Mütrefler Türetmek

Zihinlerimizdeki sabitelerin yavaş yavaş yerlerinden kaymaya başladığı son dönemlerde, Kur’an’ın kavramlarını ya unutur olduk veya ifade ettikleri anlamları zihnimizden kovmaya yeltenir hale geldik. Olan biteni, Kurânî kavramlarla ilişkisini düşünmeden algılamaya çabalıyoruz. Tabi ki sonuç anlayamamak oluyor. Bu bağlamda toplum katmanlarını, özellikle şirk toplumunun yapısını ifade eden ve her nedense gündemimizde olmayan birçok kavramdan ikisi de ‘Mele’ ve ‘Mütref’ kavramlarıdır. İctimai değişimlerin ana muharrikleri konumunda bulunan öncü kişiliklerin hususiyetlerini anlatan bu kavramlardan sadece ‘mütref’ kavramının izdüşümlerini beraberce anlamaya gayret edeceğiz.
Mütraf kelimesinin Kur’an’ın arz ettiği önemli kavramlardan birisi olduğu konusu izahtan varestedir. Kavramın, çizgilerini belirlediği kişilikler bakımından toplumumuz son zamanlarda oldukça bariz örnekler üretmeye başlamıştır. Kur’an’ın bu kelime ile eleştirdiği çevreler (daha ziyade şirk toplulukları) dışında yeni yeni muhatapların türemesi nedeni ile bu kelime üzerinde durmamız kaçınılmazdır.
Kaynaklardaki belirtilenleri dikkate aldığımızda diyebiliriz ki, mütref kelimesinin oldukça zengin bir muhtevası vardır. Tarifinden yola çıkarak kavramın işaret ettiği kişilikleri zihnimizde tasavvur etmeye çabalarsak, nimet ve zenginlik nedeni ile şımarıp, şehvetlerine dalmış, zorba ve her istediğini yapmak için gözünü karartmış; üstelik aslında hiç bir kutsalı olmayan tiplerin, suretleri canlanacaktır.
Bu kavram toplumsal değişmelere neden olan kişiliklerin kimi özelliklerini de yansıtmaktadır. İsra Sûresi’nin 16. âyetinde bu vurgu apaçık ortadadır. Ayette ifade edilmekte olan hakikat, düzgün ve huzurlu toplumların nimet sebebi ile şımarmış kişilikler tarafından kötüye doğru bir dönüşüme zorlanabilecekleri gerçeğidir. Bu gerçeğin açılımı ise, sosyal değişimlerin anlık olmaması, tersine büyük oranda öncüler (liderler, zenginler, sanatçılar veya bir vesile ile toplumun önünde olanlar, yani mütrefler) tarafından gerçekleştirilmesidir.
Değişimler tabandan değil, genellikle tavandan başlatılır. Bozulma ya da iyiye doğru değişim büyük oranda zayıf ve yoksul insanların start vereceği bir vakıa değildir.
Tanzimat’tan bu yana, bu millet değişim uzmanı olmuştur. Bu değişimlerin kahır ekseriyeti yönetim üst kademesi ve mütref diyebileceğimiz varlıklı kişiler vasıtası ile filiyata geçirilmiştir. Dahası, yakın tarihimizin son değişim tecrübesi ile yöneticilerin hangi devrimleri, hangi kanunları bir gecede uygulamaya koymak için düğmeye bastıklarını en iyi biz biliriz. Lakin her bir şeyin bir alt yapısı olmak durumundadır. İşte mütref kavramının belirttiği kimi özellikler bu alt yapıyı oluşturma gücüne de sahiptir.
Kavramın tanımında öne çıkan temel özelliklerden olan, nimetler nedeni ile şımarma, azma ve şehvetlerin artması, tam da günümüzde belirmeye başlayan sosyo-psikolojik hastalıklar arasındadır. Mütref kavramı, bir iskelete benzetilirse, nimetler nedeni ile şımarma ve azgınlığın ana gövdenin büyük bir kısmını yansıtmakta olduğu anlaşılacaktır.
Mütref olmakla tavsif edilen insanlar ellerindeki değiştirebilme ve yönetme erkini sermaye ve kendilerini diğerlerinden üstün kılacak diğer güçlerden alırlar. Özellikle servet, mütrefin en önemli gücü konumundadır, hatta olmazsa olmazıdır. Ancak servet sadece insan kümelerini değiştirmeye yarayan masum bir güç değildir.
Aşırı ölçülerde nimet sahibi olanlar, refahın verdiği gevşeklik ve Ahiret’i unutmanın sonucu her türlü ahlâksızlığı işlemeğe başlar; Seyyid Kutub’un deyişi ile söyleyecek olursak, “Taşkın bir servet vücuddaki fazla enerji gibidir; onu bir yere kanalize etmek kaçınılmazdır. Bu servet bazen kalbi fesada uğratan, bedeni yok eden bir lüks halini, bazen de şehvetler halini alır. Büyük servet sahibini taşan servetini harcayacak yer aramaktan başka bir şey ilgilendirmez..” Bu tasarrufların arasında servetin değiştirme ve kendine benzetme gibi etkinlikler için kullanılması da belli başlı uygulama konuları arasındadır.
