Nurettin Soyak İle Söyleşi

İlkadım: Kendinizi tanıtır mısınız?
Nureddin Soyak: Rabbim, rızası uğrunda çalışan tüm Müslümanları muvaffak kılsın, onların yar ve yardımcıları olsun.
1960 yılı Kayseri doğumluyum. İlk tahsilime İstanbul’da başlayıp Kayseri’de devam ettim ve Urfa’da tamamladım. İmam Hatip Lisesinin orta kısmını Urfa’da, lise kısmını ise Nevşehir’de tamamladım. İlahiyat tahsilimi Kayseri’de yaptım. Kayseri merkezde üç yıl imam-hatiplik yaptım. Halen Kayseri A.R. Özderici Anadolu İmam hatip Lisesi’nde meslek dersleri öğretmenliğine devam etmekteyim.
İlkadım: Çalışmalarınız hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Nureddin Soyak: Yaradılış gayesine uygun bir kul olma mücadelesi içerisindeyiz. Rabbimiz, kuluna ferdi, ailevi, toplumsal sorumluluklar yüklemiştir. Hiçbir sorumluluk diğerine feda edilemez, her bir sorumluluk diğerini tamamlayan, kulluğu kemale erdiren sorumluluktur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” buyurmaktadır.
Ferdi sorumluluk insanın kendine, kendi nefsine faydalı olma mücadelesi, kendini kemale erdirme gayretidir. Kendine faydası olmayan, aile ve topluma faydalı olamaz. Müslüman, İslam’ın öngördüğü güzel bir aile ve bu ailelerden oluşan güzel bir toplum teşekkül ettirmelidir.
Biz imkânlar ölçüsünde vakıf ve derneklerimizin bünyesindeki sohbetler, kurslar, Kırçiçeği Anaokulumuz, öğrenci bursları, öğrenci aşevi, ART FM radyosu ve aylık İlkadım Dergi’siyle insanımıza yaradılış gayesi doğrultusunda destek vermeye çalışıyoruz.
İnsana yapılan hayır, ya maddi olur ya da manevidir. Rabbimiz insanın rızkına kefildir. Esas hayır, insanın manasına yapılan hayırdır. Onun yaradılış gayesi doğrultusunda eğitim ve öğretiminin yapılmasıdır.
İlkadım: İslam’ı insanımızın gündemine taşımak için hangi metotları uygulamalıyız?
Nureddin Soyak: Metodumuz ilahi ve nebevi metottur. İslam’ı asıl kaynağından, Kur’an ve Sünnet’ten arı ve duru olarak almak, öğrenmek, öğretmek, yaşamak ve yaşatmaktır. Bunun adı “Davet”tir. Allah Teâlâ ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme davettir. Sürekli bir davet, usulüne uygun bir davet, tatlı dilli ve güler yüzlü bir davet. Kimin davetçisi olduğunun farkında olarak yapılan bir davet. Yerine göre Kâl(söz), yerine göre Hal(davranış) ile davet. Yapmacık bir davet değil; “Kal” diliyle gel derken, “Hal” diliyle git diyen bir davet değil, ihlâs ve samimiyetle Allah’ın yoluna davet. Vakfa değil, derneğe değil, hocaya değil bunların aracılığıyla Allah ve Rasulüne davet.
Gayeden çok vasıtaların dillendirildiği, Allah ve Rasulünden çok hocaların anıldığı, ittifaktan çok ihtilafların, amelden çok lafın hâkim olduğu ortamlardan hayır gelmez.
Allah ve Rasulüne ashabcasına saf bir davet, Rabbimizin “Allah’a çağırandan daha güzel sözlü kim vardır.” buyurduğu o güzel çağrı; bilgili, bilinçli, samimi, hassas bir çağrı, gönülden gönüllere akan bir çağrı… Böyle bir çağrı her zaman yankı bulmuştur, bulacaktır. Müslüman fert sadece ibadetlerde değil hayatın her safhasında örnek olmalıdır. Örnek Müslüman aile ve örnek Müslüman toplum meydana getirmeliyiz. Bunun ütopik olmadığını, dün olduğu gibi bugün de bu toplumun meydana gelebileceğini insanlara somut olarak göstermeliyiz. Camide başka, çarşıda başka, evde başka, iş yerinde başka, komşusuyla başka, akrabasıyla başka çok kimlikli, çok kişilikli bir Müslüman değil; her yerde, herkesle aynı münasebeti kuran, dini hassasiyetleri her yerde aynı olan şahsiyetli bir Müslüman olmalıyız.
