Özünü Allah’a Teslim Etmek

Özünü Allah’a Teslim Etmek

Ey Ümmeti Muhammed, tartışmayı bırakın! Ey ümera, tartışmayı bırakın! Ey ulema, tartışmayı bırakın! Yahut ilim meclislerinde münazara yapın. Ey cühela, din konusunda tartışmayı bırakın, haddinizi bilin!

Şöyle kenara çekilip bir bakın yüce dini ne hale getirdiniz! Sanki dinde her şey ihtilaflı, kesin hiçbir şey yok. Sanki dinde hiç bir muhkem şey yok, her şey müteşâbih ve onları da isteyen istediği gibi yorumlar. Yok öyle şey. Bu büyük bir vebal ve sorumluluktur. Dini mi savunuyorsunuz, nefsinizi mi? Gayeniz dini mi yüceltmek, nefsinizi mi? Gayretiniz dinden mi? Dünyadan mı?

Rabbimize kulak verelim. Yetmez günül verelim. Rabbimize söz verdiysek özümüzü de verelim ki sözümüzün değeri olsun:

“Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a, teslim ettim…” (Al-i İmran-20)

Kalbindeki sırların Rabbi tarafından bilindiğine inanan mümin, nasıl olur da amellerine riyayı bulaştırır? Amellerini dünya emellerine göre şekillendirir? Hesabını kitabını dünyevi çıkar ve menfaatler üzerine bina eder:

“… Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir” (Al-i İmran-154)

İyi ve kötü bütün yollar Allaha çıkar. Varış O’nadır. İyi yoldan gidenler yüzü ak bir şekilde Rabbinin lütuf ve ikramları ile karşılaşırken, kötü yoldan gidenler O’nun kahır ve azabı ile karşılaşırlar:

“… Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır…” (Al-i İmran-15)

 “… Allah da, ‘İnkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!’ demişti.” (Bakara-126)

Allah’a söz verenler özünü de vermek istiyorlarsa, O’na karşı gelmekten sakınmak zorundadırlar. Allah’a karşı gelmekten sakınabilenler, özünü Allah’a verebilmiş olanlardır.

İman etmek, Allah’a karşı gelmekten sakınmak demektir:

“… Eğer iman eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için büyük bir mükâfat vardır.” (Al-i İmran-179)

İbadet etmek, Allah’a karşı gelmekten sakınmak demektir:

“… Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız.” (Bakara-21)

Namazda huşu ve huzuru yakalayabilmek Allah’a karşı gelmekten sakınmak demektir:

“… Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.” (Bakara-238)

“… Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara-45)

Cahillikten kurtulmak, Allah’a karşı gelmekten sakınmak demektir:

“… Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım…” (Bakara-67)

Rabbimiz müminleri kendisine karşı gelmekten şiddetle sakındırmıştır. Allah’a karşı gelmekten sakınmak aklını kullananların işidir. Çünkü ceza çetin:

“… Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.” (Bakara-196)

Çünkü Rabbimizin huzurunda toplanacağız:

“… Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.” (Bakara-203)

Çünkü Rabbimize hiçbir şey gizli kalmaz:

“… Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.” (Bakara-233)

Çünkü her şeye rağmen Rabbimiz bağışlayıcıdır:

“… Allah’a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) (Bakara-235)

Çünkü Rabbimiz lehimize ve aleyhimize olan her şeyi bize öğretti:

“… Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara-282)

Mü’min, Rabbinin emirlerini yerine getirerek, yasaklarından da kaçınarak Rabbine yaklaşmaya vesile arar. Bunun için de nefsiyle ciddi bir mücahedeye girer:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide-35)

Abdullah b. Mesud, Allah’a olan saygıyı; “Allah’a asi olmayıp itaat etmek, nankör olmayıp şükretmek ve O’nu unutmaksızın hep hatırda tutmak” şeklinde açıklamıştır.

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran-102)

Mü’min, hem Allah’a karşı gelmekten sakınacak hem de sakındıracaktır. Kur’an’a tabi olup sakınacak, Kur’an’la da sakındıracaktır. Günümüzde sakınma ve sakındırmada sınıfta kalışımızın sebeplerinden biri de Kur’an’ın özünden ve ruhundan uzaklaşmamızdır. Bu da özün, Allah’a tesliminde önemli bir engeldir:

“… Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar.” (Enam-51)

“… Eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Maide-57)

“… O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız.” (Al-i İmran-123)

“… Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Enam-155)

“… Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Al-i İmran-130)

“… Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” (Al-i İmran-133)

Fani hayata aşırı düşkünlük de mü’minleri sakınma ve sakındırmadan alıkoyan önemli sebeplerden biridir. Özü Allah’a teslimin önündeki engellerdendir:

“Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister…” (Bakara-96)

“Hayır, öyle değil! Kim “ihsan” derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara-112)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.