Nimet Farkındalığı Eğitimi

Nimet Farkındalığı Eğitimi

Rabbimize hamdederek, O’nun nimetlerine karşılık aczimizi itiraf ederek ve O’nun nimetlerinin pratik manadaki şükrünü eda edemeyişimizin ezikliğini dile getirerek başlayalım. Zira bütün benliğimizi ve bütün varlığımızı O’na hamd etmeye adasak yine de nimetlerinin hakkını vermekten aciz olduğumuzu itiraf etmek bizim için son çıkış noktasıdır.

Efendimiz aleyhisselamın hayatını incelediğimizde O’nun, mescitte sadece insanlara vaaz veren bir Peygamber görünümünden uzak olduğuna ve hayatın içinde aktif bir pozisyonda yer aldığına şahitlik ederiz. Efendimiz aleyhisselamın hayatının her bir karesi veyahut O’nunla bir şekilde bağlantılı olan her bir anekdot, bizim için değerli bir bilgi olmanın ötesinde peşine takılmamız gereken bir örnekliği, hayat seyrimiz içerisinde bize ilham kaynağı olacak bir duruşu, Müslüman şahsiyetimize kıvam kazandıracak bir ayrıntıyı ihtiva etmektedir aslında. Bu bağlamda birisi Efendimiz aleyhisselamın başrolde olduğu, diğeri de bir yönüyle O’nunla bağlantılı olan iki farklı kareyi gündemlerinize taşımak istiyorum.

Hepimizin ajandalarımıza, zihinlerimize ve yüreklerimize nakşetmemiz gereken bir rivayeti İbn Abbas r anhüma rivayet ediyor.(konumuzla ilgisi açısından rivayetin sadece ikinci bölümünü naklediyoruz) İbn Abbas r anhüma diyor ki; “Bir gün Peygamber aleyhisselamın terkisinde bulunuyordum. Bana ‘yavrucuğum sana bir takım kurallar öğreteyim.’dedi ve şöyle buyurdu: “Allah’ın emir ve yasaklarını gözet, O’nu önünde (yardımcın olarak) bulursun. Bolluk içindeyken emirlerine bağlı kalmakla sen Allah’ı tanı ki O da darlığa düşünce (kurtarmak suretiyle) seni tanısın. Bil ki senin hakkında yazılmamış olan bir şey sana gelmez. Sana takdir edilende seni atlayıp başkasına gitmez. Bil ki zafer sabırla, sevinç üzüntüyle, kolaylıkta zorlukla beraberdir. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, 1, 307) Bu rivayette konumuzla direk bağlantılı olan cümle şu: Sen bolluk içindeyken Allah’ı tanı ki dara düştüğünde Allah’ta seni tanısın.

Efendimiz aleyhisselamın daha çocuk yaştaki İbn Abbas’a söylediği bu cümle ile aslında nimet farkındalığı eğitimine dair bir ipucu yakalıyoruz. Ona rahat ortamların diri adamı olmayı öğütlüyor. Nimetin farkına varıp hakkını verme noktasında ona bir irade aşısı yapıyor adeta. Rahat şartlarda kavi bir mümin olmanın zor günlerde Allah’ın yardımı gibi muhteşem bir sonucu beraberinde getireceğini müjdeliyor. Aman ha yavrum, her cihetten yani hem maddi hem manevi  nimetlere gark olduğun bir ortamda o nimetleri davana hizmet ettirme gayretinde olasın, nimetler Allah’ın adını daha gür haykırmana bir vesile olsun, rahatlık ortamında ahiretin dehşetli ahvalini her an gözünün önünde tutasın ki daraldığın zamanlarda, hayatın keskin virajlarına girdiğinde, şeytanın ayağını kaydıracağı zeminlerde Allah’ın rahmet eli imdadına yetişsin.

Ne dersiniz Efendimiz aleyhisselamın çocuk yaştaki İbn Abbas’a olan bu hitabının hangi karesinde yer alıyoruz? Rahat ortamların nimet şımarığı görünümünden sıyrılarak, nimetlerin farkındalığını yakalayıp hareket planında ürün ortaya koyma gayretine hicret etmek bugün yapmamız gerekenler listesinin herhalde baş taraflarında yer almaktadır. Bu hususta Allah’ın yardımını diliyor ve takatimizi aşan noktalarda yine O’nun rahmetine sığınıyoruz.

Diğer rivayetimiz Enes’ten r anh bize naklediliyor. Rasulullah aleyhisselamın vefatından sonra Ebubekir r anh Ömer’e r anh: “Kalk Ümmü Eymen r anhaya gidelim. Rasulullah aleyhisselamın yaptığı gibi biz de onu ziyaret edelim.” dedi. Yanına vardıklarında Ümmü Eymen ağladı. Onlar, “Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki nimetin Allah Rasulü için daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun?” dediler. Ümmü Eymen, “Ben onun için ağlamıyorum. Ben Allah katındaki nimetlerin Peygamber aleyhisselam için daha hayırlı olduğunu elbette biliyorum. Ben vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum.” dedi. Ebubekir ve Ömer’i de radıyallahu anhüma duygulandırdı. Ümmü Eymen ile onlar da ağlamaya başladılar. (Müslim, Fezailu’sahabe 103)

Vahiy nimetinin varkındalığını hissetmek, vahye özlem duymak, onu semanın en şerefli ikramı olarak görmek ne büyük bir nimettir. Ümmü Eymen annemizin bu basiretli bakışı, bizler için çok önemli bir dikkat noktası olsa gerektir. Zira o, vahyin sıcaklığını iliklerine kadar hissetmiş, bu büyük nimetin farkındalığını bütün benliği ile yaşamış olmalı ki vahyin hayat veren ikliminin, Rasulullah’ın vefatı ile kesilmesi onu ciddi anlamda sarsmış, göyaşları da buna şahitlik etmiştir. Ümmü Eymen annemizi göyaşlarına boğan bu ayrılığın bizdeki tezahürü nedir acaba? Dünyevileşmenin soğukluğunun vahyin sıcaklığına galip geldiği bir ortam bizleri de gözyaşlarına boğmalı değil midir? Yoğun gündemlerimizden vahyin sesine kulak veremiyor oluşumuz bizde en azından bir burukluk meydana getiriyor mu? Ümmü Eymen annemizin bu muhteşem farkındalığından nasiptar olmak ve vahiyle beraberliğimizi bu istikamette devam ettirebilmek duasıyla…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.