İlkadım: Metotlarınız, temel ölçü ve hassasiyetleriniz nelerdir?
Nureddin Soyak: Müslümanın metodu bellidir. İlahî ve nebevî metot, eğip-bükmeden, nefsine pay çıkarmadan, Allah ve Rasulünün gösterdiği yolda yürümek.
Günümüzdeki sıkıntılar da göz önünde bulundurularak şu hususlara dikkat edilmelidir:
– İslam’ı bir bütün olarak kabul edip, bir bütün olarak yaşamaya çalışmak.
İnançlarımızla, ibadetlerimizle, sosyal münasebetlerimizle hayatımızın her safhasını İslam’la kuşatmalıyız. İbadetlerine düşkün bir Müslüman’ın ahlaksız olması, asla düşünülemez. Toplumda fitne unsuru olması asla düşünülemez. Müslümanlık iddiasında bulunan bir insanın toplumda güvenilirliğini yitirmesi asla düşünülemez. Müşrik toplumda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin “Muhammed’ül Emin” diye çağırıldığını hatırlayalım.
– Vasıtalar gaye edilmemelidir.
Allah Teâlâ gaye, ona götüren her şey vasıtadır. İman, ibadet, ahlak, ilim, âlim, amir… Bunların hepsi insanı Rabbine götürmelidir. Onun yolunda sabit kadem etmelidir. Bu vasıtalar bizi menzil-i maksudumuza götürmüyorsa problemlidir, arızalıdır. Hepsinin teker teker gözden geçirilip tamir edilmesi gereklidir.
– Müslüman itidal üzere olmalıdır.
İtidal fıtridir. Fıtri olan makbuldür. İtidal ortamları huzur ve sükûn ortamlarıdır. İyilik ve güzelliklerin hayat bulduğu ortamlar itidal ortamlarıdır. İsraf ifrattır. Cimrilik tefrittir. Cömertlik ise itidaldir. Aşırı sıcaklar yakıcıdır. Aşırı soğuklar ise dondurucudur. Ilıman hava ise itidaldir, herkesin hoşuna gider, rahatlatır. Cennetin iklimi de mutedildir. Cehennem ise çok şiddetlidir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
“Taşkınlar helak oldu.” buyurmaktadır.
– İşleri istişare ile yapmak.
Allah ve Rasulü işlerin istişare ile yapılmasını emir buyurmuştur. Ferdî, ailevî, toplumsal her iş istişare ile yapılmalıdır. İstişare, ehliyle yapılmalıdır. Müslümanlar hizmetlerdeki mahalli istişarelerle birlikte ümmetin meselelerinin hallinde evrensel istişareleri de gerçekleştirmek zorundadırlar. Bölgesel, sınırlı kalan istişareler, ümmetin meselelerinin hallinde çare olamaz.
– Müslüman her çeşit taassubtan uzak durmalıdır.
Irkı, cinsi, meşrebi ve benzeri… Tarihe baktığımızda bu taassupların insanoğlunun başına ne belalar, ne felaketler getirdiğini görmekteyiz. Allah’tan çok Allahcı, peygamberden çok peygamberci, kraldan çok kralcı olanların bir kısmı cahildir fakat pek çoğu çıkar ve menfaatçidir. Aslında onlar ne Allahcı, ne peygamberci ne de kralcıdır. Onlar çıkar ve menfaatinin zebunu olmuş adi menfaatçilerdir. Adi diyorum çünkü kutsallar üzerinden çıkar sağlamak en adice şeydir. Bu menfaatler sadece maddi olmaz. Makam, mevki, itibar, ilgi, alaka, vb. şeyler de bu nevidedir.
İlkadım: Çalışmalarınızda öncelikler ve hedefleriniz nelerdir?
Nureddin Soyak: Allah’ın adını Allah Teâlâ’ya uygun bir şekilde duyurmaktır. Bilmediği şeyin reklamını yapan, iyilik yapayım derken kötülük yapar. Allah Teâlâ’nın adını duyurma iddiasında olan, öncelikle O’nu tanımalıdır. Ne kadar çok tanırsa o kadar çok heyecanlanır. Ne kadar çok heyecanlanırsa o kadar çok çalışır. Allah davası için her şeyini ortaya koyabilecek kıvama, kemalata erer. Ashab-ı Güzin efendilerimizin hayatlarına baktığımızda bunu açık ve net olarak görmekteyiz. Katıksız bir Allah davası, onları dünyanın dört bir tarafına sürüklemiştir. Onlar serap peşinde koşarcasına hakikat peşinde koşmuşlar ve maksatlarına ulaşmışlardır.
