MÜSLÜMAN ELİNDEN VE DİLİNDEN EMİN OLUNAN KİMSEDİR

MÜSLÜMAN ELİNDEN VE DİLİNDEN EMİN OLUNAN KİMSEDİR

Ebu Hureyre’nin (radıyallahu anh)  rivayet ettiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün minbere çıkarak ashabına şöyle hitap etti:

“Ey insanlar, bir kul insanlar onun elinden ve dilinden salim kalmadıkça Müslümanlardan sayılmaz. Komşusu onun zararlarından emin olmadıkça imanın kemal mertebesine ulaşamaz. Haramdan korunmak için şüpheli şeyleri terk etmedikçe muttakilerden sayılmaz. Ey insanlar, yolcu, çöl ve yabanda uyumaktan korkar ve menzili maksuduna vasıl oluncaya kadar gece ve gündüz demez yürür. Amellerinizin akıbetlerini yani kabule şayan olup olmadıklarını ecel sahifeleriniz dürülüp ömrünüz nihayete erince anlayacaksınız. Ey insanlar, mü’minin niyeti amelinden daha hayırlıdır. Fasıkın da kötü olan niyeti amelinden daha kötüdür”

Değerli Müminler, demek ki bir Müslüman’ın gerçek Müslümanlardan ve mü’minlerden sayılabilmesi için insanlar onun elinden ve dilinden selamette olacaklardır. Yani hiç kimse bir Müslüman’dan haksızlık, eza ve cefa görmemelidir. Zira Müslüman’ın hal ve tavrı herkes hakkında hayırhah olmak ve hiçbir kimseye zarar vermemektir. Nitekim Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

 “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. İnsanların en kötüsü de insanlara zarar verendir.” buyurmaktadır.

Bir Müslüman, komşusu onun zararlarından tehlikelerinden emin olmadıkça imanın kemal mertebesine ulaşamaz. Yani kâmil bir mü’min olamaz. Çünkü İslam’da din kardeşliği/uhuvvet-i İslam, nesep kardeşliğinden daha kuvvetli ve makbuldür. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Yemeğinizin buharı ve kokusuyla komşularınıza eziyet vermeyiniz.” buyuruyor.

“Komşusu açken kendisi tok olan bizden değildir.” hadisi şerifini de burada dikkatlice tefekkür etmek lazım. Bu mübarek kelamlar komşu hakkının ne büyük bir hak olduğunu bize göstermektedir. Nitekim Abdullah bin Ömer’den (radıyallahu anh) rivayet edilen diğer bir hadisi şerifte Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Cibril-i Emin komşu hak ve hukuku hakkında bana öyle tavsiyelerde bulundu ki nerdeyse Allah celle celalühu komşuyu komşuya varis yapacak zannettim.” buyuruyor.

Değerli mü’minler! Bugün Müslümanlar arasında maalesef insani ilişkiler, beşeri münasebetler tamamen münasebetsizleşmiş ve insanlar birbirinin kadr-u kıymetini bilmez hale gelmiştir. Aralarındaki imanî, ahlakî münasebetler, faziletler yerini çıkar ve menfaat ilişkilerine dönüştürmüştür. İman zaafa uğrayınca, insanlar arasında madde ön plana çıkarılınca, dünya, makam, mevki, mal, mülk ön plana çıkarılınca elbette ki insanlar arasındaki bu kutsal ilişkiler yerini maddi ve çıkarcı kötü ilişkilere bırakır ve artık huzur, saadet, insanı insan yapan güzellikler ve özellikler toplumu terk eder. Bugünkü sıkıntılarımızın temelinde bu yatmaktadır. Yine Rasulullah aleyhisselatü vesselam:

“Haramdan korunmak için şüpheli şeyleri terk etmedikçe kişi muttakilerden sayılmaz.” buyuruyor. Nitekim başka bir hadisi şerifte de:

“Helal belli, haram bellidir. Fakat her ikisi arasında şüpheli olan bazı şeyler vardır. Kim ki bu şüpheli şeylerden sakınır ise dinini, özünü korumuş olur.” buyuruyor.

