Oruç Arınmak ve Temizlenmektir

“Ramazan ayı öyle bir ay ki, insanlık için bir kılavuz olan, içerisinde yol gösterici ve hakkı batıldan ayırıcı apaçık mesajlar bulunan Kur’an o ayda indi.” (Bakara, 185)
Peygamberimiz aleyhisselam’ın Ramazan ayından söz ederken “Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur.” buyurduğu, manevî hayatımızda seçkin yeri olan bu aya bizleri eriştiren yüce Rabbimize hamd, bu ayı nasıl değerlendireceğimizi bize öğreten sevgili Peygamberimiz aleyhisselam’a salât ve selâm ediyoruz.
Çağımızın en büyük hastalıklarından birisi de bilinçlerimizin kirlenmesi olmuştur. Bilinci ve yüreği kirlenen insan, bu kirliliği bir biçimde elinin dokunduğu her şeye bulaştırmaktadır. Sözü, düşünceyi, duyguyu kirletmesi gibi… Kirli zihinle Kur’an okusa, zihnindeki kirlenmişliği ona da bulaştırıyor. İbadet etse, tadını alamıyor. Tıpkı dünyanın en nefis yemeği pis bir kaba konulunca nasıl yenilmez oluyorsa, işte öyle… Bilinç ve akıl, kalp ve duygu kirliliği, kirlenmiş bir organ kadar kolay temizlenmiyor. “Yıkarsın gider.” diyemiyorsun. Kirlilik manevi olunca, ondan arınmanın yolu ve yordamı da manevi olmak zorundadır.
İbadetler, insanı arındırmanın, onu yaratan Allah tarafından belirlenmiş yöntemleridir. Allah tarafından belirlenmiş; çünkü insanı yaratan, onun zaaflarını herkesten hatta kişinin kendisinden de daha iyi bilir. Kur’an’da buyrulduğu gibi “O hiç yarattığını bilmez mi?” (Mülk, 14)
Oruç ibadetinin amaçlarından biri de kirlenmiş bilinçlerimizi, hastalanmış yüreklerimizi bozulmuş algılarımızı temizlemek, arındırmak ve bizleri zaaflarımıza karşı güçlü kılmak bizleri dönüştürmektir. Aslında bu bizzat orucu emreden ayette de açıklanır: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı!” (Bakara, 183) Bu ilahi talimatın hemen ardından, oruç ibadetinin insanda gerçekleştirmek istediği amaç açıkça yer alır: “Leallekum tettekûn: Umulur ki takva sahibi olursunuz.” Yani ebedî olarak cehennem azabından korunmak için Allah’a ortak koşmaktan, küfür ve nifaktan korunarak kâmil bir imana sahip olursunuz.1
Oruç Aç Kalmak Değil Beslenmektir
Oruç tutmak, aslında ben oruçtan yanayım demektir. Oruç tutmak insanın kendisini tutmasıdır. Başımıza gelen sıkıntıların, işlediğimiz günahların büyük çoğunluğu kendimizi tutamadığımızdandır.
Günahlarımızın kökeni, öfkemizi, nefsimizi, şehvetimizi, dilimizi, kalbimizi vb. tutamadığımızdan kaynaklanmaktadır. Kişi orucu ne kadar tutarsa, oruç da kişiyi o kadar tutar. Oruç onu kula kul olmaktan koruyan bir kalkan, onu kula kul edinmekten koruyan bir akıl olur. Bu anlamıyla oruç ‘aç kalmak’ değil ‘beslenmek’tir. Aç bırakılan bedendir. İnternet ve medyayla görselliğin her şey kabul edildiği bir çağda bunun anlamı, insanın maddi yanının/görselliğin ‘ikincil’ olduğudur. Asıl önemli olan insanın birincil olan yanı/özü yani akleden, düşünen, hatırlayan, öğüt alan, inanan, değer üreten, iyiyi kötüden ayıran yanıdır.
Ramazan Kur’an’ın Doğum Ayıdır
İlk vahiy, Mekke’de, Hira Dağı’nda bir Ramazan gecesi inmeye başlamıştı. Biz mü’minler vahyin doğum ayı olduğu için Ramazan’ı “ayların sultanı” bilmişizdir. Çünkü Ramazan ayı “sözlerin sultanı” olan vahyin insanoğlunun kararan ufkunu aydınlattığı aydır.
