Muzaffer Yalçın ile Mülakaat

“Tavsiyem, itaat toplumunun oluşmasına hizmet edecek bir anlayış ve düstura kavuşmaktır.”
İLKADIM : Kendinizi tanıtır mısınız? Ve çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: Teşekkür ediyorum. Elbette.
Kırıkkale’de doğdum. Ortaokul, lise tahsilini İmam-Hatip Lisesinde bitirdikten sonra İlahiyat Fakültesini Konya Selçuk Üniversitesi’nde okumak nasip oldu. Burada değerli hocalarımızın nezaretinde güzel tahsil yıllarım geçti. 14 yıla yakın İmam-Hatip Lisesinde ve çeşitli okullarda görev yaptım. Tasavvuf ilmine dair ise, Cenâb-ı Mevlâmız, Rahmetli Büyüğüm Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) Hazretlerinin gönül pınarından kanmayı lütfetti, hamdolsun. Mekânı Cennet, derecesi âlî olsun, Rabbim şefaatlerinden mahrum kılmasın.
Hâlen de, Rahmetli Büyüğüm Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) tarafından kurulan, Farukiye Zahiri ve Batıni İlim Araştırma, Yayma ve Yardımlaşma Vakfımızın Yönetim Kurulu Başkanı olarak çeşitli hizmet alanlarında gayretlerimiz sürüyor.
Vakfımız, isminden de anlaşıldığı gibi ilmî çalışmalara önem veren ve bu hususta birçok hizmete öncülük eden bir vakıftır. Bu çalışmalarımız sadece vakıf çerçevesiyle de sınırlı kalmamış, vakfımızın hizmetlerinden ilhamla kurulmuş derneklerimiz yurdumuzun birçok köşesinde gerek ilmî, sosyal, kültürel ve gerekse de ahlâkî değerlerin korunmasına yönelik hizmetlerini devam ettirmektedirler.
İlmî hizmetlerimizden birisi, temel İslâm ilimlerine dair yayınlamaya muvaffak olduğumuz telif ve tercüme eserlerin yanı sıra, 2004 Nisan’ında yayın hayatına başlattığımız aylık olarak yayınlanan Özlenen Rehber ilim, kültür, fikir ve ahlâk dergisidir. Burada düzenli olarak ilmî-tasavvufî içerikli makalelerimiz başyazı olarak yayınlanmaktadır. Ancak öncelikli ve en ziyade önemsediğimiz hizmet alanımız; eğitimdir. İman cüzlerimizin üzerinin küllendiği, itaat ve hakiki sevgiden mahrum imanların cılızlaştığı, ahlâk-ı hamîdenin taliplerinin azaldığı günümüzde bir çerâg olsun inancıyla mutat haftalık sohbetlerimiz devam etmektedir.
Aynı zamanda ekonomik sıkıntı içerisinde bulunup ailesinden yeterli destek alamayan, bununla birlikte ilme iştiyak duyan birçok öğrencinin yurt içi ve yurt dışındaki eğitim-öğretimlerine katkıda bulunuyoruz.
Bizlere bu hizmetleri lütfeden Rabbimize nihayetsiz hamd-ü senâlar, O’nun Sevgili Habîbine sallallahu aleyhi ve sellem, Âline ve Ashâbına (r.anhüm) en ekmel salât ve selâmlar olsun.
İLKADIM : İslam’ı insanımızın gündemine taşımak için hangi metotları uygulamalıyız?
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: Evet, Müslüman bir toplum için esef verici bir soru… Bu noktada ne kadar büyük bir zafiyet içerisindeyiz ki Müslümanlara İslâm’ı yeniden anlatmak zorunluluğu ortaya çıkmıştır…
Asıl sorun, insanımızın İslam’a olan ihtiyacını bilmemesi; Cenâb-ı Hakk ile kul ilişkisinin zayıflaması ve kopmasıdır. İlk etapta insanımızın dine, İslam’a, Kur’an’a, Rasûlullah’a olan ihtiyaçlarının idrak edilmesi ve bu idrake yönelik metotların oluşturulması lazım. Çünkü dînî anlamda hiçbir bağlantısı olmayana karşı uygulanacak metot ile belli bir seviyede ilmî vukûfiyeti olan kişiye karşı uygulanacak metot farklıdır.
Evet, ilk olarak insanımıza, İslam’ı yaşamaya olan muhtaçlığını hatırlatmak lazım. Hayat tarzını neye göre belirlediklerini göstererek, hakikate yönelmelerini sağlamak lazım. Bundan sonra ise, İslâm’ın öğretimi ve yaşanmasına ait metotlar gelmektedir ki zaten dinin temel usullerinde bunlar mevcuttur. Dinî tebliğ metotlarını uhdesinde en güzel şekilde toplayan İslam’ın mutlak tebliğcisi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizdir.
Rasûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem haber vermiştir ki; bir ümmetin ifsadı, iki zümrenin ifsadına bağlıdır. Bunlar âlimler ve toplumun başında olan insanlardır. İşte bu mefsedetin artması sebebiyledir ki, şu zamanda İslam’ı münferiden yaşamaya çalışmak çok zordur. Muhakkak model insana ihtiyaç vardır. Şu halde İslâm’ı insanımızın ruhuna yeniden taşımada takip edilecek en temel yol; Rasûlullah Efendimizin “varislerim” buyurarak zikretmiş olduğu, ümmetin hakiki âlimlerini, yani Rabbânî âlimleri yetiştirmektir. İlme, irfana çağıran; Kur’an’a, Hadis’e vukûfiyeti tam; ahlâk, amel ve istikameti kâmil olan bu insanlar, üzerlerine düşen yükümlülüğü en güzel şekilde yerine getirip, dünyanın kendilerini çevreleyen ve onları bu gayretten alıkoyacak olan işlerinden uzak, peygamberî davanın mümessilleri olarak hareket edeceklerdir. Bunların yapacağı ilk iş, müminlerin imanını zafiyete uğratan, imanın halâvetini gideren, hakikat nurunu söndüren bütün şerlerin önünü kapatmak olacaktır.
Şöyle misal verilirse daha iyi anlaşılır. Bir bahçeyi harap edecek dış tesirlerden kurtarabilmek için yapılacak iş, öncelikle o tesirlerin yolunu kapatmaktır. İman, müminin kalbinde yer bulup kuvvet kazandığına göre, kalbin istikametini bozan, Cenâb-ı Hakk’a olan sevgi ve itaatini öldüren ne varsa; onların yollarını kapatmak lazım. Öncelikle buradan başlamalı. Sevgisini tatmadığı, halâvetini yaşamadığı bir imanın gereklerine sarılmak bir insan için oldukça zordur. Önce bunu yaşaması lazım. Bu hususta haramların şiddetle terki, Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği hususlara kuvvetle tutunma, bu hususta Peygamber Efendimizi mutlak rehber edinme ve adına bidat dediğimiz dini bozan şeyleri terk etme, ana temel metotlar olarak muhafaza edilmeli ve çalışmalar da bunlara yönlendirilmelidir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bir hususu ashâbına öğretmek istediğinde, bizatihi tatbik ederek yaşamış ve onlara örnek olmuştur. Sahabe-i Kiram da, Peygamber Efendimize ait olan bir hususu bir başkasına öğreteceği zaman, örneğin abdesti öğretecekse önce kendisi abdest alıyor ve “İşte Peygamber Efendimiz böyle abdest alırdı” diyerek soru soran insana canlı olarak gösteriyordu. Bu, metot olarak daha çok etkilidir. Bu metotların yaygınlaştırılması noktasında günümüzün iletişim araçlarından da istifadeyi göz ardı etmemek gerekir. Fakat din, kalpten kalbe kuvvet bulur ve yayılır. Bu sebeple birebir gayretle İslam’ın kalplerde kuvvet bulması için çalışmak asıldır.
İLKADIM : Metotlarınız, temel ölçü ve hassasiyetleriniz nelerdir?
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: Cenâb-ı Hakk kendisine rahmet etsin ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize komşulukta en yakınlardan kılsın! Rahmetli Üstadım Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretleri İslam’ın hayatın her alanında yayılması ve yaşanması noktasında günümüz insanına yaşantısıyla örnek olmuş bir insandı. Rahmetli Üstadımın sohbetlerinden, ilmi araştırmalarından ve çeşitli konferans, makale, dergi ve kitaplarından istifademizin yanı sıra, özellikle yaşantısından alıştığımız hakikatler İslamî yapılanma ve şuurlanmamızda bize yol açmıştır. Bu yüzden bunu kendime bir metot olarak kabul ediyorum.
İslam’ın sadece, dergi ve makaleler, kitaplıklara sıkıştırılmış, rafları dolduran süslü kitaplar aracılığıyla yayılacağı kanaatinde değilim. Bütün bunların, hayatımıza tatbik etmek suretiyle muhafaza edilerek yayılacağı kanaatindeyim. Bütün çalışmalarımızın temelinde bunu prensip ediniyoruz.
