MUSTAFA AYDEMİR BEY ile MÜLAKAT

İLKADIM: Hocam sizi tanıyabilir miyiz?
MUSTAFA AYDEMİR: İsmim Mustafa Aydemir. Zeki Hocamızın hem öğrencisi hem de damadıyım.
İLKADIM: Tanıştığınız zaman kaçıncı sınıftaydınız?
MUSTAFA AYDEMİR: Hocamız 1974–75 öğretim yılında Nevşehir’e geldiğinde lise ikinci sınıfta idim. Daha önce Abdullah Öztürk adında bir müdürümüz, ondan önce de ilk müdürümüz Ali Öğüt bey vardı. Onların da o günkü şartlarda güzel hizmetleri olmuştu. Ama imam Hatipli ruhunu bize Zeki Hocamız kazandırdı. Evi Merkez Ortaokulunun arka taraflarında idi. Okula gelirken kılık kıyafetindeki düzenlilik ve intizam, o bir eli ceketinin cebinde yürüyüşü bizi etkiler ve dikkatimizi çekerdi. Daha sonraki yıllarda ahlak bilgisi ve Arapça derslerimize gelmişti. Hocamızı ilk tanımamız böyle olmuştu.
İLKADIM: Hocamızın İmam Hatiplilik ruhunu vermesinden bahsettiniz. Bu durum öğrencilerini nasıl etkiliyordu?
MUSTAFA AYDEMİR: Hocamızın o zaman emek verdiği öğrencilerin çok büyük bir çoğunluğu hocamızdan istifade ettiler. Eğitimler okul içinde olduğu gibi okul dışında da devam ederdi. O zamanlar Milli Türk Talebe Birliği vardı. Sonradan Akıncılar Derneği kurulmuştu. Hem okuldaki bilgilendirmeler hem de Başta Zeki Hocamız olmak üzere okuldaki diğer öğretmenlerimiz, okul dışında bu müesseselerdeki ilgi ve alakaları, düzenledikleri çeşitli piyesler, tiyatrolar, yarışmalar ile bizi sürekli aktif halde tuttular. Özellikle Zeki Hocamızın, Pazartesi günleri okul açılışında ve Cuma günkü kapanışta yaptığı kısa konuşmalar bizim üzerimizde çok etkili olurdu. İmam Hatipli ve müslüman bir gencin nasıl olması gerektiğini anlatırdı. Şuurlu bir geçlik yetiştirmenin heyecanı içerisinde idi. Ben ve birçok arkadaşım oldukça istifade ettik. Sadece Nevşehir’de değil, Türkiye genelinde, gençliğin yetişebilmesi için çalışmaları oldu. Bizzat kuruluşuna öncülük ettiği teşkilatlar yurdun dört bir yanında kabul ve teveccüh gördü.
İLKADIM: O zaman ki öğrencilerinin pek çoğunun daha sonraları Türkiye genelinde çeşitli teşkilatlarda, vakıflarda, siyasî teşekküllerde önemli görevler üstlendiklerini görüyoruz. Zeki Hocamızın yetiştirdiği, emek verdiği öğrencilerini kendi çocuklarından ayırt etmediğini hatta daha çok zaman ayırdığını biz biliyoruz. Siz önceleri öğrencisi idiniz. Sonra damadı oldunuz. Aileden biri olarak bu konuda neler söylersiniz?
MUSTAFA AYDEMİR: Hocam lider özellikleri taşıyan bir insandı. Kendisini sevenleri ve öğrencilerini öz evlatlarından, aile fertlerinden ayrı tutmadı. Bu peygamberî bir özelliktir. Aile içinde bu konular gündeme gelirdi. Arkadaşlarından, yetişmelerinde emeği olan, hemhal olduğu gençlerinden bahsedilirken pek çok zaman gözlerinin yaşardığına şahit olmuşuzdur.
Çocuklarına torunlarına ayıramadığı vakitleri gençlere ayırdı. Belki bizim vâkıf olamadığımız hususlara arkadaşları ve gençler daha fazla vâkıf olmuşlardır. Bu özverili ve fedakarane çalışmaların neticesi de elbette hayırlı olmuştur.
İnsanları iyi tanırdı. Onlarla az bir birliktelik veya kısa bir sohbet neticesinde, kişilikler hakkında kendinde bir bilgi oluşurdu. Ben kendisinden pek çok şey öğrendim. Babalık, aile reisliği, akrabalık ilişkileri, topluma yönelik hizmet çalışmaları, davaya bakış açısı, aile ilişkileri ile çalışmalarının birbiriyle karıştırmadan sürdürebilmek ve daha birçok konuda kapasitemiz ölçüsünde kendisinden istifade ettik.
