Ölülerle İç İçe Yaşamak

Ölülerle İç İçe Yaşamak

Yahya Kemal gençliğinde Paris’e gittiği zaman bir vesileyle kendisine İstanbul’un nüfusunu sorarlar. O da yirmi milyon olduğunu söyler. Muhatabının şaşırdığını gören büyük şairimiz, “Biz Türkler ölülerimizle birlikte yaşarız!” cevabını verir.*

Dünya- âhiret dengesini sağlayabilmenin nasıl mümkün olabileceği meselesi bütün müminler için tefekkür edilmesi gereken netameli bir konudur.

Bir taraftan fiziki özelliklerden dolayı son sürat dünya hayatına yönelme; diğer taraftan dünyanın faniliğine binaen âhirete önem verme zorunluluğu… Bu durum, bir birine zıt iki kutup gibi algılanabilir. Oysa dünya hayatını ikmal ederken, âhiret hayatını da hedefleyebilmek, mükemmel bir uyumun varlığına delil olmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca dünyevi isteklerine mağlup olurken, öbür âlemi unutanların aldanmalarının ana sebebi de, bu uyumun yeterince anlaşılmamış olmasıdır.

İlahi dinlerin dışında addedilen batıl din ve felsefî düşüncelerin birçoğunda bile mevcut olan “Öte Dünya” düşüncesi aslında insan hayatını anlamlandıran ana unsurlardan biridir. Düşünen, düşündüğünü uygulayabilen, daima en mükemmelin peşinde olan insanoğlunun sadece dünya hayatı ile sınırlı kalacağı inancının, Vahiyden bağımsız akıl yürüten kişiler tarafından da reddediliyor olması şayanı dikkattir. Bu sebeple ilahi dinlerde mevcut olan tasavvurlara benzer tasavvurlar, batıl dinlerde de geliştirilebilmiştir. Cennet tasavvurları, cehennem hikâyeleri, huriler, zebaniler, neredeyse bütün dünyada birbirine benzer şekilde gelişmiş tasavvurlardır.

Dünya hayatını tek gerçek kabul eden modern düşünce sahipleri, insanın âhiret  bilincini yok edebilmek için, insanın önüne çağdaş putlar sürmektedirler. Bu putlar bütün zamanların en görünmez putları olma özelliklerini taşırlar. Diğer bir söyleyişle, insan nefsinin en ince hususiyetlerine hitap edebilen bu putlar ancak ve ancak ahirette resmen put olarak zuhur edeceklerdir.

Vahyin hakikatlerine doğrudan karşı çıkamayan seküler yapılanmalar, vahyin gerçeklerini ileri sürdükleri paganlar vasıtası ile örtme peşindedirler. Bu uğurda var güçleri ile çaba sarf ettikleri ortadadır. Bu bağlamda etkisini hissettiğimiz, sonuçlarını gördüğümüz en önemli faaliyet, dünyeviliğin öne çıkartılarak ölüm korkusunun imanlı kalplerde de yerleşmesini sağlamaktır.

Dünyaya sebepsiz gelmediğine inanan düşünce sahipleri tarih boyunca ölüm korkusu yaşamamışlardır. Hayatın her veçhesinde ölüme hazır olmak, bu düşünce sahiplerinin en önemli özelliği olmuştur. Bırakın ölüme hazır olmayı, bir âşıkın maşukunu özlemesi gibi ölüme davetiyeler çıkartabilen düşünürlere bile rastlarız. Bu numuneler, dünya hayatının bir oyun ve eğlence olduğuna inanılan düşünce havzasından neşet edebilmiştir.

Dünya hayatının gelip geçici olduğuna iman ve ölümün esas hayata bir geçiş köprüsü olarak algılanması mimaride, güzel sanatlarda ve sosyal hayat tarzlarında zengin izler bırakmıştır. Tarihi camilerimize, minarelerimize, çeşmelerimize damgasını vurmuş sanat dallarından hüsn-i hat ve süslemelerde sadece ve sadece sonsuzluğun ve Sonsuz’un hatırlatılmış olması oldukça manidardır.

