Oruç: Çok Özel Bir İbadet

Oruç: Çok Özel Bir İbadet

Ebu Hureyre radiyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu: Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa ‘Ben oruçluyum’ desin… (Buhari – Müslim)

Başka bir rivayete ise Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ ‘Ama oruç başka. O benim içindir, mükâfatını da ben veririm…’ (Müslim)

Orucun diğer ibadetlerden farklı olan yönleri vardır. Bu yönlerden biri orucun sırf Allah rızası için yapılan bir ibadet olması yani oruçlu bildirmediği sürece, dışarıdan hiç kimsenin bilemeyeceği, riya ve gösterişten uzak bir ibadet olmasıdır. Çünkü orucun diğer ibadetler gibi görünür bir şekli yoktur. Öte yandan, tarihte varlıkları bilinen müşriklerin, ilâhlarına yakın olmak için yaptıkları kulluk türleri içinde oruç bulunmamaktadır. Yani hiçbir putperest oruç tutarak putlara kulluk etmemiştir. Bu yönüyle de oruç, sırf Allah için yerine getirilen bir ibadet türüdür.

Orucun diğer ibadetlerden farklı bir başka yönü de mükâfatının -önceden bildirilmiş ölçülerin çok üstünde- Allah Teâlâ tarafından takdir edilecek olmasıdır. Her iki özellik de oruç ibadetinin fazilet ve üstünlüğünü anlamamız için yeterlidir. Oruçludan beklenen tavır, kimseye kötü söylememek ve çatmamak, kendisine çatan, kötü söyleyen olursa, ona da nazikçe “lütfen bana ilişmeyin, ben oruçluyum.” diyerek, kendisini oruç kalkanıyla korumasıdır. Çünkü oruç, oruçlu için dünyada günahlara, ahirette cehennem azabına karşı koruyucu kalkan konumundadır.

Hadisimiz, oruçluya verilecek sevabın, dinimizdeki bir iyiliğe on katından yedi yüz misline kadar verilecek sevap ve mükâfat ölçüsünün dışında ve üstünde, tamamen Allah Teâlâ’nın takdirinde olduğunu tescil ve ilân ederken, tabii olarak oruç ibadetinin dinimizdeki müstesna yerini ve son derece üstün faziletini de ortaya koymuş olmaktadır. Orucun fazileti, yüce Rabbimizin onu kendisine izafetle “Benim içindir” buyurması ve “Mükâfatı da bana aittir” diyerek sonsuz lütuf ve kerem kapısını oruçluya açmış olmasından ileri gelmektedir. Böyle bir teşrif ve iltifat her şeyin üstündedir. Bu da hadisimizdeki müjde’yi oluşturmaktadır.

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi, size de oruç tutma yükümlülüğü getirilmiştir; bu sayede kendinizi koruyacaksınız. Oruç sayılı günlerdedir, içinizden hasta veya yolculukta olanlar başka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmadığı halde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumluğu fidye vermelidir. Daha fazlasını veren kendine daha fazla iyilik etmiş olur; fakat yine de eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 183-184)

Oruç tutmak, diğer ibadetlere nazaran biraz daha sıkıntılı olduğu için Allah, orucun farz kılındığını bildirirken, psikolojik rahatlatma sağlayacak ve emre muhatap olan Müslümanların yüksünmesini engelleyecek bir üslûp kullanarak, oruç tutmanın önceki ümmetlere de farz kılındığını belirtmesi yanında, ayrıca orucu daha sıkıntılı hale getirmesi muhtemel iki durumu (hastalık ve yolculuk) oruç emrinin hemen peşinden geçerli mazeret olarak zikretmiştir. Bu üslûp, meselâ öteki ümmetlerde de bulunduğu anlaşılan namaz için kullanılmamıştır.

Oruç, nefsin isteklerinden iradî olarak uzak durma olması yönüyle bir irade eğitimine, açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de bir sabır eğitimine dönüşmektedir. İnsanın hayatta başarılı olabilmesi için irade hâkimiyeti ve güçlükler karşısında dayanabilme gücü de önemli bir role sahiptir. Nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasında, ruhun arındırılıp yüceltilmesinde oruç etkili bir yoldur.

Toplumsal hayatta huzursuzluklara yol açan taşkınlıklar, büyük ölçüde insanın hayvanı yönünü tatmin eden maddî zevklere düşkünlükten kaynaklanır. Maddî zevk deyince de akla, yeme içme ve cinsel ilişki gibi zevkler gelir. İşte oruç, insanı maddî zevk ve şehvetler peşinde koşturan, dolayısıyla da, Allah’ın haklarına riayet edemediği için kendisine zulmetmesine, insanların haklarına riayet edemediği için onlara zulmetmesine sebep olan nefsini teskin etmenin de bir ilâcı, aşırılıklardan kurtulmanın bir çaresidir. Oruç, yoksulların durumunu daha iyi anlamaya, dolayısıyla onların sıkıntılarım giderme yönünde çaba sarf etmeye de vesile olur. “Tok, açın halinden anlamaz.” atasözü de bunu ifade eder.

Rasulullah aleyhisselam, orucunu sadece Ramazan ile sınırlamamış, yılın çeşitli ve özel günlerinde oruçlar tutmuş, bunu ümmetine de tavsiye etmiştir. Şevval orucu, aşure orucu, her aydan üç gün olmak üzere dolunay günlerindeki oruç ve Pazartesi-Perşembe oruçları gibi. Ancak üç aylar girdiği zaman tuttuğu oruç sayısını artırmıştır. Ramazan ayı dışında en fazla oruç tuttuğu ay ise Şaban olmuştur. Ramazan’dan sonra ise Şevval orucunu ihmal etmemiştir.

Buradan şu anlaşılabilir: Ramazan yaklaşınca oruç tutmalarını artırarak adeta bedeni oruca hazırlamak; Ramazan’dan sonra ise orucu aniden bırakmak yerine Şevval orucuyla kademeli bir geçiş sağlamak.
Allah’ım; Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur. Amin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.