Bununla beraber elbette ki TV programları, konferanslar gibi gerek görsel ve işitsel, gerekse de dergi, kitap gibi her türlü yayın araçlarından istifade ederek geniş kitlelere bu hayrın yayılması noktasındaki gayretlerden geri durmuyoruz. Ve durmamak gerektiği kanaatindeyim.
Ölçü ve hassasiyetlere gelince: Bizler dini şekillendirecek konumda değiliz, bizler dinimize itaat etmekle yükümlüyüz. Dinin Şârii Allah Teâlâ ve O’nun peygamberidir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ise insanlara karşı şefkat ve müsamahada hiç kimsenin kendisiyle kıyaslanamayacağı derecede rahmet peygamberidir. O yüzden, her yönüyle tamamlanmış ve kâmil olmuş bir dini bugün, insanları ısındırma adına, sınırları belirlenmiş hükümlerinde eksiltme veya şeklini değiştirmeye gitmek suretiyle tebliğ etmek, onu aslî mecrasından kaydırmak olur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, mescidin içerisine bevleden bir bedeviye müdahale etmek isteyenlere engel olmuş, “Bırakın, işini bitirsin, üzerine kum atın…” demiş. Sonrasında da mescid hakkında bilgisi olmayan bu insanı; Burası “Allah’a ibadet ve itaat edilen bir yerdir. Bu gibi şeyler buraya yapılmaz.” buyurarak bilgilendirmiş, bundan dolayı onu cezalandırmamıştır. Bugün ise biz, İslam’ı, ondan bîhaber insanlara değil, itaat etmek üzere iman eden ve ahirette hayatının hesabını vereceğini bilen müminlere anlatıyoruz. O yüzden dolayı da İslâm’ın aslına uymayan tebliğ anlayışı ve müsamahalar, çok çeşitli bidatlerin dine girmesine, Kur’an ve Peygamberimizle vazedilen İslamî hükümlerin değişmesine kapı açar. Bu da insanın ebedi hayatına mal olacak bir hatadır. Bu yüzden, bu gibi anlayışlardan uzak durmak gerekir. Eğer bu noktada bir müsamaha gösterilmesi gerekiyorsa ölçüsü yine Peygamber Efendimiz olmalı. Bunu, Peygamber Efendimizin örnekliğinden almak ve sınırlarını aşmamak suretiyle yapmak gerekir.
İLKADIM : Çalışmalarınızda öncelikleriniz ve hedefleriniz nelerdir?
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: Öncelik ve hedeflerimiz; Cenâb-ı Hakk’ın “Vemâ halaktü’l-cinne ve’l-inse illâ liya’abudûn” (Zâriyât, 51/56.) âyetinde ifade ettiği yaratılışımızın maksadı olan Cenâb-ı Hakk’a kulluk ve ibadettir, rızây-ı İlâhîdir. Çalışmalarımızı, bu kulluğu ortaya çıkartacak bir şekilde yönlendirmeye gayret ediyoruz.
Diğer bir cihetten ise çalışmalarımızın hedefi insandır, mümindir. İslamî şekillenmede temel kuvvet kaynağımız Kur’ân-ı Mübîn’dir, Peygamber Efendimizdir. Bunlar dinin ana kuvvet merkezleridir. Bu ana kuvvet merkezlerini canlı tutacak çalışmaların yapılması lazımdır. Bunun için de ilmî çalışmalarımızda günümüz insanına, müminine yol verecek, onların yanlış gidişatlarını doğru bir istikamete yönlendirecek, sözleriyle davranışlarıyla insanlara örnek olacak ilim sahibi kâmil insanların yetiştirilmesi, çalışmalarımızın önceliğini oluşturuyor. Bunların ortaya çıkması için de Kur’ân ve Hadis ilimlerine, bu ilimlerin elde edileceği mekânların hazırlanmasına ve bunlardan istifade edecek kişilerin istihdamına önem veriyoruz. Böylelikle toplum içerisinde diğer insanlara ışık tutacak, yol gösterecek kişi ve anlayışların kuvvet bulmasını arzu ediyoruz. Ve bunu gerekli kılacak bütün çalışma zeminlerini de hazırlamaya çalışıyoruz…
İLKADIM : İslam Dünyası’nın, ümmetin ve ülkemiz insanlarının genel anlamda problemleri nelerdir? Neler yapılabilir?
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Ümmetimin en hayırlısı, benim asrımdır. Sonra onların peşinden gelen (tabiîn)ler, sonra onların peşinden gelen (tebeu’t-tâbiîn)lerdir…” (Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe, 1) Merkezden uzaklaştıkça, Müslümanların kendi hüviyetlerinden kopması, onları şekillendiren, bir arada tutan inanç kuvvetlerinin zayıflaması, farklı mecralara kayması ümmet arasında zamanla dağınıklığa sebep olmuştur.
