Müslüman Olmam Neyi Gerektirir?”

Müslüman Olmam Neyi Gerektirir?”

İçinde yaşadığımız zamanda her
şey, olanca hızıyla ve olanca kiniyle bizim üzerimize çullanıyor. Olaylar,
yazılı ve görsel iletişim vâsıtaları olan gazete, televizyon, internet ve diğerleri,
îmânımızı kalbimizden, ibâdetimizi hayatımızdan, ahlâkımızı vicdânımızdan söküp
almak için üzerimize çullanıyorlar. İktidarlar, idâreciler, zenginler, güç
sahipleri, eli kalem tutanlar hepsi, bizi değiştirmek ve kendilerine benzetmek
için uğraşıyorlar. Hatta bizim olan gazeteler, bizim olan televizyonlar bile
bizi değiştirmek için gayret gösteriyorlar. Sanki böyle bir görev üstlenmişler.
Bizi çağa uydurmak, modernizme teslim etmek için onlar da üzerimize
çullanıyorlar. Üstâd Necip Fazıl Kısakürek, “İnsan üç beş damla kan, ırmak üç
beş damla su; Bir hayata çattık ki,
hayata kurmuş pusu
.” sözünü boşuna söylememiş. Üstâd, bugünü görseydi ne
derdi acaba?

Bu olup biten yüklenmelerden
dolayı insanımızda ciddî bir savrulma var. İnsanlarımız, rüzgârın önündeki
saman çöpü gibi savruluyorlar. Bugün, “sapasağlam Müslüman” dediğimiz insana
yarın ne diyeceğimizi şaşırıyoruz. Dün, beraber yola çıktığımız insanın, yolun
yarısında bizi terk etmesine bir anlam veremiyoruz. Yıllarca başörtülü olarak
tanıdığımız yazarların başörtülerini çıkarmalarına, sakallı olarak tanıdığımız
insanların sakallarını kesmelerine de bir mânâ veremiyoruz. İnsanlar, patır
patır dökülüyor; hızlı bir şekilde değişiyorlar. İyiden kötüye doğru, güzelden
çirkine doğru, hayırdan şerre doğru kayan kayana… Dökülen dökülene. Müslüman
insanların düğünleri, düğünlerdeki masrafları, oyun ve eğlenceleri, bizi ciddî
mânâda üzüntüye sevk ediyor. Sözünde durmayan, insanları aldatan insanımızın
sayısı gittikçe çoğalıyor. Yaşadığı çağa ayak uyduran, inandığı gibi yaşamayı
değil de yaşadığı gibi inanmayı seçen insanımızın sayısı gittikçe artıyor.

Müslüman, teslim olan insandır;
gideceği yolu seçen insandır. Müslüman, öyle kolay kolay makas değiştirmez,
arkadaşını satmaz, yolunu terk etmez. Müslüman, olaylara îmân nûru ile bakan,
ferâsetle ileriyi gören, dostunu düşmanını iyi seçen, dolduruşa gelmeyen ağır
insandır. Olayları iyi okuyan, her şeyi gerçek mânâsı ile anlamlandıran, sık
sık fikir değiştirmeyen kararlı insandır. Çünkü Müslüman’ın bir elinde Kur’ân,
bir elinde de Sünnet vardır. Allah’a kul, Hz. Muhammed’e ümmet olan şahıs,
nasıl olur da olayların önünde bir saman çöpü gibi, bir o tarafa bir bu tarafa
savrulur? Kur’ân’dan ve Sünnet’ten beslenen bir Müslüman, nasıl olur da sık sık
fikir, makas ve yaşantı değiştirir?

Çevresindeki dayatmalara karşı
direnemeyip savrulan Müslüman, kendisini yeniden gözden geçirmelidir. Sosyal
hayatta, âile hayatında, ferdî yaşantısında durmadan taviz veren Müslüman,
olduğu yerde durmalı ve kendini ciddî bir muhâsebeye tâbi tutmalıdır. Bu
zamanda yaşayan her Müslüman, sık sık Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi şöyle
demelidir:

“İşte bütün meselem, her meselenin başı / Ben bir genç arıyorum,
gençlikte köprübaşı!
Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden / Daha keskin eliyle, başını
ensesinden,
Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına; / Yerleştirse başını, iki diz
kapağına
Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi? / Yetiş, yetiş, hey sonsuz
varlık muhasebesi!”
 