Bugün şehirlerimizin ana caddelerinin ortasında evliya kabirlerinin bir mühür gibi varlığını sürdürmesi, ölüm hadisesinin unutulmak istenmemesi ve ibret alınacak malzemelerin terk edilmemesine bağlıdır.

Yahya Kemal’in Avrupalılara anlatmak istediği hakikat, dünya ve ahiret dengesinin sağlanabilmesi için gerekli olan ilk maddenin ölümü unutmamak olduğu gerçeğidir.

Şehirlerin, mezarların etrafında kurulup gelişmesi, insanların ölmüşleri ile beraber yaşamalarını sağlamak maksadı ile İslâm ülkelerinde uygulana gelen bir adettir. Ölüleri ile sabah akşam yan yana olan bir mümin elbette âhireti  hatırlayacaktır. Dünya heveslerine gem vurabilecektir. Daha dün beraber olduğu insanların öbür âlemde olduğu gerçeğini geri plana itemeyecektir. Dünyanın fani olduğuna olan inancı her gün tazelenecektir. Baki olanın kim olduğunu mezarlara baktıkça tekrar tekrar itiraf edecek ve böylece imanını kuvvetlendirecektir.

Günümüzde maddi heveslerin bina ettiği sahte hayaller arasında bir türlü kendisine bir yer bulamayarak, çok korktuğu ölümü zorunlu olarak tercih etmek zorunda kalan modern insanı bu zavallılığa düşüren nedir?

Maddi hayata ölümüne bağlı kalma çabaları… Ölümün ve âhiret yok sayılarak hayata devam etme gayretleri…

Sonuç, tek yönlü bir hayat ve mecbur kalınmış ölümler.

Oysa ölmeden önce ölmeye çalışmak aynı zamanda hayatı severek yaşamak demek değil midir?

Ölüm bir hiç ise korkusuzca yaşamak daha mümkündür. Ölümden sonra esas hayat başlıyorsa dünyanın da gelip geçiciliği ortada demektir.

Son zamanlarda neredeyse umumi bir adet halini almış olan, mezarlara aşırı önem verme ve kabirleri mermer saraylara çevirmek, ölülerimizle beraber yaşamayı değil; onları ölmemiş kabul etmeyi çağrıştırmaktadır. Elbette bu, İslâmî teamüllere uygun değildir. Oysa mezarlar hayatın içinde, ama öte dünyanın yeryüzündeki işaret taşları olarak algılanmalıdır.

* Dursun Gürlek: Maziye Bir Bakıver, S.23

 

Yemek Meraklısı Şeyhülislâm

1775 yılında şeyhülislâmlık makamına çıkan Mehmet Emin Efendi, büyük bir yemek meraklısı idi. Hazretin dairesinde pişirilen yemeklerin şöhreti, İstanbul’un her tarafına yayılmıştı. Hatta saraya sunduğu yemekler padişah tarafından da çok beğeniliyordu. Mehmet Emin Efendi, Ramazanın on beşinden sonra, sadrazamın konağında verilen ziyafete karşı, kendisi de gösterişli bir ziyafet vermeyi âdet haline getirmişti.

Devrin padişahı Üçüncü Mustafa, bir gün Mehmet Emin Efendi’nin babasının da gömülü bulunduğu Topkapı’da, Ahmet Paşa Camii’nin yanındaki konağa gidiyor. Sohbet biraz ilerleyince padişah:

—Efendi! Arada size gelmek istiyorum. Ama konağınız hayli uzak bir yerde bulunduğu için vazgeçiyorum, deyince Mehmet Emin Efendi şu çarpıcı sözü söylüyor;

—Hünkârım! Sayenizde yakın bir yerde ev tedarik etmek mümkündür. Fakat bu civarda gördüğünüz evlerin hiç birisinde mutfak yoktur!

Padişah, büyük bir şaşkınlıkla soruyor:

—Acayip! Bu evlerde yemek pişirilmiyor mu?

Şeyhülislâm şöyle cevap veriyor:

—Efendimiz! Hepsinin sabah akşam yemekleri bizim fakirhaneden gidiyor! Onun için buradan ayrılmak istemiyorum!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.