Çeşitli olumsuz etkilerin etkisiyle ümmet arasında kök salan bu dağınıklık sebebiyledir ki Müslümanların hedefleri, dünyaya ve âhirete bakış açıları değişmiştir. Tam anlamıyla İslâmî yaşantıdan; İslam’ın birleştirici, kuvvet verici, bir arada tutucu ve insanın problemlerini bertaraf edici tesirinden uzak bir hayat sahibi olmuşlardır. Bununla beraber imanları gereği bunun dışındaki yanlış mecralara da adapte olamamış, tamamıyla dünyaperest de olamamışlardır. Bu iki durum arasında kalınca, ortaya bugün gayri Müslimlerin şekillendirdiği, yönlendirdiği, onların planları altında paramparça hale gelen bir İslam dünyası ortaya çıkmıştır. Öyle ki ahlakî yozlaşma, cehalet, Peygamber Efendimizin yaşantısından uzaklaşma, haramlara karşı Müslümanların tavırlarındaki gevşeklik, haramlarla iç içe geçmiş olan bir hayat, dünyevîleşme, tesettürdeki zafiyet, ihtilat ve daha birçok yanlışlıkla müptelâ olmuş bir ümmet ortaya çıkmıştır.
Bilinmelidir ki saadet dolu bir hayat için İslam, insana dünya nimetleriyle müreffeh bir hayat değil, Allah’a ve Rasûlü’ne itaati sunuyor. Bugün ümmetin temel problemleri, ancak Allah’a ve Rasûlü’ne itaatteki eksikliklerini tamamlamayla çözülebilir. O zaman müreffeh, saadet dolu bir hayatın sahibi olurken, âhirette de mesrur olurlar.
Müminler bilmelilerdir ki; İslâm’ın gayrında hiçbir sistem, hiçbir ideoloji devamlılık arz etmemiştir; ama İslam, gelişinden kıyamete kadar bütün insanların sorunlarını çözmeyi vaat eden bir kuvvetle gelmiştir. O yüzden biz Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği böyle bir kuvvetten istifade edemeyince, geçici ve yanlış metotlara sarılarak çözüm arıyoruz. Bu ise bizim dini anlayışlardan ve Cenâb-ı Hakk’ın Peygamber Efendimizle bizlere lütfettiği engin genişlikten uzak olduğumuzun bir işaretidir.
İLKADIM : Cemaatlerin birbirlerine bakışlarında ve tavırlarında olması gerekenler nelerdir?
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: İnsanlar mizaç ve hilkat bakımından birbirinden farklıdır. Malumunuz Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali efendilerimiz, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme en yakın Sahabe-i Kiram efendilerimizdir; ama her biri birbirinden farklı mizaç ve hilkat taşımaktadır. İslam, bütün insanları içerisine alan bir bakışa, genişliğe sahiptir.
Bugün sosyal birer müessese olup “cemaatler” diye isim verdiğimiz topluluklar, aynı hedeflere yönelmiş, genelde mizaç ve hilkatleri birbirine uyumlu insanların bir inanış, bir metot etrafında toplanmalarıyla ortaya çıkmıştır. Elbette ki, İslam’ın bütün genişliğini kendi üzerlerinde toplamaları beklenemez. Fakat dinimiz müminleri birbirine kardeş kılmıştır.
Cenâb-ı Hakk Teâlâ Kur’ân-ı Mecîdi’nde: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin…” (Âl-i İmrân, 3/103) buyururken, Rasûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de ümmetine: “Birbirinizle hasetleşmeyiniz… Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz… Ey Allah’ın kulları, böylelikle kardeş olunuz..” (Müslim, Birr 32) şeklinde hitapta bulunmuştur. Bu sebepledir ki bulundukları yerlerde herkes kendi kadrince kulluk bilinci içerisinde İslam’a hizmet etmeye, toplumun çeşitli problemlerine, sorunlarına çözümler getirmeye gayret etmelidir.
Biz, bu gayretleri faydadan hali görmeden; karşıdaki insanın hatalarını düşmanlığa taşımadan; yaptıkları güzel işlerde onları teşvik etmenin; ortak olan hususlarda beraberce hareket etmenin, bir araya gelebilmenin; İslam’ın temel meselelerine aynı bakış açısından bakabilmenin ve ayrılığa düşmeden bir bütünlük oluşturabilmenin gerekliliğine inanıyoruz.