İlkadım: İslam Dünyasının, ümmetin genel anlamda problemleri nelerdir? Neler yapılabilir?
Nureddin Soyak: Sahipsizliktir. İslam’ın maksat ve ideallerinden habersizlik, irtibatsızlık, amelsizliktir. Kavli çok, ameli az bir ümmet olunmasıdır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, ulul emri çobana benzetmiştir. Çobansız sürünün akıbeti herkesçe malumdur. Çobansız ümmetin hali de malum. Birbirinden habersiz mahalli çobanların gayret ve çabaları yetersiz kalmaktadır. Elbette bu mahalli çaba ve gayretler faydadan hali değildir. Kur’an ve Sünnet merkezli samimi çalışmaların neticesi elbette bir sahibe götürecektir.
Her grup kendi başına bir ümmet davası gütmeden, birbirine çelme takmadan, samimi bir şekilde “Ya Rab, bize sahip gönder.” derse, Rabbimiz kudretiyle onları ümmet yapar. Kuru kütüklere can veren, ölüleri dirilten Rabbimiz, manen ölü hale gelmiş bu ümmeti de elbette diriltir. Yeter ki biz samimi olalım. Vahiy nurunun diriltemeyeceği hiçbir maddi ve manevi ölü yoktur. Müşrik bir toplumdan Ashab doğmuştur. Başka örneğe gerek var mı? Bütün sıkıntılara, bütün meşakkatlere, bütün ihanetlere rağmen ümitvar olalım. Ölüyü dirilten Rabbü’l Âlemindir. Hiçbir Müslüman’ı, hiçbir cemaati küçük görmeyelim. Osmanlı’nın kuruluşunu hatırlayalım. Ne kendileri, ne de başkaları ümmetin sahipliğini üsleneceklerinin farkında mıydılar? Yeter ki İslam’ın maksat ve ideallerinin farkında olalım, kısır çekişmeleri terk edelim. Hem kendi içimizde hem diğer Müslümanlarla irtibatımızı sıkı tutalım.
Kimlik problemi, aidiyet problemi var. Ümmet, bir kavme, bir memlekete, bir mesleğe, bir partiye, bir futbol takımına duyduğu aidiyet duygusunu dinine, kardeşlerine duyamıyor. Ümmet bilincinin yeniden yeşermesi için Rabbani âlimlere ihtiyaç vardır. Ümmet ruhunu taşıyan, bu ruhu çevresine aşılayan âlimlere.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
“Ümmetimden olup çeşit çeşit yemekler yiyecek, meşrubat içecek, rengârenk elbiseler giyecek ve konuşmalarında boşuna çene çalacak adamlar türeyecektir. İşte bunlar ümmetin en kötü insanlarıdır.” (Taberani) buyurmaktadır.
İlkadım: Ülkemizin ve insanlarımızın genel anlamda problemleri nelerdir? Neler yapılabilir?
Nureddin Soyak: Asrımız Müslümanları çok büyük tehlikelerle karşı karşıyadır. Tüm değerleri tahrif ve tahrip edilmekte, inançları, ibadetleri, ahlakları bozulmaktadır. İç ve dış düşmanlar bütün araçları kullanarak gece-gündüz Allah Teâlâ’nın dinini söndürmeye gayret etmektedir. Batıl davaları, fani çıkar ve menfaatleri için bu mücadeleyi yapmaktadırlar.
Müslümanlara düşen tüm dertlerini tespit ederek, gücünün yettiği kadar bu dertlere çare bulmaya çalışmaktır. İmansızlığın karşısına imanı, ahlaksızlığın karşısına nebevi ahlakı koyabilmeli, bunu günün imkânları içinde, günün meşru araçlarından istifade ederek en güzel bir şekilde sunmalıdırlar. İslam düşmanlarının imkânları ne kadar fazla da olsa, fıtrat bizden yanadır. Eğer biz ihlâs ve samimiyetle güzel bir mücadele verebilirsek, Rabbimizin yardımı bizimle olacağı için kazanan oluruz.
Şunu hiç unutmayalım ki en büyük düşman içimizdeki nefistir. Onu hallettiğimiz sürece hiçbir düşman tevhid mücadelesinin önüne çıkamaz, onu engelleyemez. Unutmayalım, kaleler hep içten fethedilmiştir.
