Öldüren de Ölen de Ateştedir

Öldüren de Ölen de Ateştedir

Dünya nüfusunun üçte birini meydana getiren ve sayıları iki milyarı bulan Müslümanlar fitne sebebiyle içler acısı durumdadırlar. İşgal edilen ülke, gasp edilen yer, akıtılan gözyaşı ve kan Müslümanlarındır.
İslam tarihinde Hz. Ömer -radiyallahu anh-’ın şehadeti ile atılan fitne tohumları, Hz. Osman -radiyallahu anh-’ın şehadetinden itibaren hız kesmeden günümüze kadar nice insanların helakine sebep olmuş, Müslümanları başsız ve sahipsiz bırakarak perişan etmiştir.

Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz “İnsanlar öyle günler görecek ki; katil niçin öldürdüğünü, maktul niçin öldürüldüğünü bilmeyecek.” buyurdu.
-”Bu nasıl olur?” diye sorulunca şöyle cevap verdi: “Bu dönem herc dönemidir. Öldüren de ölen de ateştedir.” (Müslim, Fiten; 56)
Beyhakî’de geçen Ebu Musa -radiyallahu anh-’dan rivayet edilen başka bir hadiste Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e “Herc nedir?” diye sordular. “Katldir.” cevabını verdi. Bunun üzerine orada bulunan Müslümanlardan bir kısmı; “Ey Allah’ın Rasulü, biz bir yılda bu kadar Müşrik öldürüyoruz!” derler.

Peygamber Efendimiz, ashab-ı kiramın Herc’i yanlış anladığını gördüğünde: “Kastım müşriklerin öldürülmesi değildir. O gün birbirinizi öldüreceksiniz, o kadar ki kişi komşusunu, amcaoğlunu ve akrabalarını öldürecek.” buyurdular.

Herc; karışıklık, fitne, kargaşa ve düzensizlik anlamındadır. Herc ve fitne her zaman insan için sıkıntı ya da risk manası taşır. Bu nedenle hadiste kıyamet alameti ve katl (öldürme) olarak nitelendirilmesinin maksadı, fitne ve kargaşa zamanında Müslümanların birbirleriyle çarpışarak kör dövüşü şeklinde karşılıklı kendilerini öldürecekleridir. Bir başka ifade ile öldürenin niçin öldürdüğünü, ölenin niçin öldüğünü bilmediği fitne ortamının ifadesidir, herc.

Toplum içinde herc olayları çıkmaya başlayınca, kişiler nefsî istek ve arzularının dışında hiç bir şeyi görmezler. Doğruyu yanlıştan, adaleti zulümden ve haklıyı haksızdan ayırmadıkları gibi kendilerine yapılan nasihati da dinlemezler. Bilakis hakkı ve doğruyu söyleyene de zulmederler.

Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Fitneler, hafifçe çiseleyen yağmur gibi meydana gelir. Sizleri çok zehirli siyah yılanlar haline getirir. Bazınız bazınızın boynunu, hiç acımadan vurur.” (Ahmed, Beyhakî ve Taberani) buyurmuştur.

Geçici bir süreç olan fitne, bazen kulların hatası, bazen şeytanın aldatması ve bazen de münafıkların eliyle ortaya çıkar. Ne şekilde gelirse gelsin ne nefsimizin, ne şeytanın, ne de fitnecilerin fitnesi haktan ayrılmamızın ve günah işlememizin sebebi olmamalıdır.

Bunların hepsi Rabbimizin bizlere yönelttiği bir imtihanı olabilir. Allah Teâlâ insanların iman ve salih amellerinin samimiyetini kanıtlamak için onları hayır ve şerle de imtihan eder. Kur’an-ı Kerim’de: “Bütün nefsler, ölümü tadıcıdır. Sizi, hayır ve şer fitneleri ile imtihan ederiz. Ve bize döndürüleceksiniz.” (21/35) buyrulmaktadır.

İnsanın fitne olarak değerlendirdiği sıkıntılı anlarda imtihan olunduğu bilincini taşıması mümkündür. Bu tehlikeli durumu başarıyla sonuçlandırması halinde iradesi güçlenecek, arınacak ve samimiyetini kanıtlamış olacaktır. İhlaslı olanlar, imanındaki kararlılığı gösterenler ferdin ve toplumun dinen ve ahlaken gelişmesine ve erdemli yaşayışına katkı sağlayacaktır.

