Mustafa Yayla ile Röportaj

• Dua dediğimizde zihnimizde ve gönlümüzde ne oluşması gerekiyor?
Dua; Allah Teâlâ’nın emri, kulun kulluk görevidir. Kulun, Allah’a sunduğu dilekçedir. İmanın gıdası, ruhun cilasıdır. İbadetin ruhudur. Mü’minin silahı, göklerin ve yerin nurudur. Rahmet hazinelerinin anahtarıdır. Mü’minlerin güç kaynağıdır. Kalpte Allah Teâlâ’ya açılan en yüce kapının anahtarıdır.
Dua, kulun kulluk vazifesidir. Sevenin sevdiğine niyazıdır, nazıdır. Allah Teâlâ’yı zikir, tesbihtir. Allah Teâlâ’ya yakınlıktır. O’ndan yardım istemek, O’na sığınmak, O’nunla samimi olmaktır. Allah Teâlâ’ya hamd etmek, nimetlerine şükretmektir. Allah Teâlâ’ya teslimiyettir.
Dua; kalbimizin Allah Teâlâ ile konuşmasıdır. Allah’a tazarru ve yakarıştır. Acz ve ihtiyacını arz, lütuf ve yardımını niyaz ediştir. Kalbi vasıtasız olarak Allah Teâlâ’ya bağlamaktır. Kulluğunun farkında olup benlik ve enaniyeti, kibri terk etmektir.
Dua, bir davet, bir çağrı ve bir yakarıştır. Kulun arzularını, isteklerini yüce Rabbine bildirmesidir. Merhamet dileğinde bulunmaktır. Allah Teâlâ’ya sığınmaktır.
Dua; Mü’mince ve Müslümanca bir yaşam, bir hayat tarzıdır.
Dua ederken bütün bu güzelliklerin, bu bilincin, bu şuurun zihnimizde, aklımızda, ruhumuzda ve gönlümüzde oluşması gerekir.
• Duada tazarru ne demektir?
Allah Teâlâ, dua ederken hareket tarzımızı ve nasıl bir edep içerisinde dua etmemiz gerektiğini şu şekilde beyan buyuruyor: “Rabbinize gönülden bir yakarışla, tazarru ile yalvararak ve gizlice (yüksek olmayan bir sesle) dua edin. Doğrusu O, aşırı gidenleri sevmez.” (Araf, 55)
Bu ayet-i kerimenin bize mesajı “Dua ederken, Allah Teâlâ’yı zikrederken ve O’nu anarken bağırıp çağırarak veya bunu bir gösteriye dönüştürerek saygı sınırlarını aşmayın”dır. Dua ederken, yüksek sesle bağırıp çağırmak doğru değildir. Dua adabına aykırıdır ve böyle dua etmek, duada aşırı gitmektir. Dua ederken; sesi fazla yükseltmemeli, bağırmamalı, açıkla gizli arasında, yüksek olmayan bir sesle, samimi, içten, tabii bir sesle dua edilmelidir.
Ashab-ı Kiram’dan Ebu Musa El-Eş’ari -radiyallahu anh- şöyle anlatıyor: “Biz, Rasulullah’la -aleyhisselam- bir gazvede beraber idik. İnsanlar yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Bunun üzerine Peygamber -aleyhisselam- haddi aşarak, yüksek sesle, bağıra çağıra dua edilmesini hoş görmedi. Bu durumu tasvip etmedi ve onları ikaz ederek şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Kendinize acıyınız, kendinize karşı merhametli olunuz. Sesinizi gereğinden fazla yükseltmeyiniz, çağırıp bağırmayınız. Çünkü siz, sağıra, sizi duymayana veya burada olmayana dua etmiyorsunuz. Sizler, sizi işiten, sizi duyan, size yakın ve sizinle beraber olana dua ediyorsunuz.” (Müslim, zikr, 44)
Rasulullah’a -aleyhisselam-: “Ey Allah’ın Rasulü! Rabbimiz bize yakın mıdır ki O’na sessizce yalvaralım, dua edelim? Yoksa uzak mıdır ki çağırarak yüksek sesle dua edelim?” diye soru sorulması üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu: “Kullarım sana, beni sorarlarsa bilsinler ki ben şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar (kullarım) da davetimi kabul edip bana iman etsinler. İnansınlar ki, doğru yolda yürüyenlerden olsunlar” (Bakara, 186)
Bu ayet-i kerimede yüce Rabbimizin bize yakın olduğu, önemli olanın kulun tazarru ile; içten gelen samimi bir duygu ile dua etmesi gerektiği bildirilmiş ve dualarımızın kabul edilerek, isteklerimizin yerine getirileceği müjdesi verilmiştir.