Taassuptan uzak bir anlayışa sahip olmak lazımdır. Hiçbir cemaat, İslam’ın fevkinde değildir. İslam, bütün cemaatlerin anlayış ve görüşlerinin fevkindedir. İslam’ın birleştiriciliği ve engin genişliği içerisinde herkes kendi kulvarında uhdesine düşen çalışmayı yapmalı; ama yeri geldiği zaman da İslam kardeşliği içerisinde bir arada hareket etme olgunluğunu ve güzelliğini de gösterebilmelidir. Ancak bu, İslam’ın meşru çizgilerini kendisine yol ve prensip edinmiş olmak şartına bağlıdır. Çünkü bir gayretin, bir çalışmanın fayda meydana getirmesi, ancak onun, dinimizin meşru kıldığı çizgiler dâhilinde olmasıyla mümkündür. Bunun dışında olursa, adı hizmet, gayret ve her ne olursa olsun, insanlara zarardan başka bir şey getirmez.
İLKADIM : Ümmetin günümüzde sizce en önemli sıkıntısı nedir?
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: İmanların zayıflamış olmasıdır. İman zayıflayınca, iman menşeli bütün güzellikler de bir bir kaybolmaya başlar, imana muhalif kötülüklerse hayat bulup çoğalır. Zayıflayan bu imanları Allah’a ve Rasûlüne mutlak itaat ve sevgiyle yeniden kuvvetlendirecek hayırlı hizmetlere tutunmak gereklidir.
Bir diğer husus da, ümmetin yeteri derecede Rabbanî âlimler yetiştirememiş olmasıdır. Bunlar olacak ki peşinden gidilebilsin. Ümmetin, itaat edeceği muhkem insanları yetiştirmesi lazım. Bu olmayınca dağınıklık oluyor. Ehil olan olmayan herkesin konuşup fetva verdiği, nefsine ram olmuş insanların da kendi düşüncesine uygun fetva verecek hocaları aradığı bir zamandayız. İmanı var, inandım diyor; ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin getirdiklerine kâmilen bir itaat yok; sürekli olarak nefsine ve hevasına uygun çıkar yollar aramak gayretiyse çok.
İşte bu nedenle, genel anlamda bütün insanları kendi meşreplerinin fevkinde bir araya getirecek olan yüksek bir anlayış gerekiyor.
İLKADIM : Ümmet bilincini oluşturmak için teklifleriniz nelerdir?
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: Ümmetin günümüzde en önemli sıkıntıları arasında, ümmet olduğunun ve kimin ümmeti olduğunun bilincinden uzak oluşunu da sayabiliriz.
Ümmet bilinci günümüzde çok zayıfladı. Peki, ümmet bilinci etrafında bizleri toparlayacak kuvvet nerede? Bu bilinci nasıl bulacağız? Bu kuvvet Peygamber Efendimize tutunmadadır. Rasûlullah Efendimize tabi olunmuyorsa ümmet bilinci nasıl oluşacak? Fikir bazında kalmakla bir şey olmaz. Peygamberine itaat etmeyen bir insan topluluğunun bulunduğu yerde ümmet bilinci olmaz. Bütün hedefini, hayatını Peygamberine itaate bağlamış; ahlâkında, dünyaya bakış açısında, ibadetinde ve en önemlisi Cenâb-ı Hakk’a kullukta Peygamber Efendimizi kendisine mutlak rehber edinen bir toplum olacak ki, ümmet bilinci oluşsun.
İLKADIM : Sizin eklemek istedikleriniz varsa alabilir miyiz?
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: Gayretlerinden dolayı İlkadım Dergisi’ne teşekkür ediyorum. Dergimizin ulaştığı tüm kardeşlerimize de selâmlarımı iletiyorum.
İtaat toplumunun oluşmasına hizmet edecek; hem ilmî, hem amelî, hem de ahlakî alanda itaat toplumunu oluşturacak düsturları kendisinde cem edecek bir anlayışa yönelmelerini tavsiye ediyorum. Tavsiyeden de öte arzu ediyorum. Bütün bunların oluşması için de; doğru bir itikad, sâlih amel, güzel ahlâk ve dini Allah’a has kılan bir ihlâsa ihtiyaç vardır. Yapılan bütün işlerin bu çerçeveyle muhafaza edilmesi noktasında bütün kardeşlerimizi Allah için gayret etmeye ve var olan gayretlerini artırmaya davet ediyorum.
Ve’s-selâmü alâ men ittebea’l-Hüdâ, ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn…
İLKADIM : Çok çok teşekkür eder çalışmalarınızda bereket ve muvaffakiyetler dileriz.
MUZAFFER YALÇIN HOCAEFENDİ: Ben teşekkür ederim, Rabbim razı olsun.