Son dönemlerde belki de hiç bir mahfilin ya da kurumun bir projesi olmadan bir takım mütreflerimizin ortaya çıkmaya başladığında şüphe yoktur. Siz bunlara “abdestli kapitalistler” deyin, biz “şımarmış zengin dindarlar” diyelim, sonuç mütrefe gider. Bu da gösteriyor ki insan vahiyden kopmaya başladığında onu yoldan çıkartacak mücessem veya soyut düşmanlara gerek yoktur. Yapısındaki kimi temayüller, iyi olmayana doğru değişmesi için yeter de artar bile.
Mütref kelimesinin, günah işlemekte ısrar etmek, ahireti inkâr etmek, yalan söylemek, sapık, fasık gibi anlamlarını bir kenara koymak durumundayız. İslâm’ın hoş görmediği bu vasıfları hiç bir müslüman zaten üzerine almak istemez. Öyleyse, müslümanlarda da görülme sıklığı artmaya başlayan diğer muhtevaya dikkat çekmek zorundayız.
Bu gerçeği aklımızın bir köşesinde tutarak müslümanlar arasında da mütrefler türemesinin ana nedenlerini ele almaya gayret edelim.
Sermaye biriktirme hastalığı mütref tiplerin türemesine neden olan saiklerden ilkidir. Kur’an ve sünnetin dünyaya, mala mülke râm olmayı münker olarak niteleyen muhkem hükümleri olmasına rağmen, son dönemlerde en bariz hastalıklardan biri olan mal birktirme, kapital devşirme huyu mü’minleri de sarıp sarmalamaya başlamıştır. Yüzyıllar boyunca uyarılmamıza, irşad edilmemiz ve en güzel örnekleri yetiştirmemize rağmen “illa odunum yaş” dercesine hayatımızı paranın esiri kişiler olarak devam ettirme arzumuz oldukça yüksek boyutlara ulaşmıştır.
Aza kanaat etme çoğa şükretme alışkanlığımız raflara kaldırılmış gibidir. Aşırı bir doyumsuzluğun pençesinde inleyerek mütrefler arasına katılma tehlikesinin farkında olamıyoruz. Çünkü dünya nimetlerine yeni yeni aşina olmakta olan bir kitle konumundayız. Nimetlere geçişimiz yoksulluklar nedeni ile ezik yaşadığımız, ya da öyle nitelendirildiğimiz bir süreçten sonra gerçekleştiği için nimetleri elde etme dönemine yeni başlamışız duygusunu üzerimizden atamıyoruz. Zevklere ve lezzetlere açlığımız bir türlü son bulmuyor. Bu sebeple her daim maddi vesilelere sarılmayı tek çare görüyoruz.
Maddi hayatımızı başkaları ile mukayese ederken ilahi ve nebevi ölçüleri terkediyoruz. Bunun yerine piyasa değerlerini kıstas ediniyoruz. Kimse kimseyi uyarmıyor. Tersine modern hayatın standartlarını birbirimize hatırlatmayı bir vazife(!) bilyoruz. Gelirlerimiz konuşurken bizden üsttekileri örnek gösterip sızlanıyoruz. Yükselme arzularımıza gem vuramaz bir çaresizlik bizi kuşatıyor. Bütün bu duyguların sonucunda elde ettiğimiz her şey övünme aracına dönüşüyor. Bu da bizi içten içe şımartıyor. Bir yolunu bulup şımarıklığımızı insanlar arasında göstermeyi bir şey zannediyoruz.
İlim ve âlim geleneğimizin gittikçe zayıflaması sonucunda âlimlerimizin toplumsal baskı oluşturamaması da mütrefler üretmemizin en önemli nedenleri arasındadır. Bu gün din adına yetki kullanan ilim sahiplerinin kahir ekseriyeti toplumun tehlikeli gidişini göremez duruma gelmiştir. Esas vazifeleri olan yönlendirme ve eğitme yerine eften püften meselelerle birbirlerine cevap yetiştirme yarışına girmiş bir haldedirler. Bu durum nimetler sebebi ile farkındalık oluşturmaya çalışan kurumların, zanginlerimizin ve sıradan vatandaşlarımızın önünü açmaktadır. Kurân’ın toplumsal bozulmayı sağlamakta önemli roller biçtiği mütreflerin ortaya çıkmasını sağlayan diğer nedenlerin çoğu da aslında ele aldığımız bu iki (mal yığma-ve ilim-âlim geleneğinin inkıtaya uğraması) sebebine bağlı nedenlerdir.