• Dua, sadece bir şeyler istemek midir?
Dua, bir ibadettir ve bir kulluk açıklamasıdır. Bir kimsenin içten gelen samimi bir duygu ile Allah Teâlâ’ya yönelmesi ve O’na dua etmesi aynı zamanda bir ibadettir. Nitekim Rasulullah -aleyhisselam-:
“Dua ibadettir.” (Riyazussalihin, c/3, s/65)
“Dua ibadetin ta kendisidir.” (Kütübü Sitte, İ.Canan, 5/483)
“Allah katında duadan daha kıymetli bir şey yoktur.” (Kütübü Sitte, İ.Canan, 5/484) buyurmuştur.
Bundan dolayıdır ki duayı terk etmek, dua ile yapılan ibadeti terk etmektir. Dolayısıyla duayı terk etmek günahtır. İnsanların en âcizi duayı terk edenlerdir. Bu konuda Rasulullah -aleyhisselam- şöyle buyuruyor: “Kim, Allaha dua etmez ise Allah, o kimseye gazap eder.” (40 Hadis, Z.Soyak, s/40)
Numan b. Beşir’in -radiyallahu anh- rivayet ettiği “dua ibadettir” Hadis-i Şerifi’nden sonra Efendimiz aleyhisselam şu ayet-i kerimeyi okumuştur “Rabbiniz buyurdu ki! Siz bana dua ediniz ki ben de size icabet edeyim, duanızı kabul edeyim. Bana dua etmeye kibirlenerek tenezzül etmeyenler şüphesiz alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min, 60)
Ayet-i kerimede Allah Teâlâ, kendisine büyüklenerek kibirlerinden dolayı dua etmeyenlerin cehenneme alçalmış olarak gireceklerini bildirmektedir. Böylece Allah Teâlâ, hem dua etmeye çağırıyor hem de dualarımızı kabul edeceğini vaat ediyor.
Halit Rebi -rahmetullahi aleyh-: “Bu ümmete gıpta edilir. Çünkü Allah Teâlâ: “Bana dua edin duanızı kabul edeyim.” buyurarak hem dua ile emrediyor ve hem de dualarına icabet edeceğini vaat ediyor. Dua ile icabet- kabul arasında da bir şart yok.” demiştir. (40 Hadis, Z. Soyak, s/13)
• Duanın, kulluğumuzu hatırlatan yönleri nelerdir? Bu çerçevede duanın, kul-Rab ilişkisini anlatır mısınız?
Dua, Allah Teâlâ ile kul arasındaki manevi bir bağdır. Dua, kalbin Allah Teâlâ ile konuşmasıdır. Dua ânı, kul ile Rabbi arasındaki çok özel ve çok güzel andır. Dua, insan hayatının anlamıdır. Dua, hayatımızı varlığıyla anlamlı yokluğuyla da anlamsız kılar. İnsan, dua ve ibadet sayesinde Allah Teâlâ katında değer kazanır. Çünkü dua, kişiyi Allah’a yaklaştıran ve onu değerli kılan en önemli ve en güzel vasıtalardan biridir. Nitekim bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır “(Rasulüm) De ki: Kulluk ve duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan, 77)
Dua’da, Allah Teâlâ ile kul arasında herhangi bir vasıta yoktur. Bu sebeple dua, kulluk makamlarının en önemlisi ve en yücesidir.