İLKADIM: Akrabalık ilişkileri bakımından ne gibi ölçüleri vardı?
MUSTAFA AYDEMİR: Kendisinin bu konuda sürekli tavsiyeleri olurdu. Bizzat kendisinin hayatta tatbiki ile de bizlere örnek olurdu. Ziyaretler için ille bayram vb günleri beklemez, müsait oldukça doğduğu büyüdüğü Süksün Köyüne gider, büyüklerini ve akrabalarını ziyaret eder, bizlere de bunu tavsiye ederdi. Hatta mümkün olduğunca yanında bizim çocukları da götürür, onlara kendi yaşadığı yerleri tanıtır, akrabalarını tanıştırır, geçmiş büyüklerini anlatırdı. Sıla-yı rahim konusunda çok hassastı. Her gittiğinde büyük küçük demeden hediyeler götürürdü. Hastalığı sırasında bir ziyaretimde hastanede bir köylüsü ile karşılaştım. “Bu Zeki Hoca bambaşka bir insandır” dedi. Ben neden bu kanaatte olduğunu sorunca: “Tahsil yapmış, okumuş bir kimse olarak köyü ile akrabaları ile ilişkilerini hiçbir zaman kesmedi. Her zaman ziyaret ederdi. Kendisinin kibirlendiğine, büyüklendiğine hiç şahit olmadık. Herkesle görüşür, selam verir, hal hatırlarını sorar, çocuklarla bile ilgilenerek hediyeler, harçlıklar verirdi. Onda gördüğümüz bu özellikleri çoğu kimsede göremedik. Çok mütevazı ve müstesna bir insandı” dedi.
İLKADIM: Hocamızın İslam davasına bakışı sizi nasıl etkiledi?
MUSTAFA AYDEMİR: Biz o zaman İmam Hatip Okulunda okuyorduk ama orada aldığımız eğitim yüzeyseldi. Hocalarımızın teşkilatlardaki sohbetleri, ev ziyaretleri ve sohbetleri, özellikle Zeki Hocamızın İslam’ı sunuşundaki kendine has üslubu ve metodu bizim yetişmemizde büyük pay sahibi oldu. Biz değişik ortamlarda birçok kimsenin sohbetlerinde bulunduk, kitaplarını okuduk ama hiçbirisi bizim üzerimizde Hocam kadar etkili olamadı. Onun İslam’a bir bütün olarak bakışı, kuşatıcılığı, nazik üslubu, insanlarla gençlerle olan düzeyli ilişkileri bizim Kur’an’ı ve sünneti doğru anlayabilmemiz konusunda çok yardımcı oldu. Kendisi de zaman zaman, “’âmâların fili anlattıkları gibi kendi bakış açılarına göre İslam’ı anlatanların yeterince etki bırakamadıklarını” anlatırdı.
İnsanları ortak bir noktada buluşturabilme özelliği vardı. Kafalardaki birçok taassubun ortadan kalkmasını sağladı. Cenazesinde ve taziyede gelen, değişik zamanlarda kendisiyle tanışmış, öğrencilik yıllarından, öğretmenlik zamanından, siyasetten, tasavvuftan dostlarını dinlediğimiz zaman da herkesin bu ortak özelliği vurguladığına şahit olduk. Meşrep taassubu gütmedi. Ben demedi, hep biz dedi. Kendisinden aldığımız ölçüleri hayatımızda uygulamaya çalışıyoruz ve çok faydasını da görüyoruz. Hocam bize Kur’anî ve nebevi bir bakış açısı kazandırdı.
İLKADIM: Aile içerisinde uyarıları ve tavsiyeleri olur muydu?
MUSTAFA AYDEMİR: Ailevî ilişkilerde de hep peygamberimizi örnek alırdı. Zaman zaman tavsiyelerde bulunurdu. Bazen bir şeyden hoşlanmadığı yüz hatlarından anlaşılırdı. Hiçbir zaman kırıcılığına şahit olmadık. Her zaman yapıcı olmaya gayret ederdi. Hiçbir zaman şahısları gündeme getirmez, bundan hoşlanmazdı. Genel olarak yönlendirici uyarılarda, tavsiyelerde bulunurdu. Hep Kur’an’dan, sünnetten örnekler verirdi. Torunları ile şakalaşır, onlarla hemhal olurdu. Bu hoşuna giderdi. Gerektiği şekilde onlara da ölçüler vermeye, eğitmeye çalışırdı. Biz de kendisini iyi tanıdığımız için kendisi ile bir baba evlat yakınlığı içerisinde idik.
İLKADIM: Çocuklar yanlış yaptığı zaman Hocam nasıl davranırdı, siz de onu örnek alır mıydınız?
