Nedirden Niçine: Eğitim Olgusuna Genel Bir Bakış

Evde, okulda, işyerinde, cadde ve sokakta, her yerde ve yaşam boyu devam eden kültürleme süreci olarak değerlendirilen eğitim, birey ve toplum açısından önemi sıklıkla vurgulanan bir anlam ve değer dünyasını barındırır. Bu nedenle eğitimin doğru tanımlanması, doğru bir zemin üzerine oturtularak doğru bir çerçevede ele alınması büyük önem arz eder. Zira yanlış tanımlama yanlış yorumlamayı, yanlış yorumlama ise yanlış stratejilerle insan ve toplum açısından bu denli önemli ve zorunlu olan sürecin yanlış bir mecrada ilerlemesini, dolayısıyla da fayda beklenirken zararlı bir sürece dönüşmesini beraberinde getirebilir.
Çok özel ve özgün anlam-değer dünyasını içeren eğitim olgusunu doğru tanımlama, zeminlendirme ve çerçevelendirme, ancak doğru soruların sorulması ve doğru cevapların verilmesi ile mümkündür. Tarih boyunca nice Peygamberlerin, filozofların, düşünür, yazar ve bilim insanlarının çabalarının, doğru sorular sormak ve cevaplar üretmek üzerine olduğu söylenebilir. Nedir, niçin, nerede, nasıl, ne ile, ne zaman, ne kadar süre ile, nereye gibi sorular ve bunlara verilecek cevaplar kişilere, gruplara, inanç ya da ideolojilere göre farklılıklar göstermiştir.
Bu sorulara verilen cevaplardaki farklılıklar, farklı eğitim tanımlama ve çerçevelendirmeleri beraberinde getirir. Böylelikle de eğitimin, kimi zaman huzur ve mutluluğa, kimi zaman ise kaos, zulüm ya da huzursuzluğa kaynaklık ettiği söylenebilir. Elbette huzursuzluk, kaos ya da mutsuzluk üretmek üzere bir eğitim tanımlaması ya da düzenlemesi yapıldığını söylemek doğru değildir. Ancak huzur ve mutluluğun nerede görüldüğüne ilişkin inanç, kabul ya da öngörüler, eğitim kavramını tanımı, amacı, işlevi ya da süreci ile ilgili tercihlerde bulunurken belirleyici olduğu göz ardı edilmemelidir.
İfade edilen bu sorulardan karakteristik ve daha belirleyici olan üç soru, “nedir”, “niçin” ve “nasıl” soruları olarak özetlenebilir. Bunlardan “nedir” sorusu, karakteristik ve öne çıkarılması gereken özelliklerin tespit edilmesini; “niçin” sorusu niyet, hedef ve yönelişin netleştirilmesini; nasıl sorusu ise sürecin doğru işletilmesindeki ilkelerin belirginleştirilmesini gerektirir. Her bir soru için sayfalar dolusu açıklama yapılması gerekse de bu yazının kapsamı ve sınırlıkları dikkate alınarak kısa bazı görülen tespitlerde bulunulması yerinde olacaktır.
“Nedir” sorusu, tanımlamaya dönüklüğü barındırır. Karakterize ettiği düşünülen ve varlık, olay ya da süreçleri, benzerlerinden ayıran özellikler vurgulanır. Herhangi bir varlık, olay ya da süreci tanımlarken iki karakteristik öne çıkar: Betimleyicilik ve işlevcilik. Başka bir ifade ile tanımları, betimlemeye odaklanan tanımlar ve işleve odaklanan tanımlar olmak üzere iki gruba ayırmak mümkündür. Betimlemeye odaklanan tanımlamalar var olanı tasvir etmekle yetinir ve statikliği barındırır. “İnsan, akıl, irade ve değer sahibi bir varlıktır” tanımlamasında olduğu gibi. İşleve odaklanan tanımlar ise varlığa bir hedef belirler ve hedef açısından değer yükleyicidir, dinamikliği içerir. “İnsan, akıl ve iradesine bağlı olarak sorumluluklarını yerine getirmesi gereken; yerine getirdiği ölçüde insan olma vasfını kazanabilecek olan bir varlıktır” gibi.
