MUSAHEBE – Sakınmamız Gereken Bazı Özellikler/İbrahim Cücük

Cehalet
Cehalet, bütün çirkin huy ve rezil hareketlerin ve her suçun kaynağı sayılır. En büyük değer ve en büyük zenginlik, ihlâslı amele götüren ilimdir. Cehalet ise bu değer ve zenginlikten mahrumiyettir.
Cehalet en büyük körlüktür. Zira beden körü olan insan, çamura düşünce kolay kalkar ve kolayca da temizlenir. Ama cehaletten dolayı kör olan insan hata ve günah pisliğine düşünce kolaylıkla kalkamaz ve su ile de temizlenemez, ancak cehaletten kurtulur da tövbe ederse temizlenebilir.
Âlimler, kendilerini tanırlar. Cehaletin felaket sebebi olduğunu bilirler, daima kendi bilgi seviyelerini, kendilerinden daha bilgili kimselerle kıyas ederek zayıf görürler.
Her gün ilerlemek için, lazım ve faydalı olan ilimde ilerlemek gerekir.
“Bilgi kadar zenginlik yoktur, cehalet kadar fakirlik yoktur.” Hz. Ali (r.a.)
“Şu ümmet için en çok korktuğum şey, dili ve sözleri ile âlim, kalbi ile cahil olan kimselerdir.” Hz. Ömer (r.a.)
Bilgisizliğin üç biçimi; “gerekeni bilmemek”, “kötü bilmek”, “bilinmemesi gerekeni bilmek” denmiştir.
“Cehalet yoluna giren, adalet yolunu bırakır.” Mansur b. Ammar
“Bilgisiz insan davula benzer, sesi çok çıkar ama içi boştur.” Sadi-i Şirâzî
Herkes âlim olamaz. Ama cahil kalmak da caiz değildir. Kişi kendisine lazım belli başlı itikadî, ahlâkî, ibadet ve muamelat ile ilgili farzları ve haramları bilecek. Bundan ötesini ise âlimlere soracak ve böylece de âlimane hareket edecek.
“İslâm şu dört kişi yüzünden helak olmuştur: Bildiği ile amel etmeyenler, bilmediği ile amel edenler, bilmediğini öğrenmeyenler, bilmeye engel olanlar.” Muhammed b. Fadl, Kuşeyrî Risalesi
Bu durumda suçun dörtte üçü bize aittir. Bilmeye engel olanlar, İslam düşmanlarıdır. Fakat bunu nefsimiz sebebiyle fiilen kabullenmiş olmamızla da düşmanın işini kolaylaştırmış oluyoruz.
İlk farz, imandır; farzdan önce farz da ilimdir. Esas ilim, Allah Teâlâ’yı Allah’ın bildirmesi ve Rasûlullah’ın (s.a.s.) öğretmesiyle bilmektir. Bilmemiz gereken iman, ibadet, ahlak, ahkâmla ilgili helalleri ve haramları bilmektir; kendimizi bilmek, dostu düşmanı tanımaktır.
Allah Teâlâ, bizi cehaletten korunma ve esas bilmemiz gerekenleri bilme derdini, aşkını ve heyecanını nasip ede ve ilmin gereğini ihlasla yapmaya muvaffak kıla.
Acelecilik
Acelecilik, bir şeyin vaktinden önce olmasını istemektir.
Araplar aceleye “ümmü nedamet” yani pişmanlık anası derlerdi. Zira aceleci insanlar öğrenmeden istemeye, anlamadan cevap vermeye, sabit olmadan ceza vermeye kalkışırlar ki bu haller selametten mahrumiyet ve pişmanlıktan başka bir sonuç vermez.
Hiddetlenen kişi sevinçli, hırslı kişi de zengin olamadığı gibi; aceleci de övülen ve beğenilen kişi olamaz.
Acelecilik, bir işi insana iki kere gördürür. Kanadı bitmeden uçmak isteyen kuş acelesinden yırtıcı hayvana yem olur. (Rifat, Ahmet, Tasviri Ahlak, sadeleştiren: Hüseyin Algül, İstanbul 1980, s.20, Tercüman 1001 Temel Eser)
Acelecilik, düşünmeden ve sonunu görmeden hareket etmektir. Basiretsizlik ve hikmetsizliktir. Bunun çaresi teennili olmaktır.
“Şu üç şey, üç şeyi bozar: Kendini beğenmek, müşavereyi; acele etmek, tecrübeyi; başkalarını hakir görmek, iyi düşünmeyi bozar.” Hz. Ali (r.a.)
Acele etmek bazen gerekli ve hem de takdir edilendir.
“Hayır işlerinde acele edin. Çünkü arkanızdan hızla gelen eceliniz var.” Hz. Ebu Bekir (r.a.)
Beş yerden başka yerde acele şeytandandır:
1. Misafire yemek sunmakta.
2. Ölüyü defnetmekte.
3. Kızı evlendirmekte.
4. Ölüm gelmeden tövbe etmede.
5. Vakti geçmeden namaz kılmakta. Hatemü’l-Esam (r.a.)
Allah bizi hırstan kaynaklanan acelecilikten korusun, gecikince ferdî ve toplumsal hayır kaybına sebep olan tembellikten muhafaza buyursun.
Kıskançlık-Hased
Hased, başkasında olan can, mal, sıhhat, makam gibi nimetlerden huzursuz olarak o kişiden o nimetlerin yok olmasını istemektir.
