ÖLÇÜLER DENGELER/ Nebevi Ahlak-1

ÖLÇÜLER DENGELER/ Nebevi Ahlak-1

Kişinin Allah’a, Peygamber’e, insanlara ve diğer mahlükata karşı görevleri vardır. Bu görevlerin en iyi bir şekilde yerine getirilmesine AHLAK denir. AHLåK: Kalbdeki iyi niyetin, beşeri münasebetlerde yalnız Allah rızası için en iyi bir tarzda tezahür etmesidir. TEMİZ KALBDE, TEMİZ NİYET BULUNUR. Kalbin temizliği ancak Allah tealaya iman etmekle mümkündür. İmanı olmayan bir kişinin selim bir kalbe, halis bir niyete ve Allah rızasını gözeten ahlaki iyi davranışlara sahib olması düşünülemez. Tenhada, kalabalıkta, açıkta-gizlide, her zaman ve mekanda kendisi ile beraber olduğu, kendisine şah damarından daha yakın olduğu, kendisini görüp yönettiği ve hatta kalbinden geçirdiklerine muttali olduğu, her şeyi bilen, gören, işiten, eşi benzeri olmayan bir ALLAH inancına sahip olan ve bu inancın gereğini yapan bir insandan ancak iyi, güzel ve doğru ahlaki davranışlar sadır olabilir. Demek oluyor ki, güzel ahlakın kaynağı doğru ve sağlam bir ALLAH inancıdır.

Bütün peygamberler ahlaki değerleri hakim kılmak, topluma, iman, amel ve ahlak bakımından yüceltmek, erdemli bir seviye kazandırmak için mücadele etmişlerdir. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Ben mekarimi ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Cem’ul Fevaid) buyurarak güzel ahlakın İslam’daki yerine işaret etmiştir.

‚ünkü güzel ahlak iman ve salih amelin meyvesidir. Hakiki manada yapılan ibadetler kişiyi kötülüklerden, kötü ahlaktan muhafaza edip kişiye güzel meziyetler kazandırır. Nitekim Allah teala şöyle buyurmaktadır: “(Rasulüm) sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Ankebüt /45)

İnanan insanların ahlaki durumları, ahlaki özellikleri şu ayeti kerimelerde tadat edilmektedir: “Rabbınızın mağfiretine ve Allah’a isyan etmekten sakınanlar için hazırlanmış genişliği gökler ve yerler kadar olan cennete koşun. Onlar (mü’minler) bollukta ve darlıkta sarfederler. …fkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah, iyilik yapanları sever.” (Al-i İmran /133-134)

“Onlar (iman edenler) büyük günahlardan ve hayasızlıktan kacınırlar. Kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar ki onlar Rablarının davetine icabet ettiler ve namazı kıldılar. Onların işleri aralarında istişare iledir ve kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar. Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirlerine yardım ederler. Bir kötülüğün cezası denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükafatı Allah’a aittir. Elbette O, zalimleri sevmez. Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, böyle hareket edenlerin aleyhine bir yol (mes’uliyet) yoktur. Sorumluluk ancak insanlara zulmedenlere ve yer yüzünde haksız yere taşkınlık edenlere yönelir. İşte böylelerine acı bir azab vardır. Kim sabreder ve affederse, şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.” (Şüra /37-43)

Görülüyor ki en güzel ahlaka mekarimi ahlaka sahip olabilmek ancak ve ancak sağlam bir imana sahip olmakla mümkündür. Cömert olmak, öfkeyi yenmek, kusurları affetmek, hayasızlıktan, büyük günahlardan sakınmak, zulme uğrayanlara yardımcı olmak, işleri istişare ile yapmak, sabretmek, insanlar arasını sulh etmek gibi toplumu sulh ve süküna kavuşturan erdemli davranışlar başka türlü nasıl mümkün olabilir? Onun içindir ki Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Sizin en iyileriniz, ahlaken en iyi olanlarınızdır.” (Buhari)