İlkadım: Cemaatlerin birbirlerine bakışlarında ve tavırlarında olması gerekenler nelerdir?
Nureddin Soyak: Günümüz şartlarında Allah davasına hizmet eden grupların, kendilerini bu davanın bir şubesi olarak görmeleri şarttır. Bu gruplar gerçekten davalarında samimi iseler birbirleri ile rekabetten, birbirlerine çelme takmaktan, birbirlerini engellemekten vazgeçmelidirler. Her ferdin, her grubun muhakkak hata ve yanlışları olacaktır. Bunlar Allah rızası için uygun bir dille onlara iletilmelidir. Bunlar usul ve içtihâdi farklılıklarsa gündemde bile tutmamalıdır.
Ticari bir şirkete bağlı şubeler arasındaki mücadeleyi düşünün, şirket sahibi “Siz ne yapmak istiyorsunuz. Beni batıracak mısınız?” der ve bu işe sebep olanların işine son verir.
Meşrep taassubu sebebiyle sadece kendilerini İslam’ın temsilcisi görerek diğerlerini beğenmeyen, küçük gören, engelleyen bir anlayışın yukarıdaki örnekten ne farkı vardır. Bunlar İslam davasının hadimi değil, haramisi olur.
Allah davasında samimi olanlar, o davaya eksiğiyle, kusuruyla kim hizmet ederse etsin, onu sever, ona yardımcı olur, ona dua ederler.
Bir ordunun karacısı, havacısı, denizcisi zaferi kendine mal etme yarışına girerse hezimet kaçınılmazdır. Ama herkes kendi vazife ve sorumluluğu yerine getirirse bu sefer zafer kaçınılmaz olur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Müslümanları bir binanın tuğlalarına benzetmesi, çok sıkı kenetlenmeyi ve birbirini kuşatmayı ifade ederken; yine Müslümanları bir vücuda benzetmesi ise güzel bir görünüm içerisinde birlikte ve uyumlu hareket etmeyi ifade etmektedir.
Bir gencimizin şu serzenişine kulak verelim:
“Hocam, bizim kasabaya İslam’ı tebliğ adına kim gelirse biz onları canı gönülden dinleriz. Gelenlerden bir tanesi ‘Sizler niye sağlık ocağında uğraşıyorsunuz? Gelin hastanede tedavi olun.’ şeklinde bir örnek verince insanlar bundan dolayı dağıldılar.”
O zaman memleketteki tüm sağlık ocaklarını kapatın. Allah aşkına bu nasıl bir anlayıştır.
İlkadım: Çalışmalarda modeller ve prensipler nasıl olmalıdır?
Nureddin Soyak: İslamî çalışmalarda prensipler değişmez. İlahî esaslar neyi gerektiriyorsa çalışmanın esasını o oluşturur. Bu esaslardan taviz verilemez, değiştirilemez. Bu çalışmalar açık ve net bir şekilde gerçekleştirilir.
Ameller niyetlere göredir. Herkes niyetinin karşılığını alacaktır. Ameller İslam’a uygun değilse sadece niyetin ihlâsı bizi kurtaramaz. İslamî çalışma adına haramlara ruhsat verilmesi İslamî çalışma prensiplerine aykırıdır. İslam tarihinin hiçbir döneminde böyle bir uygulama yoktur.
İslam’ı asrın idrakine söyletmek adına, İslam’ın maksat ve ideallerinden sapmadan yeni çalışma modelleri ve alanları belirlenebilir. Eğitim ve öğretim metotlarındaki yenilikler, filmler, çizgi filmler, internet sitleri vb. kullanılabilir.
İlkadım: Ümmetin günümüzde sizce en önemli sıkıntısı nedir?
Nureddin Soyak: İtaatsizliktir.
Rabbimiz:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, işlerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed 33) buyurmaktadır.
İtaat, Müslümanların en önemli özelliklerinden biridir. İtaat Müslüman’ın kimliğidir, kişiliğidir. Allah Teâlâ’ya ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize itaat etmeyen, tüm işlerini boşa çıkarmış olur.
Kişi nefsine uyarak geçici itaatsizlikler yapabilir. Fakat hiçbir Müslüman Allah ve Rasulüne itaatsizliği bir davranış biçimi haline getirip, sürekli itaatsizlik yapamaz.
Müslümanlık iddiasında bulunan kişi, Allah ve Rasulünün emir ve yasaklarını öğrenip onlara itaat etmek zorundadır. Babaya-anaya itaat edilmeyen evde huzur olur mu? Amire itaat edilmeyen iş yerinde huzur ve başarı olur mu? Müdüre itaat edilmeyen ticarethanede kazanç olur mu? Komutana itaat etmeyen ordu muzaffer olur mu?