O halde Ramazan aslında Kur’an ayıdır ve bu ay tüm kutsallığını vahiyden almıştır. Bunun insana verdiği mesaj şu olsa gerektir: Vahiy indiği ayı böylesine mübarek kılıyorsa, indiği geceyi bin aydan/bir ömürden (bin ay=83 yıl) daha hayırlı kılıyorsa, ey insanoğlu ya Kur’an vahyi senin yüreğine, hayatına, evine, şehrine ve ülkene inerse senin değerini kaça katlar, bunu hiç düşündün mü?
Yüce Allah, Kur’an’da “Ramazan ayı insanları kurtuluş yoluna götüren, doğruyu yanlıştan ayıran Kur’an’ın indiği aydır.” (Bakara, 185) buyururken, yine Kadir suresinde “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”(Kadir, 1-3) buyurmuştur. Ramazan ayını değerli kılan nedenlerden birisi, kutsal kitabımız olan Kur’an’ın bu ayda indirilmiş olmasındandır. Kur’an’ı bize indirdiği için Rabbimize teşekkür etmek amacıyla tutuyoruz orucu.
Ramazan’da Kur’an Okumak Ama Nasıl?
Peygamberimiz Allah’ın bildirdiği görev ve sorumluluklarımızı sıkça hatırlamamız için Kur’an’ı çok okumayı teşvik etmiş, kendisi de özellikle Ramazan ayında Kur’an okumalarını yoğunlaştırmıştır. Bundan dolayıdır ki Müslümanlar, Ramazan ayında Kur’an okumaya her zamankinden daha çok özen gösterirler. Bunun için evlerde veya camilerde bir araya gelerek her gün Kur’an okurlar.
“Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik, zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. Diri olanları uyarması ve inanmayanlara da azap sözünün hak olması içindir.”( Yasin, 69-70)
“(Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab’ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sa’d, 29) ayetinin de ifade ettiği gibi, Kur’an’ı okumaktan gaye, onu düşünerek ve anlayarak okumaktır.
Bu ayet-i kerimelerde Kur’an’ın, hayatta olanları uyarmak ve onlara yol göstermek, rehberlik etmek için indiği açık bir şekilde ifade edilmektedir. Hem de ölüler için okunması âdet haline gelen bir surede…
Kur’an, ölüler için değil, yaşayanlar için inmiştir. Bu konuda merhum Kur’an şairimiz Mehmed Akif’in şu dizelerini anmamak haksızlık olur. O ne güzel söylemiş:
Ölüler dini değil, sen de bilirsin ki bu din
Diri doğmuş, duracak dipdiri, durdukça zemin!
“Kendilerine kitap verdiğimiz liyakatli kimseler onu, tilavetinin hakkını vererek okurlar.” (Bakara, 121) ayetinde açıklandığı üzere “hakkıyla okumak”tan gaye; lisan, akıl ve kalp üçlüsünün uyumlu birliktelikle gerçekleştirdiği bir okumadır. Lisan güzel telaffuz eder, akıl anlamını bihakkın kavramaya çalışır, kalp ise bu manaların hizmet ettiği maksatları idrak etmek için tefekkür eder. Selef âlimlerimiz Kur’an’ı nasıl okumuşlar bir bakalım.