Rasulullah -aleyhisselam- duanın kulluğumuzu hatırlatan yönünü ve Rab-kul ilişkisini anlatan hususlarla ilgili şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki, Allah çok hayâlı ve çok cömerttir. Bir kimse ellerini açıp dua ettiğinde onu boş çevirmekten hayâ eder, utanır” (İbni Mace, Dua, 13)
“Bir Müslüman, bir dua ile Allah’a yalvarırsa bu dua, günah işlemek veya akraba ile alakayı kesmek için olmadıkça Allah Teâlâ ona şu üç şeyden birini muhakkak verir: Ya duasını hemen kabul edip istediğini dünyada verir. Yahut ona vereceğini ahireti için saklar, karşılığını ahirette sevap olarak verir. Veya duasına karşılık ondan dengi bir kötülüğü, bir günahı uzaklaştırır, günahına kefaret kılar.” Bunun üzerine ashab-ı kiramdan bazıları: “Öyleyse biz çok dua ederiz, Ey Allah’ın Rasulü!” dediler. Efendimiz de -aleyhisselam-: “Allah’ın lütfu, ihsanı istediğinizden daha çoktur.” buyurdu. (A.B.Hanbel, Müsned, s/3, s/18)
“Kabul edileceğine inanarak Allah’a dua ediniz. Biliniz ki Allah Teâlâ, şuursuz ve gaflet içinde bulunan bir kalpten çıkan duayı kabul etmez.” (Tirmizi, c/2, s/640)
“Sizden herhangi biriniz acele etmediği ve “dua ettim de duam kabul edilmiyor” demediği müddetçe dua kabul edilir.” (İbni Mace, Dua/7)
“Sıkıntılı ve tasalı zamanlarda duasının Allah tarafından kabul edilmesi kimi sevindirirse o bolluk ve rahatlıkta çok dua etsin.” (Tirmizi, Daavat/11)
“Genişlik ve rahatlık zamanında dua etmek kadar Allah’a hoş gelen bir şey yoktur.” (Tirmizi, Dua/3382)
“Allah, duada ısrar eden kulunu sever.” (Suyuti, El-Camiussağir/1876)
• Duanın kalitesinden bahsedebilir miyiz?
Duanın kalitesi, dua yapanın samimiyetinden gelir. Duada, sözlerin hakikatinin ve hislerin, duyguların kalitesinin işareti; pişmanlık ateşiyle yanan bir gönül, mahzun bir kalp ve yaş döken bir gözdür. Nitekim Hazreti Mevlana -rahmetullahi aleyh-, kabule mazhar olacak bir duanın sırrını şöyle ifade eder “Nedamet, pişmanlık ateşiyle dolu bir gönülle ve yaşlı gözlerle dua ve tevbe et. Zira çiçekler güneşli ve ıslak yerlerde açar.”
Dua edecek kimse öncelikle haramlardan sakınmalıdır. Yediği, içtiği, giydiği şeyler helal olmalıdır. Sa’d b. Ebi Vakkas -radiyallahu anh-, Rasulullah’a -aleyhisselam- “Ey Allah’ın Rasulü! Allah’a dua et de, beni duası kabul olanlardan eylesin” diye istekte bulundu. Bunun üzerine Efendimiz -aleyhisselam- “Ey Sa’d! Helal ve temiz rızık kazan ki, duaların makbul olsun.” (İbni Kesir, c/1, s/203) buyurdu.
Duanın kalitesini yükseltecek en önemli etken helal lokmadır. Bilelim ki dua, ihtiyacın anahtarıdır. Bu anahtarın dişleri ise helal lokmadır. Rasulullah -aleyhisselam- vücudu haramla beslemenin ve duada samimiyetsizliğin duanın kabul edilmesine engel teşkil ettiğini belirterek şöyle buyurmuştur: “Bir adam uzun bir yolculuğa çıkar. Saçları darmadağınık, perişan ve toz toprak içinde olduğu halde ‘Ya Rabbi!’ diye ellerini semaya kaldırıp dua eder. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve vücudu haramla beslenmiş. Bu adamın duası nasıl kabul olunur?” (Müslim, Zekat/65)
Duaların kabul edileceği faziletli zamanlar seçilmelidir. Esasen her zaman ve her yerde dua edilebilir. Ancak faziletli zamanlarda ve mukaddes yerlerde yapılan duaların kabul edilme ihtimali daha kuvvetlidir. Farz namazlardan sonra, ezanla kamet arasında yapılan dualar, gece yarısı ve gecenin üçte ikisi geçtikten sonra seher vaktinde, Cuma günü, Ramazan ayında oruçlu iken, Recep ayının ilk gecesi, Berat ve Kadir geceleri ile Ramazan ve Kurban geceleri, iftar vakti ve arefe günü gibi vakitler duaların kabul olduğu kıymetli ve müstesna vakitlerden bazılarıdır.