Bu yazının başlığı, Fethi
Yeken’in bir kitabının ismidir. Zamanımızdaki Müslümanların hayatta bir kere
değil, belki yılda bir kere veya ayda bir kere okumaları gereken kitabın ismidir.
Evet, “Müslüman olmam neyi gerektirir?” sorusu, gerçekten ciddî bir sorudur.
Fethi Yeken, bu kitabında işte bu ciddî sorunun cevabını veriyor. Kitap, birkaç
yayın evi tarafından tercüme ettirildi ve yayınlandı. Kitap, gerçekten güzel
bir muhtevaya sahiptir. Asrımızın Müslüman’ına çok faydalı bir kitaptır.

Fethi Yeken, kitabının önsözünde
şunları yazıyor: “…Bu kitap, iki kısma
ayrılır. Birinci kısmı, gerçek bir Müslüman olabilmesi için kişide bulunması
gereken özelliklerden bahseder. Bu kısımda, bu dîne mensup olan kimsede
bulunması gerekli olan şartlar açıklanır. İnsanların çoğu, ya kimliklerinde
“dini İslâm’dır” yazılı olduğu için veya Müslüman anne ve babaların çocukları
oldukları için Müslüman’dırlar. Gerçekte ise, bu her iki grup da Müslüman
olmalarının mânâsını anlamıyorlar. Bu dîne mensup olmanın neyi gerektirdiğini
bilmiyorlar. Bu sebeple onların başka bir yerde, İslâm’ın başka bir yerde
olduğu görülür. Bu kitabın birinci kısmını yazmamın gâyesi, bütün bu sorulara
cevap vermek ve bir Müslüman’ın gerçek mânâda İslâm’a mensup olması ve gerçek
bir Müslüman olabilmesi için İslâm’ın kendisinden istediği vazifeleri
açıklamaktır.

Kitabın ikinci kısmı ise, İslâm için çalışmanın gerekliliğini ve İslâmî
harekete mensup olmanın esaslarını açıklıyor. Ayrıca İslâmî hareketin
özelliklerini, amaçlarını, araçlarını, felsefesini, çalışma metodunu ve bu
harekete mensup olan kimselerde bulunması gerekli olan özellikleri anlatıyor.

Burada işâret edilmesi gereken diğer bir husus da şudur: Genel olarak
İslâm âleminde ve özellikle Arap Yarımadası’nda meydana gelen olaylar, büyük
bir hakîkate işaret ediyor ki, o da İslâm ümmetinin çeşitli yönlerde kahredici
bir boşluk içinde yaşadığı hakîkatidir.

Bu boşluğu gerek inanç açısından, gerekse nizâm, ahlâk ve kanun koyma
açısından İslâm’dan başka hiçbir şey dolduramaz. Bütün bunlar, İslâmî hareketi
sonsuza kadar devam eden tarihî bir sorumlulukla yüz yüze getirirler. Bu
sorumluluğun hakîkî bir îmâna ve samîmî bir irâdeye ihtiyacı vardır…”

Fethi Yeken’in bu kitabı, iki
bölümden oluşuyor, demiştik. Birinci bölümün başlıkları şöyle: İnancımda Müslüman olmalıyım. İbâdetimde
Müslüman olmalıyım. Âilemde ve evimde Müslüman olmalıyım. Ahlâkımda Müslüman
olmalıyım. Nefsimi yenmeliyim. Geleceğin İslâm’a âit olduğuna inanmalıyım.

