ÖMER’İ TANIYAN DÜNYAYI NEYLESİN

Çobanın biri şehre koşarak girer. Şehir halkından birilerini bulup, şaşkınlığını üzerinden atmak ve hayretini dile getirmek ister. Rastladığı ilk topluluğa cevabını merakla beklediği soruyu sorar: “Bugün ülkede önemli bir değişme, gelişme mi oldu?” Halk, “hayırdır?” diye çobanın telaşını yatıştırmak, mevzuyu yakından öğrenmek ister. Çoban: “Önceleri sürüye zarar veren kurtlar, şimdi koyunlarla beraber duruyor ve zarar vermiyorlar.” der. Bu akıl almaz olayın cevabı olabilecek yeniliğin ne olduğu halkı da meraklandırır ve biraz düşündükten sonra sürüdeki manzara kadar muhteşemlik arz eden değişikliği hatırlarlar: Hilafet el değiştirmiştir! Emevilerin sekizinci halifesi olan Ömer b. Abdülaziz, büyük sorumluluk gerektiren bu göreve istemeyerek de olsa geçmiş, halkın biatı ve yalvarmalarına kayıtsız kalamamıştır. Öyle ki böyle bir değişiklik dağdaki çoban tarafından da anlaşılmıştır. Halka olan yansıması da er geç kendini gösterecektir.
Hayvanlar arası münasebetlere bile yansıyan bu adil yönetim insanlar arası ilişkilerde kendini nasıl göstermiştir acaba? Taberî’de geçen şu durum beşeri ilişkileri yansıtmaya güzel bir örnektir:
“Halife Velid’in binaları, işletme yerleri, köyleri vardı. Onun döneminde halk, bir araya geldiğinde binalar, işletmeler gibi mevzuları konuşurlardı. Halife Süleyman çok evlendiği ve bol bol ziyafetler verdiği için onun zamanında halk evlilikten, cariyelerden söz ederdi. Ömer iktidara geldiğinde ise halk arasındaki konuşmalar genellikle şu konular etrafında olurdu; “Bu gece Kur’an’dan ne kadar okuyacak ve ezberleyeceksin? Kur’an’ı ne zaman hatmettin? Ayda kaç gün oruç tutuyorsun?…”
Peki, Ömer b. Abdülaziz nasıl bir aileye sahipti ve nasıl yetişti? Annesi tarafından Hz. Ömer’in soyundan geliyordu. Rivayete göre; Hz. Ömer süt satıcılarının süte su karıştırmasını yasaklamıştı. Âdeti üzere bir gece Medine sokaklarında oğlu Asım ve bazı sahabelerle birlikte yürüyordu. Evin birinden sesler yükseliyor ve dışarıdan rahatlıkla duyulabiliyordu. Anne, kızına “Satılacak süte biraz su kat da sabaha hazır olsun.” diyor, kız da annesine dönemin halifesi Hz. Ömer’in yasağını hatırlatıyor ve “Ömer görmese bile Rabbi görür.” diyerek, yasağa muhalefet etmeyeceğini belirtiyordu. Hz. Ömer, bu kızı, oğlu Asım’dan nikâhlamasını istedi ve hayır duada bulundu: “Umarım ki Cenab-ı Hak, bu hayırlı kızdan sana hayırlı evlat nasip eder.” Asım, babasını dinledi ve kızla evlendi. Bu birliktelikten Ümmü Asım doğdu. Ümmü Asım büyüdü ve Abdülaziz b. Mervan ile evlendi. Bu aileden de II. Ömer diye bilinen Ömer b. Abdülaziz dünyaya geldi.
Ömer b. Abdülaziz küçük yaşta hafızlığını tamamladı ve Medine’de Enes b. Malik’in de aralarında bulunduğu bazı sahabelerin ve tabiînin derslerine katıldı. Bir gün cemaatle namaza geç kalmıştı. Sebebini soran hocasına “Saçını taradığını ve onu yağlamakla meşgul olduğunu” söyledi. Hocası, durumu Ömer’in Mısır’daki babasına bildirdi. Babası, Medine’ye bir adam göndererek, genç Ömer’in saçını kestirdi ve “Böyle şeylerle uğraşarak ilim tahsilinden geri kalmamasını” söyledi.
Halife Abdülmelik’in kızıyla evlenince Hicaz Valiliği’ne tayin edilen Ömer’in, Medine’de yaptığı ilk iş, şehrin on meşhur fakihiyle görüşüp, meseleleri kendileriyle istişare ettikten sonra karara bağlayacağını bildirmek oldu. Haccac’ın zulmünden kaçan Iraklı aileler adaletiyle meşhur Ömer’in Medine’sine göç ediyorlardı.
Halife vefat edince hilafet makamına getirildi. Yapacağı işlerde esas teşkil etmesi için Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin ve Hz. Ömer’in icraatlarını anlatan belgeleri topladı. Çeşitli şehirlerdeki âlimlerden tavsiyeler istedi. Sarayın, eşinin, ailesinin mücevherlerini ve lüks eşyalarını devlet hazinesine gönderdi. Bir gün kızlarından biri incili bir küpe göndererek, eşinin hazinede olup olmadığının araştırılmasını ve varsa gönderilmesini istedi. Ömer, kızına iki tane kor ateş parçası gönderdi ve “Bunları kulaklarına asmak istiyorsan sana bu küpenin benzerini bulup, göndereyim.” dedi. Valilerinin hediye almasını yasakladı ve kendisi de hediye kabul etmedi. Hediyeleşmenin sünnet olduğunu hatırlatanlara “O, Allah’ın Rasulü için hediyedir, bizim için rüşvettir!” cevabını verdi. Ordu kumandanlarına da ilmi ve namazı ihmal etmemelerini sık sık hatırlattı. Dini bir esasa dayanmayan bütün vergileri kaldırdı. Zekata muhtaç kişilerin sayısının azalmasıyla elde kalan gelirleri esirleri kurtarmak, borçlulara yardım etmek ve fakir bekârları evlendirmek için kullandı. Bir cümleyle de olsa O’nu kendi ağzından dinleyelim:
“Ben, Allah’tan başka hiçbir yardımcısı olmayan kişinin yardımcısıyım.”