Bu konu ile ilgili Rasulullah’ın -aleyhisselam- bazı yönlendirici tavsiyeleri şöyledir:
“Bir farz namazını huşu ile eda eden kimsenin, o namazın akabinde vaki olacak bir duası kabul olur.” (Buhari, Cihad/180)
“Ezan ile kamet arasında yapılan dua reddedilmez, kabul edilen dualardandır.” (Tirmizi, Salât/44)
“Cuma gününde bir saat vardır ki hangi mü’min, o saatte Allah’tan bir duada bulunursa, Allah onun duasını kabul eder.” (Et-Tac/5, s/116)
“Şüphesiz, her oruçlu için iftar vaktinde elbette geri çevrilmeyen, ret olunmayan bir duası vardır.” (İbni Mace, Sıyam/48)
“Gecede öyle bir saat vardır ki Müslüman bir kul, o saate rastlar da Allah’tan hayır isterse, o hayrı Allah kendisine verir.” (Müslim)
“Allah’ın kuluna en yakın olduğu vakit gece yarısıdır, seher vaktidir. Eğer sen o saatte Allah’ı zikredenlerden, dua edenlerden olabilirsen ol.” (Et-Tac, c/5, s/115)
“Kulun, Allah’a en yakın olduğu zamanı secde halindeki zamanıdır. Öyleyse secdede iken çok dua ediniz.” (Müslim, Salât/215)
Kulun duasının kalitesini yükselten şartlarından birisi de duaya “Sübhane Rabbiye’l Aliyyü’l A’lel Vehhab” dua cümlesi ile başlamaktır. Çünkü Rasulullah -aleyhisselam- duaya bu dua cümlesi ile başlardı. Ashab-ı kiramdan Seleme b. Ekva -radiyallahu anh-, Peygamber’in -aleyhisselam- her duaya mutlaka bu cümleyi okuyarak başladığını bildirmiştir. Dolayısıyla bu dua cümlesinden başka bir dua cümlesi ile duaya başlamak Hazreti Peygamberin Sünnetine ve uygulamasına uygun değildir.
• Kur’an ve Hadislerde geçen duaları nasıl anlamamız gerekiyor?
Kur’an-ı Kerimde geçen Peygamberlerin yaptığı dualar en güzel dualardır. Peygamberlerin mübarek ağızlarından çıkan, içten ve samimi bir şekilde yapılan bu dualar adeta dilekçe metnini bizzat Allah Teâlâ’nın yazdığı, kullarının da okuyup altına imza atacakları mübarek metinlerdir. Bu dualar, Allah Teâlâ’nın beğendiği, sevdiği, hoşlandığı dualardır. Kullarının da böyle dua etmelerini murat etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’in bize öğrettiği en özel ve en güzel ilk dua Fatiha Suresi’dir. Anlamı itibariyle Fatiha, en büyük dua ve münacattır. Rasulullah -aleyhisselam- şöyle buyurdu: “Zikrin en faziletlisi ‘La ilahe illallah’, duanın en faziletlisi de ‘Elhamdülillah/ Fatiha Suresi’dir.” (40 Hadis, Z.Soyak/171)
Peygamberlerin yaptığı ve Kur’an-ı Kerim’de yer alan bu özel ve güzel dualardan sadece birkaç tanesini örnek olarak buraya almak ve istifadenize sunmak istiyorum.
Hazreti Peygamber’in duası: “Rabbim! Ümmetimi bağışla ve merhamet et. Çünkü sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın.” (Mü’minun, 118)
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.” (Bakara, 201)
Hazreti İbrahim’in duası: “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek neslimi namazı devamlı kılanlardan eyle. Duamı kabul eyle.” (İbrahim, 40)
“Ey Rabbimiz! Amellerin hesap olunacağı gün beni, annemi, babamı ve bütün mü’minleri bağışla, affet.” ( İbrahim, 41)
Hazreti Yusuf’un duası: “Allah’ım! Beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni salih kullarının arasına kat.” ( Yusuf, 101)
Hazreti Eyyub’un duası: “Başıma bu dert, bu hastalık geldi. Sana sığındım. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” (Enbiya, 83)
Hazreti Zekeriyya’nın duası: “Rabbim! Bana, tarafından hayırlı, tertemiz, tayyip bir nesil bağışla.”( Al-i İmran, 38)
• Okuyucularımız ve ümmet için kısa bir dua…
Bizi doğru yola ilet. Sıratı müstakime hidayet buyur.
Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma.
Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et, bize acı.
Bizi iman ziynetiyle, iman nuruyla süsle ve bizi sıratı müstakim üzere doğru yolda giden hidayet rehberleri kıl.
Kalplerimizi İslam üzere sabit kıl. Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Ayaklarımızı kaydırma.
İslam’ı hayatımıza hâkim, bizleri de İslam’a hadim eyle.
Muhammed Mustafa’nın askerini şirkin, küfrün ve zulmün karşısında mağlup etme.
Yeryüzünde hürriyet mücadelesi veren ve İslam’ın hâkim olması için mücadele ve mücahede eden Müslümanları başarılı kıl ve zafere ulaştır.
Bizi kendine kul, Rasulü’ne ümmet olma şuur ve şerefine nail eyle.
Ey Rabbimiz! Dualarımızı kabul eyle.
Âmin.