ORUCUN FERDİ VE TOPLUMSAL ETKİLERİ YA DA RAMAZAN İKLİMİNİ YAŞATMAK

Oruç ibadeti nedir, etkileri nelerdir, neden Cenab-ı Hak bütün dinlerde Orucu farz kılmıştır? Orucun bilinen ve bilinmeyen yönleri, etkileri, faydaları nelerdir gibi soruların cevapları orucun kalbine girmemize yardımcı olacaktır.
Oruçlu olan Müslüman imsakta niyetini kuşanmakta, iftarda orucunu ikmal etmenin huzuru, rahatlığı ve mutluluğu içinde Cenab-ı Hakk’ın vermiş olduğu nimetlerden yiyip, içip şükretmektedir.
Oruca imsakta başlandığının bilincinde olmak, gecenin yarısından sonra kıyam etmeyi, rükû ve secde etmeyi, teheccüdü kılmayı, Kur’an okumayı, dua etmeyi, tesbihat yapmayı, aile fertleriyle birlikte en güzel zamanı paylaşmayı getiriyor.
Sıyam, lügatte bir şeyden kendini tutmaktır. Ebu Ubeyde der ki; yemekten, konuşmaktan veya yürümekten kendini tutan herkes saimdir. Istılahta sıyam kelimesi, kişinin niyetle birlikte gündüzün yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten kendini tutmasıdır.(1)
Ramazan şiddetli sıcaklık manasına gelen ‘ramd’ kökündendir. Güneşin ısısının şiddetine ‘ramda’ denilir. Ramazan günahları yaktığı için bu ismi almıştır. Cenab-ı Hak, mü’minlerin itaat duygularını harekete geçirmek ve onlardaki iman ateşini tutuşturmak için “Ey iman edenler” diye hitap etmiş ve “Ramazan orucu sizden önceki milletlere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılındı ki, Allah’ın emirlerini uygulayanlar, yasaklarından da sakınanlardan olasınız.”(2) buyurmak suretiyle orucun kişi ve toplum üzerinde yapması gereken tesirini ortaya koymuştur. “Oruç günleri az ve sayılı günlerdir.”(3) Yükünüzü hafifletmek ve size merhamet etmek için, devamlı oruç tutmak size farz kılınmadı.
Senede bir ay orucu emretmekle Rabbimiz farz orucu sınırladı. Diğer zamanlarda oruç tutmak kişinin kendi isteğine, arzusuna bırakıldı. İster tutar sevabını alır, isterse iftar eder. Müslümanlar, oruç tutmakla Allah’ın emrine boyun eğmiş, nefsini terbiye etmiş, kötülüklerden arınmış oluyor. Müslümanlar, toplum olarak tutulan oruçtan dolayı çok büyük kazançlar (maddi-manevi) sağlıyor. Toplumda yardımlaşma, dayanışma duyguları birden harekete geçiyor, fakir fukara, muhtaç durumda olanlara el atılıyor. Zekat, sadaka ibadetleriyle zengin-fakir buluşması, kaynaşması sağlanıyor. Yoksullar, aç-açıkta kalanlar yediriliyor, giydiriliyor. Bu konu bir ay boyunca gündemde sıcak tutuluyor. İftarlarla, fertler ikramda bulunuyor, kurumlar ikramda bulunuyor. Yakın akraba-uzak akraba, yakın komşu-uzak komşular iftarlarla, ikramlarla bir araya geliyor, kaynaşıyor. Toplumda olağanüstü bir hareketlilik yaşanıyor. Bu hareketlilik bir ay neticesinde bayramlaşmanın gerçekleşmesiyle zirveye çıkıyor.
Orucun mükâfatı, sabrın mükâfatı, Ramazanı dolu dolu geçirmenin sevabı, Rabbimizin katında hesapsız ve sınırsız olarak verileceği şuuruyla bayram ediyoruz, sevincimize sevinç katıyoruz. Mübarek Ramazan-ı Şeriften daha büyük toplumsal hareket tahayyül edilebilir mi? Toplumun her bir ferdini harekete geçirebilecek başka bir etken olabilir mi? İşte mübarek Ramazan, işte Oruç, işte içerisindeki Kadir gecesi, işte Kur’an-ı Mübin, işte bayram….
Bugün Müslümanların, oruç konusundaki Yahudileşme temayülüne Hasan-ı Basri parmak basarak bizleri uyarıyor ve diyor ki:
“Yüce Allah, Yahudilere de, Hıristiyanlara da Ramazan orucunu farz kıldı. Fakat Yahudiler bu ayda oruç tutmayı bırakıp senede bir gün oruç tuttular. Bugünün de Firavunun boğulduğu gün olduğuna inanıyorlardı. Hıristiyanlara gelince onlar, Ramazan ayında oruç tutmaya devam ettiler. Ancak bu ay, sıcak günlere tesadüf edince oruç zamanını değiştirip, onu sabit bir vakte aldılar. Böyle yaptıkları için de onun süresini on gün artırdılar. Bir müddet sonra kralları hastalandı ve bu hastalıktan kurtulmak için yedi gün oruç tutmayı adadı. Bu yedi günü de ilave ettiler. Daha sonra başka bir kral geldi, bu üç günü niçin tutmuyoruz deyip üç gün de o ilave ederek süreyi elli güne çıkardı. İşte, “Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar edindiler”(4) mealindeki ayetten maksat budur.”
Bugün de toplumda orucun sıcak günlere denk gelmesinden dolayı tabir-i caizse dini yamultmaya, heva ve hevesine uydurmaya, dini sulandırmaya çalışanlar, buna ciddi veya gayri ciddi olarak teşebbüs edenler, bu konuyu ağızlarına malzeme yapanlar olduğu gibi, imanı zayıf, taklidî iman sahiplerinden bazıları da tümden tutmamayı düşünüyorlar, bunu da açıktan ilan ediyorlar. Tabi bu çok üzücü ve düşündürücü bir durum.
Sonuç olarak, biz Müslümanlar Ramazanı, orucu, zekâtı, sadakayı kısaca Ramazan iklimini yaşatmalı, gündemde tutmalı, bunun toplumun bir sigortası olduğu bilincini yerleştirmeliyiz.
1- Safvetü’t-Tefasir ,1.cilt shf:223
2-Bakara,2/183
3-Bakara ,2/184
4-Tevbe,9/31