En küçük organizasyonlarda bile itaatsizlik felaket getirirse, bir ömür Rabbe itaatsizlik de iki cihan felaketini getirir. Rabbimizin haram kıldığı faize, rüşvete, hırsızlığa kapı aralamaya çalışan bir ümmet felakete doğru sürüklenir.
Rabbimiz:
“Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi işlerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36) buyurmaktadır.
İlkadım: Ümmet bilincini oluşturmak için teklifleriniz nelerdir?
Nureddin Soyak: ‘Ümm’ Anne, nine’ demektir; ‘Ümm’ bir şeyin vücuduna, ıslahına veya başlangıcına asıllık eden kök, kökendir.
Ümmetin aslı, esası, kökü kökeni neyse; neden neş’et etmişse onu korumak gerekir. Ümmeti, ümmet yapan değerler zarar görürse ümmet pörsür ve yok olur. Öyleyse Muhammed ümmeti Ümm’ül Ümmete, ümmeti ümmet yapan değerlere sahip çıkmak zorundadır.
Muhammet ümmetinin fertleri Müslüman mü’minlerdir.
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir…
Birbirine merhamet, şefkat ve sevgi konusunda mü’minleri bir vücut gibi görürsün.
Mü’min mü’mine karşı, bir birini bağlayan bir yapı gibidir.” (Buhari-Müslim) buyurmuştur.
Mü’minler birbirine asla zarar vermezler, birbirine merhamet, şefkat ve sevgi göstermek zorundadırlar. Bunlar ümmet binasının harcıdır. Bunlar olmadan ümmet binası ayakta durmaz.
Mü’minin kemâlâtı için “Kendisi için istediğini, mü’min kardeşi için de isteme” zorunluluğu vardır.
Ümmeti ümmetciklere bölmeye kimsenin hakkı yoktur.
Cemaatler müntesiplerine ümmet bilincini vermek zorundadırlar. Müslümanların sırf mezhep veya meşreb farklılığından birbirleriyle kavgalı olmalarının vebali, onlara ümmet bilincini aşılamayan yetkililerdedir. Yeryüzünde o kadar Allah ve Müslüman düşmanı varken, Müslümanların birbirlerine saldırmalarının izahı mümkün mü? Bunun hesabını kim Allah Teâlâ’ya verebilir. Doğudaki Müslüman’ın ayağına diken batınca, batıdaki Müslüman’ın rahatsız olması gerekirken bu husumetin aslı ne? Hiçbir oluşum Müslüman ümmet kimliğinin üzerinde tutulamaz ve o kimliği unutturamaz.
Mü’minlerin kemâlâtı ümmetin kemâlâtı ile ümmetin kemâlâtı da mü’minlerin kemâlâtı ile iç içedir. Her iki kemâlât birlikte gerçekleşir.
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ümmetinin diğer ümmetler arasında ayrı bir misyonu ve sorumluluğu vardır.
Şahit ve mutedil ümmet;
“İşte böylece insanlığa şahitler olmanız, Rasulün de size şahitler olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık.” (Bakara 143)
En hayırlı ümmet;
“Siz insanlarını iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allaha inanırsınız.” (Al-i İmran 110)
Hayra çağıran ümmet;
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Ayrılığa düşmeyen ümmet;
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olamayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmran 104-105)
Öğüt veren ve hakka ileten ümmet;
“İçlerinden bir topluluk: ‘Allah’ın helak edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği ümmete ne diye öğüt veriyorsunuz?’ dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbimize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle biz de öğüt veriyoruz.”
Hakka ileten ümmet;
“Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir ümmet bulunur.” (Araf 164-181)
İtaat eden ümmet;
“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar.” (Bakara 128)
Her ümmetin kazandığı kendine;
“Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendine, sizin kazandıklarınız sizedir.” (Bakara 134
“Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak!” (Nisa 41 )
Bu ayet hakkında İbni Mesud –radiyallahu anh- şunu anlatır:
“Nisa süresini okudum. 41. Ayete gelince Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ‘Şimdilik yeter.” dedi. Bir de baktım ki gözlerinden yaşlar boşanıyor.”
Ümmetin yeniden ilim ve gönül erbabı tarafından sırf Kur’an ve Sünnetle ihyası şarttır.
İlkadım: Hocam, teşekkür ediyoruz.