NİSAN BAHARI

“Ey badı saba uğrarsa yolun semt-i Haremeyn’e
Tazimimi arz eyle Resülüssekaleyn’e”
“Ey saba rüzgârı, ey sabah rüzgârı eğer yolun Haremeyn bölgesine, mukaddes topraklara uğrarsa, tazimimi, en derin saygılarımı, selamımı, salâtımı iki cihanın Efendisi, ins ü cinin peygamberi, ser tacım efendim Muhammed Mustafa aleyhisselama arz eyle.” (Yaman Dede)
“Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmrân, 164)
Her Nisan ayında “Kutlu Doğum Haftası”nı heyecanla bekleriz. Yesrip’lilerin yüksek tepelere çıkarak Seniyyetül Veda tepesinden doğacak nuru bekledikleri gibi.
Her daim muhtaçtır kâinat onun rahmetine, O’nu kurak çöllerde susuzluktan çatlamış topraktaki tohumların yeniden dirilmek için beklediği rahmet gibi bekleriz.
Anılmadığı an olmasa da, varlığının hissedilmediği gün olmasa da Nisan’ı ayrı bir heyecanla bekleriz. Ağustos sıcağında oruçlu, yorgun yolcunun pınar başında dudakları susuzluktan kurumuş halde iftar vaktinin habercisi ezanı beklediği gibi.
İnsanoğlu doğumları hep tatlı umutlarla bekler. Her doğum ebeveyn için bekleyenleri için yeni bir ümittir, sevgidir, mutluluktur, berekettir, kudrettir, gelecektir.
O’nun doğumunu ise insanlık bekledi, kâinat bekledi, çocuğu diri diri toprağa gömülen anneler bekledi. Mazlumlar, mahzunlar bekledi. Mekke bekledi, bulutlar bekledi, Kâbe, Hira, Sevr bekledi. Medine bekledi, Bedir, Uhud, Hendek bekledi
“Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler.” (Saff,6)
Nisan baharı nasıl beklenmez ki, daha doğmadan Ahmed ismiyle doğumu müjdelenmiş sevgilinin gelişi var onda. O âlemlere Rahmet olarak doğdu, merhamet olarak, adalet olarak, örnek ve önder olarak doğdu. Onun içindir ki “Kutlu Doğum”dur O’nun doğumu. Mü’minlerin sevdasını yeniden perçinlediği aydır Nisan. Yeniden adeta Rıdvan da toplanıp Kutlu El’e el uzatmaktır, Veda Hutbesinde iki emanetim dediği “Kur’an ve Sünnet”e sahip çıkma akdini yenilemektir. O’nun tevhid sancağında “La” ile ötelediklerinin karşısında ise saf tutmaktır.
“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (Al-i İmran,144)
Bir Ömer b. Hattab radıyallahu anh oluşur içimizde, kabul etmek istemesek de en sevgilinin irtihalini, bedenen ayrılışını. Ebu Bekir Sıdıkk radıyallahu anhın Kur’an la uyarışı tesellimiz olur. Ama en sevgilinin “kutlu doğumunu” hep bekleriz, hep kutlarız, hep yâd ederiz. Vefatını ve vefat gününü pek bilmeyiz, bilmek de istemeyiz.
Akşamın karanlığı, Güneşin yok olması değildir, karanlıkta kalsak da, Güneş Ay ile Yıldızlar ile Dünyamıza yansıyıp insanlığa yol göstermeye devam eder.
İnanırız ki, gök kubbede hoş seda bırakanlar, insanların muhtaç olduğu nuru, rahmeti insanlığa verebilenler her günle güneş gibi, her akşamla ay gibi, yıldız gibi daima doğar da doğar.
“(Resulüm )De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)
“Enes b.Malik radıyallahu anh anlatıyor: Bir defa Peygamberimizle birlikte mescidden çıkıyorduk. Mescidin kapısında karşımıza bir adam çıktı ve:
– “Ey Allah’ın resûlü, kıyamet ne zaman kopacak?” diye sordu. Peygamberimiz:- “Sen kıyamet için ne hazırladın? buyurdu.” Adam:
– Ey Allah’ın Resûlü, ben kıyamet için çok namaz, oruç ve sadaka hazırlamadım, ancak ben Allah’ı ve Peygamberini severim, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz.
– O halde sen sevdiklerinle beraber olacaksın, buyurdu.” (Müslim, Birr ve’s-Sıla, 50.)
”Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, iyilerle birlikte olacaktır. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisa, 69)
İki cihan arkadaşlığı için “kutlu doğumu” bekleriz.
Günahkâr dünyamızdaki karanlık bulutları Rahmet rüzgârıyla dağıtsın diye,
Sevgimizden bekleriz, aczimizden de.
Belki özleyerek, belki utanarak…
Mutlaka bekleriz Nisan’ı,
Huzuruna varamasak da, varmaya yüzümüz olmasa da, sabah rüzgârlarıyla selam göndeririz en sevgiliye.
Şubat, soğuk, Mart buz gibi,
Üşüyor Evren.
Ayaz, tipi, neyse ya, doğada erozyon! Ve bir de deprem…
Sabır mı, nereye kadar? Sabır kalmadı gayrı.
Şubat soğuğunu kov gel artık Nisan baharı. (C.ALACALI- 1980 Mamak’a mektup)
Gel, ey Muhammed, bahardır…
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel;
Mi’raç’tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır! (A. N. ASYA)