OSMANOĞULLARINDA HAREM

OSMANOĞULLARINDA HAREM

Bir ülkede hastalıklar söz konusu olursa doktorlar, ekonomi söz konusu olursa ekonomistler, deprem söz konusu olursa jeologlar, savaş söz konusu olursa siyasiler ve askerler konuşurlar. Bu bizim ülkemizde de böyledir. Ancak bizde iki konu vardır ki bunlar üzerinde herkes konumuna, birikimine, eğitimine bakmadan üstelik de olaya mutabıkmış gibi bağırırcasına konuşur. Bu konulardan bir tanesi tarih diğeri ise dindir.

Televizyonlarda, gazetelerde tarihle ilgili bir şey söz konusu olduğunda farklı branşlardan insanlar konuşturulur, yazdırılırda birkişininde aklına bu alanda çalışma yapmış, işin erbabı kişileri bulup yazdıklarını okumak veya onları konuşturmak gelmez veya gelirde onların söyleceyecekleri, yazacakları işlerine gelmez.

Tarih deyince her zaman revaçta olan konulardan bir tanesi de Osmanlı ve haremidir. Bilimsel etik ve ilim ahlakına sahip bir tarihçinin Osmanlı haremi konusunda söyleyeceği şeyler çok azdır. Çünkü elinde bu konuyla ilgili yeterli belge, doküman yoktur. Hareme, harem ahalisi dışındakilere girmesini bırakın o mekâna bakması bile haramdır. Saray içinde yaşayan hiç kimse o alanın yanına bile yaklaşamazdı. Osmanlı sarayında yer alan harem bölümü üzerine sayfalar dolusu yazı yazanlar Topkapı Sarayını gidip görmeyen oturdukları yerde birkaç yamalı kaynağa bakıp yazı yazanlardır. Malesef bu insanlarda çeşitli gazete ve dergi köşelerinde, televizyon programlarında en önde akil adamlar olarak gösterilmekte ve Osmanlı “harem” üzerinden vurulmaya ve yıpratılmaya çalışılmaktadır. Zorunlu hallerde ancak harem ağalarına ve tabiplere açılan bu mekana yabancı seyyahların, tarihçilerin nasıl girip, orada adeta gezmiş dolaşmış gibi haremi anlatışlarına şaşmamakta elde değil. Harem, dünya ile ilgisini kesmiş yasak bir şehirdi. Harem hakkında dışa sızabilecek malumat harem ağaları, ya da içerde yaşayan kadınlardan elde edilebilirdi. Fakat tarihin şahadetiyle anlaşılıyor ki, ne haremden çırak edilenler, ne de harem ağaları haremin mahremiyetine gömülen haber ve malumatı dışarıya sızdırmamışlar, görüp işittiklerini içlerine hapsetmişler ve onlarla birlikte öbür dünyaya göçmüşlerdir.

Osmanlının son yıllarına doğru yazlık saraylarının ancak boş haremlerini gezebilen batılı birkaç yazar, Osmanlı hükümdarlarındaki edep kavramını anlamadan, nedense haremde göremedikleri kısmı kendi hayalleriyle doldurmaya ve kendi iç dünyalarındaki asıl haremi ortaya koymaya çalışmışlardır. Bir gurup insanda bunlar üzerinden filmler, tyatrolar, diziler çevirmiştir.

Peki, ama neden dünyaya da öyle tanıtmaya çalışmışlar? Tek amaçları cephede yenemedikleri Osmanlıyı gelecek nesillerin gönüllerinde böyle yenmeye çalışmış ve bizlere de ecdadımızı böyle göstererek Osman oğullarına olan bakışımızı değiştirerek bizleri içimizden vurmaya çalışmışlardır.

1909 yılına kadar hareme harem ahalisinin dışındakilerin girmesi yasaktı.  Cennet mekân Sultan Abdülhamit Han’ın iktidardan uzaklaştırılmasıyla birlikte saraydaki harem dairesini görenlerin hatıratlarından ancak biz haremi tanıyabiliyoruz.

Peki, o halde üzerine bunca yazı yazılan saraydaki  “Harem” nasıl bir yerdir. Harem hünkâr dairesinin etrafında kurulmuştur. Haremde haremin başı sayılan valide sultan, kadınlar, ikballer, sultanlar, şehzadeler, ustalar, kalfalar ve cariyelerin daireleri yer almıştır. Kısa ve net olarak tek idarecisinin Valide Sultan olduğu (yani padişahın annesi) kendisine ait, padişahın bile bozamadığı çok kesin ve katı kuralları bulunan yüzlerce genç kızın, dönemin ilim anlayışına göre en iyi eğitimi aldığı, nihayetinde de devletin önemli kademesindeki görevlilerle evlendirilerek teliyle-duvağıyla-çeyizi ile gönderildiği bir bayanlar mektebidir.

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.