Bu çerçevede eğitim kavramına ilişkin de süreci betimleyici, ama bunun ötesine geçerek işlevini belirginleştirici bir tanımlamanın yapılması; bu tanım çerçevesinde de bireylerin eğitimden beklentileri ve eğitimcilerin eğitim yoluyla ne yapmaları gerektiği ile ilgili işlevin vurgulandığı bir ifadelendirmeye gidilmelidir. Buna göre eğitim, bireyin zihin, duygu, beden ve ruh dünyasını etkileyerek kültürleme yoluyla davranışlarında değişimin sağlanması süreci olarak tanımlanabilir. Davranışlarımızın ardında bilgi/zihin, duygu/kalp-gönül, hareket/beden ve estetik/ruhsal durum olduğu düşünüldüğünde eğitimin, bu boyutlarda bir takım değişikliklerin meydana gelmesi süreci ya da bu süreçteki iş ve işlemler dizgesini ifade ettiği söylenebilir. Bu tanımlamadaki işlemler dizgesi nasıllık, davranış değişmesi ise niçinlik ile ilgilidir. Nasıllık betimleyiciliği, statükoyu ve anlamı; niçinlik ise işlevselliği, dinamizmi ve anlamlılığı (önemi/değeri) ifade eder. Buna göre “eğitim” kavram ya da olgusuna ilişkin anlam ve değer dünyasının bütünlük içerisinde ele alındığı bir tanımlamanın, diğer sorulara da doğru cevaplar üretebilmek için doğru bir zemin oluşturacağı söylenebilir.
Eğitimin niçin yapılacağı sorusu, genel anlamda “belirlenmiş bir takım özelliklere sahip bireyler yetiştirmek ya da bireyleri bu özelliklerle donatmak için yapılır” şeklinde cevaplanabilir. Burada önemli sorun, bu özellik listesinin kapsamın ne olduğu ya da kim tarafından ne şekilde belirlendiğidir. Başka bir ifade ile “eğitim, nasıl bir insan modeli ortaya konulmak üzere yapılmalı ya da bu nasıllığı belirleyen özellikler hangi referansa dayanıp kimler tarafından belirlenmelidir?” sorusuna verilecek cevaplar, tarih boyunca insan ve ideolojilere, ihtiyaç ve kültürlere, birey ya da toplumlara göre farklılaşmıştır. Bu soruya verilecek cevap kapsamında hümanist, kapitalist, materyalist, pozitivist, dindar vb. kavramlarla eğitim süreçlerine hem bir niçinlik hem de nasıllık özelliği kazandırılmıştır.
Buna göre hem eğitilen hem de eğitilen konumunda birey, toplum, ülke/devlet olarak bizlerin kendi felsefemizi, inancımızı ya da kültürümüzü referans alarak bazı özellikler listesi üretmemiz; bir kurum ve süreç olarak eğitime bu özelliklerin bireylere ve topluma kazandırılması görevini/işlevini yüklememiz gerektiğinin farkında olmalıyız. Başka bir ifade ile eğitim kavramına ilişkin tanımı ve özellikle de bireylere kazandırılmak istenen özellikler listesini kimler (birey, ideoloji, inanç vb) belirlemişse eğitime, sürece ya da sisteme onların hâkim olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Bu nedenle “Eğitim niçin yapılır” ya da “niçin eğitim yapılmalıdır” sorusuna yönelmek, üzerinde derinliğine düşünmek ve doğru cevaplar üretebilmek önemlidir. Zira bir şeyin önemi ya da değeri, ne olduğunun ötesinde neye yöneldiği, ne işe yaradığı (işlevi); daha öz ifade ile niçin yapıldığı ile ilgilidir. Eğitim sürecine anlam ve değer katan yönü, onun hedefi ya da hizmet ettiği ana gaye ile ilgili yönüdür. Nihayetinde bu durum, eğitimin bir amaç mı yoksa araç mı olduğu sorusunun da cevabını içerir. O halde eğitimcilerimizin, eğitim süreci boyunca “niçin eğitim” yaptığını aklında tutması; bu soruya verdiği cevap (amacı), süreç boyunca yapacağı bütün tercihlerde belirleyici olmasına özel gayret göstermelidir.