MUSTAFA AYDEMİR: Çocukların hatalı bir davranışını gördüğünde kızmaz, onlara yaptıklarının neden yanlış olduğunu anlayacakları şekilde izah eder, doğrusunu da gösterirdi. Bizim de böyle yapmamızı isterdi. Hocam, aile disiplinine de riayet ederdi. Evde İslamî ölçüler içerisinde babanın otoritesinin olmasını isterdi. Kız çocuklarının iyi yetişmesine daha hassasiyet gösterirdi. Nasıl bir hanım ve anne olunması gerektiğini onlara da anlatırdı.
İLKADIM: Hocamın tevekkül ve sabrı nasıldı?
MUSTAFA AYDEMİR: Hocam tam anlamıyla sabır küpü bir insandı. Dışarıdan belki sıkıntısı yok zannedilirdi ama ben içeride olduğum için biliyorum. Birçok sıkıntılı dönemler atlatıldı. Sabrın en son noktası kendisinde görülürdü. Sabreder ve mükâfatını da Allah’tan beklerdi. Tevekkülü de böyleydi. Zaten teşkilatçılık da bunu gerektirir. 30 yıl çabalamak, neredeyse sıfır noktasından bir hareketi almak, yukarılara taşımak, yurt genelinde bir çığır açmak sabırsız olacak işler değildir. Bazı insanları tanırız “birileri para versin, imkân sağlasın biz de hizmet edelim” derler. İmkân sağlayanlar da zamanı geldiğinde, böyle insanları menfaatleri doğrultusunda kullanmışlardır. Hocam hiçbir zaman böyle olmamıştır. O tip insanlar Hocamdan iltifat ve itibar görmemişlerdir. O sadece Allah rızası için çalışırdı. Bir defasında bir telefon görüşmesine şahit oldum. Karşıdaki şahsa “miktar önemli değil, o hizmetimiz karşılandı, ihtiyacımız kalmadı. Allah razı olsun” dedi.
Hizmet, sabır, tevekkül, fedakârlık Allaha gerçekten inanan ve güvenen bir kişide ortaya çıkar. Takibatlar, şikâyetler, mahkemeler, sürgünler yaşandı. Bu durumlar ev halkı tarafından da yaşanıyor. Çevredekileri de etkiliyor. Aşılmaz zannedilen birçok engel, kademe kademe sabırla tevekkülle aşılmıştır.
Kur’an’ı ve sünneti çok iyi anlamış ve özümsemişti. Bir arkadaşı anlatmıştı: “Birçok muhaddisler, fakihler, müfessirler vardır ayet ve hadisleri kendi sahaları yönünden anlamış ve izah etmişlerdir. Zeki Hocamız ise ayet ve hadislere baktığı zaman toplumu ilgilendiren bütün yönlerini görüyor ve izah ediyor.” demişti. Bu çok önemli bir özelliktir. Ufku açık insanları ancak böyle şahsiyetler yetiştirebilir. Değişik teşkilatlar, tarikatlar, vakıflar görüyoruz ki meselelere hep kendi zaviyelerinden bakıyorlar. Bu durum onları düşmanlıklara bile götürebiliyor. Hocamın ölçülerini alan öğrencilerinde bunu göremezsiniz. O Kur’an’ın, Allah’ın istediği bir şekilde müslüman olunmasını isterdi. İslam’ı bir bütün olarak görebilirseniz bağnazlık ve tutuculuk olmaz. İnsan sevgisi ve insana hizmet aşkı ortaya çıkar. En çok üzerinde durduğu konu zaten hizmet olmuştur. Vakıf insan, hizmet insanı olunması çok arzuladığı bir olaydı.
İLKADIM: Hocam öğrencilik yıllarınızda MTTB, Akıncılar Derneği gibi teşkilatlarda sonraları da Milli görüş çizgisindeki siyasi teşekküllerde görevler aldınız. Bu çalışmalarınız sırasında Hocamızın yönlendirmeleri oldu mu? Hocamızın ülke ve dünya siyasetine bakışı nasıldı?
MUSTAFA AYDEMİR: O her zaman her konuya Kur’an ve sünnet penceresinden bakmıştır. Günübirlik isim ve sloganlara takılmamıştır. Her zaman İslamî kelimeler ve kavramları kullanmıştır. Başka kavramlara itibar etmezdi. “İslam’ın bunlara ihtiyacı yoktur” derdi. Bu da çevresindekileri etkilerdi. Öğrencilik yıllarımızda MSP bünyesinde ve birtakım teşkilatlarda bulunduk, çalışmalar yaptık. Zeki Hocam ve diğer hocalarımız da yanımızdalardı. Üniversite yıllarımızda kendisi Amasya’dan senatör adayı olmuştu. Biz de bazı arkadaşlarla Amasya’ya gittik. 10 gün kadar kaldık. Bütün çalışmalarında İslam’ın iyi algılanıp, iyi uygulanması gerektiği, insanın dünya ve ahiret saadetini nasıl kazanacağı gibi konuları anlattığına şahit olduk.
