Nimetlerin İsrafı

Hayatımızı çepeçevre kuşatan, çoğumuzun farkına bile varamadığı felaketlerden biri de israftır. İnsanoğlu israfa meyyaldir. İsraf da çoğunluğun anladığı gibi sadece maddi şeylerde olmaz. Maneviyatın israfı bugün fert ve toplumları hayatlarının her safhasında büyük felaketlere sürüklemektedir. İnsanoğlu kendisine bahşedilen en büyük nimet olan ömrünü israf etmektedir. Ömrünü israf eden her şeyini israf eder. İsrafa alışan veya alıştırılan toplumlar bunun girdabında boğulurlar.
Böylesine lüks ve sınırsız tüketim anlayışının zirveye çıktığı bir dönem hiç yaşanmamıştır herhalde. Bugün modern hayatta sınırsız harcama ve tüketim çılgınlığı, israfın hat safhaya ulaşmasına sebep olmuştur. Yerinde ve faydalı kullanılmayan her şeyi israftır. Rabbimiz israfın, saçıp savurmanın sebep olduğu bu hasletten şeytanî bir vasıf olarak bahsetmektedir: “Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, ama sakın saçıp savurma. Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.” (İsra, 26-27)
Savurganlık sadece çok harcama ile değil, harcamanın yapıldığı yerle de alâkalıdır. Saçıp savurmadan maksat, uygun olmayan yerlere harcamada bulunmaktır. Dolayısıyla bir insan bütün malını mülkünü Allah yolunda infak etse de savurganlık yapmış sayılmaz. Gayrimeşru bir iş için az bir harcama yapsa bile yine de saçıp savurmuş, israf etmiş olur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz israfı, nimet olarak görülen her türlü imkânın sarf edildiği çok geniş bir alana hasretmiştir. Rabbimizin, insana bahşettiği her türlü nimetin hesabının sorulacağı, bununla birlikte Allah’ın vermiş olduğu nimetleri kulun üzerinde görmekten hoşnut olduğu, malın gereksiz yere asla zayi edilmemesi gerektiği, evde ihtiyaç fazlası eşyanın bulundurulmaması, yeme, içme ve giyinmede kibir ve israfa kaçılmaması gerektiği bildirmiştir.
Ayrıca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, insanların kıymetlerini takdir etme hususunda en çok aldandıkları ve israfa daldıkları iki temel nimete şöyle işaret etmiştir: “İki nimet vardır ki insanların çoğu bu hususta aldanmışlardır. Bunlar, sıhhat ve boş vakittir.” (Buhari) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ibadet maksadıyla bile olsa abdest ve gusülde suyu kullanırken israftan ve lüzumsuz yere su sarfiyatından sakındırmış ve aykırı davrananları da uyarmıştır.
Maddi ve manevi her türlü nimetin yaratılış gayesine aykırı kullanılması, lüzumsuz yere harcanmasını savurganlık olarak değerlendirmek icap eder. Dolayısıyla, ferdî olarak giyim-kuşamda, içinde oturulan binada ve evin tefrişinde olduğu gibi, zaman ve sağlık gibi nimetlerin kıymetinin bilinmeyişinde de israf söz konusudur. Gereksiz olarak musluktan akıtılan su, gereksiz yakılan elektrik ve enerji sarfiyatı israf olduğu gibi, zamanı boşa harcamak ve sağlığı bozacak davranışlarda bulunmak da israftır.
İsrafın sınırlarını tespit edebilmek için harcama hususunda konulan ölçüleri bilmek gerekir. Bunlar, zaruret olarak yapılan, ihtiyaç olarak yapılan ve güzellik esas alınarak yapılan harcamalardır. Fertler ve toplumlar, her ne sebeple olursa olsun, faydasız, zararlı, gayrimeşru yerlere harcama yapacak olurlarsa bu, istisnasız herkes için israftır. İster ihtiyaç ister güzellik için olsun, atılan her adımda çevredeki herkesin durumu göz önünde bulundurularak hareket etmek gerekir. Bununla birlikte toplumun geneline hayır getirecek olan harcamalarda ve Allah yolunda infakta bulunurken israf kaygısına yer olmamalıdır.
