./Gecenin sonunda seher, kışın sonunda bahar.”
Mahalli şairimiz ve ozanımız Rıfat Kürşat Numanoğlu “Ürgüp’te mis kokar seher yelleri.” dese de seher yeli aslında her zaman ve zeminde eser, lavanta kokulu oda spreyi gibi.
“Eser seher yeli zülfün dağıtır.” diye âşıkların dikkatini çeken Karacaoğlan’a cevap Sultanüş Şuara Necip Fazıl’dan gelir: “(Ben zaten) Seher vaktine yakın uyanmışım.”
Hülasa, Ramazan sepetinin içinde Kur’an ve zikir, dua ve tesbih, hatim ve teravih, seher ve sahur, namaz ve umre, zekât ve sadaka, hayır ve hasenat, imsak ve iftar, oruç ve tezkiye, beden ve ruh terbiyesi, güzel ahlak ve muamelat adına ne ararsan hepsi var. Yeter ki uyanık olalım.
Rabbimize hamd olsun ki; bizi bir Ramazan-ı Şerif’e daha kavuşturdu. Rabbim bizi gündüz saim, gece kaim, ihlâsta daim eylesin. Biz orucu tutalım, oruç da bizi tutsun ki; Reyyan kapısından, VİP salonundan ulaşalım Cemalullah’a.
Ne dersiniz olamaz mı yani?
Evet, olabilir diyenler ilk adımı atsın.
O halde Uşaklar! Geliverelim gali. Gidiverelim gali.