Ölüme Ramak Kala Deist Olmak

Ömür bir nefesten ibaret. Ve Azrail kapıda bekliyor. Kimi bu yıl, kimi on yıl sonra, kimi elli almış yıl. Ama yüz sene sonra şu dünyada bizden kimse kalmayacak. Dünya değirmeni her birimizi un ufak edecek. Bu büyük hakikatten şüphe eden var mı? Yok.
Bir de serkeş nefsi var insanın. Bu dünyada baki kalacağını zanneden, öleceğini bilse de öleceğine inanmak istemeyen bir tarafı var.
İşte, aynı nefis bir rabbi olduğunu bilse de onu inkâra yeltenebiliyor. İblis, rabbinin yanında aziz iken ona isyan edebiliyor. Zira takva da fücur da aynı nefse ilham edilmiş. Kiminde takva, kiminde ise fücur yeşeriyor. Rabbim gönlümüzü takvanın yeşereceği mümbit bir mamure kılsın.
İşte bu nefis, daha doğrusu şeytana yularını kaptırmış bazı nefisler geçen birkaç asırdır ateizm saçmalığına saplanıp rabbi inkâr edecek derecede sapkınlıklara düştüler. Ve ne gariptir ki bu belayı hâlâ daha hakikat sanabilenler var yer yüzünde.
Ama Allah’ı inkâr edemeyen, bu kadar abes bir iddiayı destekleyecek deli cesaretini kendinde bulamayan ama şeytana daha makul zannettiği yollarla biat eden kişiler de deizm diye bir belaya saplanmış gidiyorlar.
Maksat net, hedef aynı. İnkâr, inkâr, inkâr. Ve rasyonalite gibi bahanelerle yaratıcıyı reddedenlerin iddialarını aynı rasyonalite yalanlıyor. Kâinata rasyonel ve insaflı olarak bakan göz zaten yaratıcıyı inkâr edemiyor.
Hâl böyle olunca da inkâr ordusu kendisine başka bir hedef seçiyor: peygamber.
Haşa, “Allah yok” deyince linç edilen akıl peygamberi inkâr edince daha az linç ediliyor. İşte bu da onun daha çok şımarmasına yol açıyor. Hâlbuki senaryo aynı senaryo, küstahlık aynı küstahlık.
Bu sebeple Hakk’ı inkâr etmek de peygamberi inkâr etmek de farksız. Çünkü âleme karışmayan bir rab zaten rab değil. Yaşatmayan, öldürmeyen, rızık vermeyen, dualara icabet etmeyen, kuluna lütfetmeyen bir rab tasavvuru asla kabul edilebilir değil. Âlemlerin rabbi olan Allah (c.c.) yaşatır, yedirip içirir, dualara icabet eder, öldürür, diriltir ve hesaba çeker. Kuluna şah damarından da yakındır. Her an bilir ve gözetir.
Deist akıl ise rabbin kendisine karışmasını istemeyen bir akıldır. Allah’ı inkâr edemeyen, çareyi peygamberi inkârda bulan bir akıldır. Başıboş olmayı, dilediği gibi her türlü fenalığa dalmayı, hesabı kitabı ve ahireti inkâr ederek kafasına göre takılmayı hedefleyen bir akıldır. “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?”[1]
Peygamberin, ahiret inancının olmadığı bir hayat ne kadar boş ve amaçsızdır. Kısacık ömrümüz saman alevi gibi yanıp sönmekte. Her gün yüz binler doğup yüz binler ölmekte. Arkasında mukaddes bir dava, sonsuz bir ahiret, müjdesi uğrunda can verilen bir cennet yoksa ne manası var bu hayatın?
Yunus Emre der ki:
Ömrün delim bir okdur yay içinde toptolu
Tolmış oka ne turmak hâ sen anı atdun tut
Yani ömrümüz yaya yerleştirilip çekilmiş bir oktur. Bu çekilmiş ok yerinde ne kadar durabilir ki? Eninde sonunda akıbetimiz bellidir. Bu kadar kısa bir fasıl yokluk denen, inkâr denen duvara çarpmak için mi? Yoksa bir menzili mi var?
Okun menzili yoksa ok olsa ne, olmasa ne?
Ok var, menzil var.
Hayat var, ötesi var.
Hayat var. Onun da bir maksadı var.
Hayatı bize öğreten resuller, nebiler var. Bir de nebilerin hâtemi var. Sallallâhu aleyhi ve sellem.
[1] Kıyamet Suresi, 36