Said b. Cübeyr, Kur’an’ı anlamadan okuyanı köre benzetir.2 Abdullah b. Zübeyr anlatıyor: Esma b. Ebi Bekir’in yanına gittim. “Allah bize lütfetti ve bizleri o semum (kavurucu) azabından korudu.” (Tur, 27) ayetini okuyordu. Kâh okuyor, kâh dua ediyordu. Çarşıya gittim, döndüm hâlâ aynı ayeti okuyordu.3 Ebu Hanife, bir keresinde gece teheccüd namazını kılarken “Fakat onlara vaat edilen asıl azap kıyamet saatidir. O kıyamet saati, kurtuluşu olmayan daha korkunç bir beladır ve daha acıdır.” (Kamer, 40) ayetini okuduğu sırada ayete takıldı kaldı ve sabaha kadar aynı ayeti tekrarladı.4
Muhammed İkbal sabahları Kur’an okumayı adet edinir. Babası kendisine “Evladım ne yapıyorsun?” der. O da “Kur’an okuyorum.” cevabını verir. Aynı soru ve cevap üç yıl devam eder. Muhammed İkbal bir defasında “Babacığım, ne yaptığımı iyi biliyorsundur, aynı suali neden tekrarladığını merak ediyorum.” der. “Evladım şunu sana hatırlatmak istedim. Sana nazil olmuşçasına Kur’an oku.” Muhammed İkbal babasının bu cevabından sonra hayatının değiştiğini, Kur’an’ın şiir ve düşünce hayatında en etkili unsur olduğunu ifade eder.5
Ebu Musa el-Eş’ari, Hz. Ömer’e “Basra’da çok kişinin o yıl Kur’an’ı ezberlediğini yazdı. Hz. Ömer kendilerine maaş bağlanmasını söyledi. Ebu Musa müteakip yıl Hz. Ömer’e Kur’an ezberleyenlerin sayısının önceki yıllara göre kat kat arttığını yazdı. Hz. Ömer “Onlara maaş bağlamayınız, zira hafızların ezberle uğraşıp Kur’an’ı anlamaktan yüz çevireceklerinden endişe ediyorum.” dedi.6 Keza, Hz. Ömer Arapça bilmeyenleri Kur’an öğreticiliği görevine atamazdı. Bunu Kur’an’ı doğru okumaları, okuttuklarını anlama ve başkalarına aktarma gayesiyle yapardı.7 Bu uygulamalar, Kur’an okuma hususunda kemiyetin değil, keyfiyetin önemli olduğunu göstermektedir.
Mücahid, Kur’an’ı üç defa İbn Abbas’ın yanında okuduğunu, her ayetin nerede indiğini ve tefsirini kendisinden sorduğunu ifade etmiştir. Mesela meddi çekemeyen biri hakkında gösterdiğimiz refleksi, Kur’an’ı anlamanın önündeki engeller hususunda gösterebilseydik, Kur’an’ı anlama konusunda hayli mesafe kat ederdik.
Selef, Kur’an’ı hayat ve izzet elde etmek için okuduğu halde bizler ölüm anında ruhumuzun kolay çıkması için okuyoruz. Tek bir ayet; Hz. Ömer’i, Fudayl b. İyaz’ı, Muhammed Esed’i değiştirdi. Kur’an’ı haftada birkaç defa hatmettiğini söyleyen insan neden değişmemektedir, melekleşmemektedir? Cevap basittir: Sorun okuma, niyet ve adaba riayet edip etmemede odaklanmaktadır.
Evet, Allah rızası için Kur’an-ı Kerim’i okumak bir ibadettir ve her ibadet gibi bu da sevaptır. Rabbimizin bizlere vahyetmesiyle şereflendiğimiz Kitabımız’ı bu mübarek Ramazan ayında ve bundan sonra da sanki yeni nazil oluyormuş gibi anlayarak, tefekkür ederek, yavaş yavaş, sindire sindire okumaya başlayalım. Bu ay bizim için bir milat olsun. Rabbim bizleri Ramazan’a ulaştırdığı gibi hayırlısıyla bayrama da ulaştırsın.
Dipnotlar
1- Akay, Hasan (1995), İslamî Terimler Sözlüğü, İşaret Yay. İstanbul
2- Taberi, Ebu Cafer Muhammed, Câmiu’l-Beyân, Beyrut, 1988, 1/81
3- Be’deryani, İhsan Tevfik, es-Sâbit, Şam 2005, s. 62
4- Nedvi, Kur’an’dan Nasıl İstifade Edilir?, s. 134
5- Ğuri, Abdulmecid, Muhammed İkbal, Beyrut 2000, s. 58
6- Kettânî, Terâtib, 2/280
7- Belik, İzzeddin, el-Müntekâ min Revâii Mecelleti’l-Menar, Beyrut 1988, 1/85