“İslam’ın kendisi siyasettir” derdi. Aile ortamlarında bu mevzular aramızda konuşulurdu. Buradan önce Urfa’da iken de bu tür çalışmalar içinde olduğunu biliyoruz. Çalışmalarda, müslümanın bu çalışmalarda dürüst olması, yalan söylememesi, makam ve mevkilere satılmaması gerektiği, şahsiyetli, vakar sahibi, olgun, bilgili, bulunduğu makamların ehli olması gerektiği de üzerinde durduğu önemli konulardı.
Çalışmaların Kur’an ölçüleri ile tatlı dil, güler yüzle yapılması gerektiğini anlatırdı. Tebliğci şöyle, siyasetçi de böyle davranacak gibi bir ayrımı kesinlikle yoktu. Hizmet insanının her yerde ölçüleri bellidir.
İLKADIM: Çalışma odasını duvarında bir Osmanlı haritası bulunurdu. Zaman zaman buna bakarak gözyaşları ile tefekkür ettiğini, bu kadar geniş topraklara hâkim olan bir milletin bu günkü durumuna üzüldüğünü anlatırdı. Siz tarihimize bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
MUSTAFA AYDEMİR: Aile içi sohbetlerimizde gerek yakın gerekse uzak tarihimizden sıkça bahseder, örnekler verirdi. Osmanlıya da ayrıca önem verirdi. O dönemlerdeki günlük hayattaki, sokaklardaki İslamî yaşantılardan bahsederdi. Bu durum bizim üzerimizde de etkili olurdu. İla-yı Kelimetullah mücadelesinin Osmanlıda doruk noktalarına ulaşıldığına dikkat ederdi. Hulefa-yı Raşidinden sonra en iyi İslamî yaşantının Osmanlıda gerçekleştiğini, çadırdan devlete giden yolda Kur’an’ı ve sünneti nasıl hayatlarında örnek aldıklarını, adalet anlayışlarını, insana hizmet anlayışlarını, sevgiyi, vakıf medeniyeti kurmalarını anlatırdı. O günlerden özlemle bahseder, öyle bir medeniyetin tekrar gerçekleştirilebileceği konusundaki ümidini hep korurdu. Çeşitli gezilerimizde ecdat yadigârı tarihi binaları birlikte gezdirir ve o devirdeki ruha, estetiğe ve mimariye dikkat çekerdi. Kendi çalışmalarında da o nizam, intizam ve disiplini gözetirdi.
İLKADIM: Hocamız ilme ve âlimlere önem verirdi. Hatırladığınız sıkça bahsettiği âlimler var mıydı?
MUSTAFA AYDEMİR: Sohbetlerinde yeri geldikçe tasavvuf büyüklerinden, Sami Efendimizden, Musa Efendimizden, Osman efendimizden bahsederdi. Süleyman Hilmi Tunahan Efendinin hizmetlerinden, Bediüzzaman Said Nursiden, Necip Fazıldan bahsederdi. Kendi Hocaları olan Üsküdarlı Ali Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen ve Mahir İz Hoca efendilerden saygı ile bahseder sürekli rahmetle anardı. Âlimleri sınıflandırmazdı. Hepsinden faydalanılması gerektiğini anlatırdı.
İLKADIM: Allah onun yolundan gitmemizi nasip etsin inşallah. İnşallah sizinle başka bir zaman Hocamızın teşkilatçılık yönü ve o yöndeki ölçüleri ile ilgili daha geniş bir söyleşi yapmak isteriz.
MUSTAFA AYDEMİR: Hocamızın Fazilet toplumu adlı eseri, baştan sona bir teşkilat kitabıdır. Arkadaşlarımız ve gençlerimiz, üzerinde tefekkür ederek okumalıdır. Bütün peygamberler bir anlamda teşkilatçı insanlardır. Elimizde hiç değişmeyecek olan bir Allah kitabı mevcuttur. Sünnet var. Bunları bize doğru anlatabilecek itikat ve ameli sağlam âlimlere ihtiyacımız vardır. Görev yaptığım Suruç’ta samimiyetine inandığım yaşlı bir Hoca Efendi vardı. Kendisine Hocamızın İzahlı Kırk Hadis kitabını hediye ettim. Okuduktan sonra bana: “Kitap çok güzel hazırlanmış, yazarı çok âlim bir kimse olsa gerek.” dedi. İlmi olan kişiler daha iyi anlıyor. Allah şefaat hakkı verirse şefaatinden bizleri mahrum etmesin.