Fethi Yeken, ikinci bölüme
“İslâmî hareket mensubu olmam neyi gerektirir?” diye bir soruyla başlar ve bu
soruya şu başlıklar altında cevap verir: İslâm
için yaşamalıyım. İslâm için çalışmanın gerekli olduğuna inanmalıyım. İslâmî
hareketin önemini kavramalıyım. İslâmî çalışma metotlarını anlamalıyım, İslâmî
harekete mensup olmanın boyutlarını anlamalıyım. İslâmî çalışmanın temel
prensiplerini bilmeliyim. Bîat ve üyelik şartlarını anlamalıyım.

Aziz okuyucularım! Benim kendimi
Müslüman olarak îlân etmem yetmiyor. Yüce Rabbim’in, beni Müslüman olarak kabul
etmesi gerekiyor. Rabbim’in, beni Müslüman olarak kabul etmesi için de, O’nun
her emrini yapmam ve her yasağından kaçınmam gerekiyor. Böyle yaparsam tam
mânâsıyla Müslüman olmuş olurum. Dilimle Müslüman olduğumu söyler de yaşantımla
kâfirlere, müşriklere, münâfıklara, modernistlere, hıristiyanlara, yahûdilere
benzersem öbür dünyada hâlim nice olur? Bunu şimdiden düşünmem lazımdır.

Aziz okuyucularım! Yüce Allah’ın
dîni İslâm, bizim hayatımızın her noktasına ve her anına müdâhale eder. Din,
bizi kendi hâlimize bırakmaz. Bize, bütün bir hayatımız boyunca nasıl
yaşayacağımızı öğretir ve bizden dört başı mâmûr bir hayat ister. Bize, Hz.
Peygamber efendimize ve sahâbe-i kirâm efendilerimize benzememizi tavsiye eder.
İbâdetlerimizde, âile hayatımızda, birbirimizle olan münâsebetlerimizde,
çalışma hayatımızda, dîne hizmet konularında onları örnek almamızın esas
olduğunu vurgular.

Aziz okuyucularım! Biz, câmide
Müslüman olduğumuz kadar çarşıda da Müslüman olacağız. Evde ibâdetlerimizi
yerine getirdiğimiz kadar işyerinde de ibâdetlerimizi yerine getireceğiz.
Eşimizin, çoluk-çocuğumuzun hakkını görüp gözettiğimiz kadar öğrencilerimizin
hakkını da görüp gözeteceğiz. Aldığımız maaşın helâl olması için işimize
gösterdiğimiz özen kadar çalıştırdığımız insanların hakkını tam mânâsıyla
ödemek için de özen göstereceğiz. Darlıkta nasıl yaşadıysak varlıkta da öyle
yaşayacağız. Bizi tanıyan insanların yanında nasıl yaşıyorsak bizi
tanımayanların yanında da öyle yaşayacağız.

Aziz okuyucularım! Şu yaz
aylarında birçok Müslüman kardeşimizin eşleri ve çocukları ile birlikte deniz
kenarlarındaki otellerde tâtil yaptıklarını ve bir hayli paralar harcadıklarını
duyuyor ve çok üzülüyoruz. Filistinli Müslümanlar kan ağlarken, Gazze şehrinin
tepesinden bombalar yağarken, Bağdat bombalanırken, Afganlı Müslümanlar
birbirine düşürülürken, Çeçen Müslümanlar açlık ve darlık çekerken biz, beş
yıldızlı otellerde nasıl tâtil yapabiliriz? Hadi yaptık diyelim, orda
yediklerimiz ve içtiklerimiz boğazımızdan aşağı nasıl gider? Hadi
yediklerimizin ve içtiklerimizin boğazımızdan aşağı gittiğini farz edelim,
oradaki hayatı içimize nasıl sindireceğiz? Ben, sindiremiyorum, onun için de
gitmiyorum; sindirebilenler gitsinler!

Aziz okuyucularım! Özellikle
yalvarıyorum; herkes, yaşadığı hayatın ne kadar İslâmî olduğunu yeniden bir
daha gözden geçirsin. Herkes, Yüce Allah’a mı, nefsine mi kul olduğuna bir daha
iyice baksın.

Aziz okuyucularım! Sizi Fethi
Yeken’in yukarıda ismini zikrettiğim kitabı ile baş başa bırakıyor, hepinizi
Allah’a emânet ediyorum.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.