Demek ki gerçekten muttakilerden olmak, Allah’a mukarreb kullardan olmak için kişi sadece haramlardan sakınmakla kalmamalı, haram mı helal mi olduğu belli olmayan fakat haram ihtimali muhtemel ve kuvvetli olan her şüpheli şeyden sakınmalıdır. Onun için fıkıh âlimleri, bizim büyüklerimiz “Bir şeyde hem haram hem helal varsa yani bir şey yapacaksınız, bir iş yapacaksınız veya bir söz söyleyeceksiniz; o sözün o işin bir tarafı güzel, doğru fakat bir tarafı da harama kaçıyor ise haramı işlememek için helal terk edilir.” demektedir. Bu fıkhî bir kaidedir. Şüpheli şeylerin haram olma ihtimali de vardır. Öyleyse harama dalmamak için, haram işlememek için şüpheli olan şeylerden sakınmak lazımdır. Ancak böyle şeylerden sakınan, şüpheli şeylerden sakınan kişiler muttakiler sınıfına dâhil olur. Hatta bizim geçmiş ecdadımız, salihler, sıddikler, arifler bırakınız haram ve şüphelileri yemek ve o kötülükleri irtikab etmek, mübah olan şeylerden de kifayet miktarı yer ve içerlerdi. “Olur ki bunlarda da bilmediğimiz herhangi bir günah, kusur, haram bulaşmış olabilir, tozu olabilir” diye.

Rasulullah aleyhisselatü vesselam hutbelerine şöyle devam ediyorlar:

“Ey nas, yolcu çölde, yabanda uyumaktan korkar ve menzil-i maksuduna vasıl oluncaya kadar gece gündüz demez yürür.”

Onun için mü’min dünyadan âlemi berzaha yani kabir hayatına, âlemi berzahtandan da âlemi ahirete, ukbaya bir yolculuk halindedir. Biz, ruhlar âleminden baba sülbüne, ordan ana rahmine ve ordan da dünyaya bir yolculuk yaptık. Sonra dünyadan yeniden geldiğimiz yere, mekân-ı aslîmize dönüyoruz. Kişiler berzah âlemine, kabir âlemine, oradan ahiret alemine, mahşer alemine sonra da iman ve amellerine göre cennete ve cehenneme yollanıyorlar. Öyleyse bu yolculukta Müslümanlar tehlikeleri iyi bilecekler; imanımızı çalacak, imanımızı tehlikeye düşürecek tehlikeleri görecekler; amellerimizi ifsad edecek, fesada uğratacak tehlikeleri görecekler; bu tehlikeli yollarda eğlenmeden, durmadan menzil-i maksuduna yani “vasıl ilallah” olmaya gayret edecekler, Allah’a vuslat yolunda çaba göstereceklerdir. Çünkü her kulun amellerinin akıbeti, amellerinin kabul mü red mi olduğu ancak kiramen kâtibin denen sağ ve solumuzdaki meleklerin her an yazıp kayıt altına aldığı defterler kıyamet sabahında “oku kitabını” denilip önümüze konulduğunda fark edilecektir. İşte ondan önce mü’minin amellerini salih olması için, kabule şayan bir şekilde olması için ihlâsla yapması gerekir. Ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hutbesini şöyle tamamlıyor:

“Ey insanlar” mü’minin niyeti amelinden daha hayırlıdır. Fasıkın da kötü olan niyeti amelinden daha kötü daha fenadır.”

Rasulullah Aleyhisselatü Vesselam niyet hususunda ayrıca:

“Ameller niyetlere göredir.” buyuruyor.

Amellerin sıhhat ve fesadı yani makbul olup olmaması niyetlere göredir. Herkes niyetine göre amellerinden nasibini alır.

Değerli mü’minler, niyet kalbin amellerindendir. Onun için niyete riya karışmaz. Fakat organlarımızla, azalarımızla yapmış olduğumuz amellere ise riya, süm’a gibi şeyler karışır ve hatta sevabını da yok eder. Fasıkın içinde beslediği o kötü niyet ise Müslümanlar ve diğer insanlar tarafından bilinmediğinden dışa vurduğu amelden daha kötü ve daha tehlikelidir. Çünkü bu insanın o içinde beslediği kötü niyeti ne zaman, nerede, nasıl yapacağı hiçbir zaman belli olmaz.

Rabbimiz celle celalühu bizleri güzel niyetli, halis müminlerden eylesin ve şu hutbe-i peygamberîde tadat edilen güzel hasletlerle Rabbimiz bizleri muttasıf kılsın. Kötü ahlaktan, kötü hasletlerden de nefsimizi arındırsın. Müslüman olarak yaşatıp Müslüman olarak ruhumuzu alsın ve Müslüman olarak haşretsin… Amin…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.