Dünya nimetlerinden faydalanırken, aşırılığa kaçılmamalıdır. Helâl bile olsa bu mekruhtur, çünkü kibirlenmeye sebep olabilir. İsraf bugün dünyayı büyük sıkıntılara sevk eden bir felâket hâline gelmiştir. Bu problemin arka planında, israfı meşru gören bir kültüre mensubiyet veya israf sarhoşluğuna kapılmış bir hayat tarzı yatmaktadır. Bugün lüks sayılabilecek pek çok eşya artık zaruri ihtiyaç maddesi olarak telâkki edilmektedir. Öyle ki çağdaş yaşam tarzı, hayatımızı her alanda zorlaştırmış, adeta insanı helal çizgide yaşayamaz hâle getirmiştir. Gelir düzeyi ne olursa olsun bugün insanlar, ihtiyaç zannettikleri şeylerin peşinden yetişememektedirler. Günümüzde israfın boyutları yapılan istatistiklerle kolaylıkla anlaşılmaktadır. Dünya Gıda Örgütü istatistiklerine göre israf edilen veya kayba uğrayan gıda miktarı dünya gıda üretiminin üçte birini oluşturmaktadır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bir parça ekmeğin ne büyük bir hürmete layık olduğuna şöyle işaret buyurmuştur: “Ya Aişe! (Ekmek) Değerli(dir), ona karşı saygı göster. Zira ekmek, hangi toplumdan nefret etmişse (kaçırılmış) katiyyen bir daha onlara geri dönmemiştir.” (İbn Mace)
İsrafın zararları çok açık bir biçimde ayet ve hadislerde izah edilmektedir. İsraf kültürünün bir hastalık gibi fertleri sarmasıyla, nefsinin isteklerine boyun eğmiş ve sadece tüketerek yaşamaya alışmış insanların sayısı giderek artmaktadır. İsraf ve aşırı tüketim sadece o kişiye değil, aynı zamanda cemiyete de ciddi darbeler vurmakta, içtimaî hayattaki yaralar gittikçe büyümektedir. Yüz milyonlarca insanın açlık ve sefalet içinde bulunduğu dünyamızda israf edilen her bir değerden mesul olduğumuz açıktır. Bir Müslüman olarak “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” mealindeki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin uyarısını bilmek ve buna rağmen israf ve tüketim çılgınlığına devam etmek son derece vahim bir durumdur.
İsraf ve aşırı tüketim, bize fayda ve mutluluk getirdiğini zannettiğimiz zararlı bir alışkanlıktır. Tüketerek mutlu olma alışkanlığı, bir nevi kişinin kendi kendini imha etme sürecidir. Hiçbir tüketim malzemesinin insanı uzun süreli mutlu etmediği ortadadır. Zira tüketim daha fazla harcamayı, daha fazla harcama ise lüks ve israfı beraberinde getirmektedir. İnsanlar tüketerek mutlu olma yolunu seçtiklerinde çıkmaz sokağa girerler. Tüketimde aşırıya gitmek kişiyi zamanla mutsuzluğa ve sefalete sürükler.
İnsanın bitmek tükenmek bilmeyen bu tüketim ve harcama arzusunu beşerî hiçbir zenginliğin karşılayamayacağı muhakkaktır. Dolayısıyla her anne babanın kendi içinde bulunduğu bu menfi davranışı fark etmesi ve çoluk çocuğuna güzel örnek olması gerekir. İsraf içinde yaşayan kişiler, belli bir süre sonra hayatlarındaki bereketi kaybettiklerini fark ederler. İsraf toplumdaki dengeyi bozmakta, önce cemiyeti oluşturan fertler fakirlik ve yoksulluk içine düşmekte, ardından da o fertlerin oluşturduğu milletler ve devletler iflâs etmektedir.
İsraf, kaynakların heba edilmesi ve kâinattaki muhteşem ilahî dengenin bozulmasına sebep olmaktadır. Çöpe atılan her nimetin nasıl bir emek ve kaynak kaybına yol açtığı, o nimetin elimize ulaşıncaya kadar geçirdiği safhalar göz önüne alındığında daha yakından fark edilecektir. Bugün aşırı tüketim ve israfın neticesinde “kullan at” mantığı moda hâline gelmiştir.
İsraf; kanaatsizliğe, hayattan sürekli şikâyet etmeye, hırsa, riyaya ve ihlâssızlığa sebep olmaktadır. Bugünün insanları, ölçüsüz ve dengesiz harcamada bulunmak, kendisine bahşedilen nimetleri bilinçsizce tüketmek, ömrünün hesabını vermeyecekmişçesine beyhude geçirmek yerine; bütün ihtiyaçlarını zaruret çizgisine göre ele almaya gayret etmelidir. Böylesine bir hayat anlayışı, günümüz dünyasında yaşamakta olduğumuz pek çok sıkıntıları çözüme kavuşturacaktır.