Bu kargaşa ve fitne kazanını kaynatan emperyalist güçler; bir kısım ajanları ve ihanet şebekeleri ile Müslümanların arasında belirsizliği, bilgisizliği, sıkıntıları, kanlı hadiseleri ve Müslümanların birbirlerini öldürmelerini çoğaltmak için fitne ateşinin giderek büyümesini istemektedirler. Ne pahasına olursa olsun elinden gelen tüm imkanlarını kullanarak Müslümanları kargaşaya sevk etmeye çalışmaktadırlar.
Tarihte de dışarıdan en şiddetli saldırılarla düşürülemeyen İslam’ın kaleleri fitne, fesat ve karışıklık yoluyla içeriden yıpratılıp birbirlerine düşürülmek suretiyle elde edilmiştir. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de: “Fitne (baskı yapmak), adam öldürmekten daha kötüdür.” (2/191) ve “Allah ve Rasulü’ne karşı savaşanların ve yeryüzünde düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvalığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır.” (5/33) buyrularak söz konusu fitneler karşısında mücadele etmeyi amaçlayan ayetin uyarısına kulak vermeliyiz.

Müslümanların fitne ve fesattan en çok zarar gördüğü birbirine düştüğü, birbirini öldürdüğü dönem belki sonuna geldiğimiz şu yirminci yüzyıldır. İslam ümmetini bu hale getiren çağdaş sömürgeci siyonistler ve uşakları kendi aralarında güç birliği oluşturabilmek için basit bir çıkar ortaklığını değerlendirirken, darmadağınık olmuş Müslümanları daha küçük parçalara ayırabilmek uğruna tüm şer güçleriyle birlikte çalışmaktadırlar.

Müslümanlar ihtilaflarını, farklılıklarını ve ümmetlikten uzaklaştıracak yönlerini ortaya çıkarırken, emperyalistler tam aksine başkalarının kanları, gözyaşları üzerine iktidar ve servet üretmek için ortak yanlarını öne çıkartmaktadırlar. ABD, İsrail, İngiltere ve Avrupalılar; Mısır, Cezayir, Tunus, Libya, Irak, Suriye ve diğer Müslümanların yaşadığı ülkeler de oluşturdukları şer/terör örgütleriyle Müslümanları birbirine düşürdüler.

Bu ülkelere bir taraftan silah satarak para kazanıyorlar, diğer taraftan çoluk-çocuk, yaşlı, kadın demeden milyonlarca masum insanı öldürüyorlar, üzerlerine on binlerce ton bomba yağdırarak oluk oluk kan akıtıyorlar. Memleketlerini, evlerini, hazinelerini ve tüm değerlerini yok ediyorlar.

İmtihan sebebi olan şöhret, servet, şehvet ve evlat bizi İslam’a, Kur’an’a ve Rasulullah Efendimize bağlanmaktan alıkoymamalıdır. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in: “Fitne (anarşi) zamanında kulluk (ibadet etmek), bana hicret etmek gibidir.” (Müslim, Fiten, 130; Tirmizi, Fiten 3; İbn Mace, Fiten, 14) buyruğu kulluk yoluyla Kur’an’a sığınmanın, İslam’a sarılmanın ve Peygamber Efendimize temessük etmenin fitneden kurtulmaya sebep olacağının bir ifadesidir.

Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- sahabeye hitaben bizlere fitneden kurtulmanın yolunu şöyle haber veriyor:
“İyiliklere sarılın, kötülükten de kaçının. Ne zaman; uyulan bir cimrilik, takip edilen nefsanî arzu, ahirete tercih edilen dünyalık, görüş sahiplerinin sadece kendi görüşlerini beğendiklerini görürsen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira bütün bunlar yaygınlaşınca sabra sarılmanız gereken günlerdesiniz demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi sıkıntılıdır. O günlerde sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin mükâfatı verilecektir.” (Taberani, Mu‘cemu’l Kebir, 10394; Bezzar, el-Müsned, 3370, Mecmau’z Zevaid, 12215,12216)

Zamanımızda yağmur gibi sağanak halinde yağan fitne ve ölümleri top yekûn İslam’a dönerek birlik, beraberlik, İslam kardeşliği ve cemaat şuuru içinde mü’minin ferasetiyle def etmeliyiz.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.