Eğitimin kendine özgü bir amacı (işlevi) olmakla birlikte bu amaç, temel amaç için bir aracı amaç özelliği taşır. Başka bir ifade ile bireyin zihin, duygu, beden ve ruh âleminde değişim oluşturarak onun insanlaşma sürecinde mesafe kat ederek gelişmesi, kâmil (mükemmel) insan olma vasfını kazanması/kazandırılması amaçlanmaktadır. Temel amaç, bireyi önce insanlaştırmak, sonra da insan-ı kâmil (mükemmel insan) statüsüne çıkarmaktır. Tarih boyunca farklı eğitim kavramı tanımlaması ve düzenlemelerinin temelinde de “mükemmel insan” tanımlamalarındaki farklılıkların yattığı özellikle belirtilmelidir. Mükemmel insanı, farklı inanç ve ideolojiler farklı tanımlamış ya da farklı betimlemelerde bulunmuşlardır. Hümanist, kapitalist, sosyalist, pragmatist, dindar, Müslüman, muhafazakâr gibi kavramların yanına “insan” kavramı eklenerek yapılan hedef insan tipleri, mükemmel insan olarak nitelenmiş ve eğitime, bu mükemmel insanı yetiştirme işlevi yüklenmiştir. Buna göre biz eğitimcilerin de eğitim süreçleri ile yetiştirmeyi amaçladığımız insan tipini net olarak tanımlamamız; bu tanıma göre de eğitim çalışmalarımıza içerik kazandırmamızın önemli olduğu ifade edilmelidir.
Bu durum, eğitim iş ya da süreçlerinin insan-ı kâmil yetiştirebildiği kadar işlevini etkin ve amaca uygun yerine getirebildiği; beşer olarak doğan bireyin insanlaşmasına ve insan-ı kâmil haline gelmesine katkı sunduğu ölçüde başarılı olduğu şeklinde yorumlanabilir. Bu başarı tanımı, eğitim süreç ya da uygulamalarının başarısını ifade etmektedir. Eğitilen insanın başarısı ise, mükemmel insanın sahip olması gereken vasıflara sahip olabilme konusunda aldığı mesafe (gelişim) ile ilişkili olarak açıklanabilir. Bireyler, kendilerine sunulan eğitim hizmeti/çalışması sonunda kendi kapasitesi (akıl, yetenek, bedensel uygunluk vb) ölçüsünde, yaş ve gelişim dönemine uygun olarak kâmil insan tanımlamasına oturabildiği ölçüde başarılı olarak nitelenir/nitelenmelidir.
Bununla birlikte başarının bir sonuç olduğu; sonucu hazırlayanın ise süreç olduğu özellikle belirtilmelidir. Buna göre gerek öğrenen ve öğreten bireyler gerekse uygulanan sistem/program/uygulamalar açısından başarının, amaca uygunluk ve gayret ile birlikte formüle edilmesi gerektiği belirtilmelidir. Niyet/amaç ve gayretin etkin birleşimi/örtüşmesi, başarı için en temel ölçüt olarak nitelenmeli; belirgin bir amaç doğrultusunda yapılabilecek gayretin gösterilmesi ile birlikte ulaşılan seviyenin başarı sınırı olarak kabul edilmelidir.
Bu çerçevede biz eğitimcilerin, eğitime nasıl bir anlam ve önem yüklediğimizi; hangi kaynaktan beslenen bir eğitim amaç, anlayış, içerik ve sürecine göre tercihlerimizi belirlediğimizi; hedeflediğimiz insan özelliklerini kazandırabilme konusunda ne kadar mesafe alabildiğimizi dikkatle ve sürekli olarak gözden geçirmemiz (tesbit); bu tespitlere dayalı olarak da yine dikkatle ve sürekli olarak iyileştirme (tashih) gayreti içerisinde olmamız gerektiği unutulmamalıdır.