“Müslümanlar arasında iman bakımından en üstün kimse, ahlakı en iyi olan kimsedir.” (Ebü Davud) “Terazide güzel ahlaktan daha ağır bir şey yoktur.” (Ebu Davud) buyurmuşlardır. Güzel ahlak deyince, ahlakı hamide hatıra gelince elbette Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem ahlaki mevzuu bahs olur. ‚ünkü O, hakkında “Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem /4) buyurulan insan-ı kamil’dir. Rasulü kibriyadır. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellemin ahlakından soran kişiye Hz. Aişe şöyle cevap verdi:”Sen hiç Kur’an okumadın mı? Onun ahlakı Kur’an idi.” (Müslim)

İşte müslümanın ulaşması gereken, mekarimi ahlak budur. Kur’an ahlakı, Peygamber ahlakı, Nebevi ahlak.

Hz. Hüseyin (r.a), babası Hz. Ali kerremallahu veche’den Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellemin giriş, çıkış, oturuş, kalkışından, davranışlarından, ahlakından sormuş, Hz. Ali de şöyle cevaplamıştır: “Evine müsaade ile (haber vererek) girerdi. Evine girdiğinde zamanını üç kısma ayırarak, bir kısmını Allah’a, bir kısmını ailesine, bir kısmını da kendisine, sonra da insanlara ayırırdı. İleri gelen kimselerle de sade kişilerle de eşit şekilde konuşurdu. Onlardan hiçbir şeyi saklamazdı. †mmete seviyelerine göre muamele ederdi. Herkese kendi durumuna göre değer verir, insanların dindeki faziletlerine önem verirdi. Dinde bilgili olanlara daha başka bakardı. İnsanlardan kiminin bir, kiminin iki, kiminin de bir çok hacetleri olurdu. Bunları da göz önünde tutar ve ona göre davranırdı. Onlarla ihtiyaç ve maslahatlarına göre meşgul olurdu. Kendilerine lazım ve layık olanı onlara bildirirdi. Şöyle derdi: ‘Burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Bana ihtiyacını ulaştırmaktan aciz olanların ihtiyaçlarını bana ulaştırın, çünkü hacetini arz edemeyenlerin hacetini yetkiliye ulaştıranın Allah kıyamet gününde ayaklarını kaydırmaz.’ Daima doğrunun yanındaydı. Başkasını kabul etmezdi. Yanına geçici olarak girerlerdi, çıktıklarında mutmain olarak çıkarlardı. Yanından birer delil ve kılavuz olarak çıkarlardı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dilini tutardı. Ancak insanları birbirine sevdirecek, birbirleri ile kaynaştıracak şeyleri konuşurdu. Onları ürkütmez, kaçırmazdı. Her kavmin liderine önem atfederdi. İkram ederdi. Bilahere onu onların üzerine vali tayin ederdi. Onun sırrını ve ahlakını, onlardan gizlemeden, ona itaat etmelerini tavsiye ederdi. Güzel ahlakı ile ahlaklanmalarını tavsiye ederdi. Ashabını özler, sorardı. İnsanların durumlarının nasıl olduğunu, işlerinin ne alemde olduğunu da sorardı. Güzele güzel, çirkine çirkin derdi. İşi daima dengeli idi. Tutarsız değildi. Gaflet ederler korkusu ile asla gaflete düşmezdi. Bezerler, usanırlar diye lüzumundan fazla söz söylemezdi. Daima hazırlıklı ve temkinli olurdu. Hak ve hakikatten ayrılmaz, diğer insanların hakkı çiğnemelerine de müsaade etmezdi. Yanında en üstün olanları ihlas ve samimiyet bakımından en ileri olanlarıydı. Katında mertebe bakımından en büyükleri, insanlarla iyi geçinen ve yardımlaşmayı başaran kimseler olurdu.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, herhangi bir fayda söz konusu olmadan ne oturur ne de kalkardı. Kendisine özel yerler edinmezdi. Belirli oturma yerleri edinmekten insanları nehyederdi. Bir kavmin yanına geldiğinde, meclisin bittiği yere ilişip otururdu. Böyle yapılmasını da emrederdi. (Birlikte) oturduğu kimselerin her biriyle ilgilenir, farklı muamele ettiği izlenimini vermezdi.

İhtiyacını gidermesi için onunla oturan veya onu ayakta tutan kimseye karşı sabırlı olur, o kişi ayrılmadıkça kendisi ona terkedip ayrılmazdı. Biri kendisinden bir şey istediğinde mutlaka onu verirdi. Ya da tatlı sözler söyleyerek onu savardı. O’nun güler yüzlü oluşu ve herkese nazik davranışı, adeta onu halka bir baba yapmıştı. Herkes onun katında ve nazarında eşitti. O’nun meclisi bir hilim, sabır, emanet ve haya meclisiydi. O’nun meclisinde sesler yükselmez, namus ve ırzlar çiğnenmez, kimseye sataşılmazdı. Gayet dengeli, hayalı idiler. Birbirlerine takva tavsiye ederlerdi. Son derece mütevazi idiler. Küçükler büyüklere saygı gösterirken, büyükler de küçüklere sevgi ve şefkat gösterirlerdi. İhtiyacı olanları kendi nefislerine tercih ederler, garibe yardım elini uzatırlardı.

Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem daima güler yüzlü, yumuşak huylu idi. Sert ve kaba değildi. Gürültücü ve hayasız değildi. Kusur arayan, gereksiz yere insanları öven değildi. Arzulamadığı şeylere kulak asmazdı. Kimseyi umutsuz yapmazdı. Herkese ümitvar davranırdı. †ç şeyden uzak dururdu. Lüzumsuz tartışmak, fazla konuşmak ve kendisini ilgilendirmeyen şeylere ilgi duymak. İnsanlarla ilgili şu üç şeyden de uzak dururdu. Kimseyi kötülemez, kimsenin kusurunu, mahremiyet ve ayıbını araştırmazdı. Ancak fayda umduğu şeyleri söylerdi. Konuştuğu zaman yanındakiler sanki başlarında kuş varmış gibi başlarını eğerlerdi. Ancak o, süküt buyurduğu zaman konuşurlardı. Yanında söz düellosu yapmazlardı. Yanında biri konuştuğu zaman herkes suspus onu dinlerdi. Sözünü bitirinceye dek müdahele etmezlerdi. Onların konuşmaları da birbaşka idi. Onların güldükleri şeye O da gülerdi. Hayret ettiklerine O da hayret ederdi. Gelen yabancının aşağı ve mantık dışı davranışlarını sabırla karşılardı. Onu azarlamazdı. Ashab bazen buna kızardı da onları teskin eder şöyle derdi: “Böyle kimseleri gördüğünüzde onu irşad edin” …vgüyü ancak karşılığını verenden kabul ederdi. Kimsenin sözünü kesmezdi. Bitirinceye kadar beklerdi. Adam ya bitirirdi, ya da kalkıp giderdi.

Onun sükütu şu dört şeyi hedeflerdi: Hilim, çekingenlik, takdir ve tefekkür.

Takdiri: Fark gözetmeksizin insanlara bakmak ve aynı şekilde dinlemekti. Tezekkürü ya da tefekkürü hem fani (dünya) hem baki (ahiret) hakkında idi. Hilmi ise sabrında idi. Zira onu hiçbir şey kızdırmaz ve ürkütmezdi. ‚ekingenliği dört şeyde tecelli ederdi: Kendisini uyulması için en güzel olanı almak, vazgeçirmek amacıyla kötüden uzak durmak, ümmeti için yararlı olan hususlarda ictihad etmek, dünya ve ahiret hayatlarını temin edecek kusurlarda onlar için çalışmak.” (Cem’ul Fevaid)

İşte Hz. Ali kerremallahu veche’nin lisanından Rasulü ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin davranışları, güzel ahlakı hakkında tesbitler. Her müslüman Nebevi ahlakla, Kur’an ahlakı ile ahlaklanmalı, her hususda Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellemi örnek almalıdır. İşte o zaman kul olmanın, müslüman olmanın tadını alacaktır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.