Hased, cehalet ile tamahkârlığın birleşmesinden ve kaynaşmasından doğmaktadır. Akran ve akraba arasında çok olmaktadır. Bu bir ruh hastalığıdır.
Hasetçiler eğer kâfir, fâcir veya fasık ise Müslümanların hâkim olmasına hased ederler, her sahada Müslümanların mahkûm olmasını isterler. Müslümanların aleyhine hasetlerinden propaganda yaparlar. Ta ki Müslümanları kendi tesirleri altına alırlar. Önce dindarları, sonra âlimleri ve saygın kimseleri gözden düşürmeye çalışırlar.
Hz. Peygamber (s.a.s.) Müslümanlara hitaben şöyle buyurmuştur: “Hasedden sakının! Şüphesiz, ateşin odunu (veya otları) yakıp bitirdiği gibi hased de iyilikleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb,52; İbn Mâce, Zühd, 22.)
Hasetçi kişi, hasedinden tövbe etmezse hem kendini bitirir hem de sevaplarını yiyip bitirir.
Tövbe edince hasedin yerini gıpta alır ki bu hayırda harcamak düşüncesinden kaynaklanır. Bunun hakkında da Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ancak iki kişiye gıpta edilir: Allah’ın verdiği malı hak yolunda harcamayı başaran kimse. Allah’ın kendisine verdiği ilim ve hikmet ile yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse.” (Buhârî, İlim, 15, Zekât, 5, Ahkâm 3, Temennî, 5, İ’tisâm, 13, Tevhîd, 45; Müslim, Müsâfirîn, 268.)
Eğer hasetçi, hasedin, Rabbin hükmüne razı olmamak manasında olduğunu bilerek ve Allah’ın hükmüne rıza göstermeyerek hased ederse kâfir olur. İşte bu manada hased ile iman bir arada bulunmaz. İşte bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde, iman ile hased bir arada olmaz.” (Nesâî, Cihad, 8.)
Mümin, her yaptığını nefsi için değil, Allah için yapar. Allah için olunca, sevmesinden de sevap alır, kin tutmasından da olsa sevap alır.
Şeytanın en önemli üç özelliğinden birisi kibir, hırs ve haseddir. Yani hased, insanlık düşmanının en kötü huylarından birisidir.
Hasedin en tehlikeli yanı, Allah’ın taksimatına rıza gösterilmemesidir. Sanki hasetçi kişi, “ya Rabbi! Sen bu nimetleri verecek adamı bilmiyorsun, bana vermeliydin, ben ondan daha ehilim” demiş olmaktadır. Bu ise adilik ve alçaklıktır.
“Kim başkasının elindekine göz dikerse, şüphesiz Allah’ın kazasına/hükmüne kızmış olur.” Vehb b. Münebbih
“Hased, başkasının balını, kendi ağzına zehir etmektir.” Cenap Şehabeddin
“İnsanların en alçağı, başkasının kazandığı ilgi ve sevgiyi çekemeyendir.” Beydaba
“Ey insanoğlu! Niçin kardeşini çekemiyorsun? Ona verilen onun hakkı ise, Allah Teâlâ’nın ikram ettiği kimseye kızmaya ne hakkın var? Şayet hakkı değilse, cehenneme girecek adamın nesine çekememezlik edersin?” Hasan-ı Basrî (r.a.)
Açgözlülük
Açgözlülük, cimriliğin aşırı olanına denir. Açgözlü insanlar zengin bile olsalar, onlar gerçekte fakirdirler. Tokgözlü insanlar da fakir bile olsalar, manen zengin insanlardır.
Sahtekârların avları açgözlü olanlardır. İşte bundan dolayı “sahtekârlar ile tamahkârlar birbirlerini kolay bulurlar” denmiştir.
Tamahkârlık, cimrilik, açgözlülük ve dünya sevgisi, nice günahların baş teşvikçisidir.
Cabir’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Zulümden sakının! Çünkü zulüm, kıyamet gününde (zalimler için) karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de sakının! Çünkü cimrilik, sizden öncekileri helâk etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevk etmiştir.” (Müslim, Birr, 56.)
Zulmü, ancak kalplerinde Allah korkusundan ve âhirette hesaba çekileceği gerçeğini düşünmekten mahrum olanlar yaparlar.
Zulme daha çok cimrilik iter. Zira cimrilik, kişileri mal ve makam hırsına iter ve her türlü günahı işlemeye; haramları helal saymaya ve dinden uzaklaşmaya götürür.
Gerçekten cimrilikten korunanlar kurtulanlardır, İşte ayet-i kerime: “Allah’a gücünüz yettiği kadar takva sahibi olmaya çalışın; dinleyin, itaat edin, kendiniz için (Allah yolunda) harcayın. Nefsinin cimriliğinden korunanlar kurtuluşa erenlerdir.” (Teğâbün, 64/16.)
Kurtuluş sebebi olan takva için ilim gerekir ki ilmin ilk yolu, ilmi ehlinden dinlemektir. İlim, itaat için, uygulamak içindir. İtaatin içinde toplumla ilgili infak yani Allah yolunda harcamak önemlidir. İnfaka engel olan cimriliktir ki “nefsinin cimriliğinden korunanlar kurtulanlardır” buyurulmuştur.
Diğer bir ayet-i kerimede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 59/9.)
Cimrilik, şeytanın iğvasına kapılmak, nerdeyse şeytanın tehdidine inanmak; cömertlik ise Allah’ın ikram edeceği vaadine güvenmektir: “Şeytan sizi (verirseniz) fakir olacaksınız diye korkutur ve size cimriliği emreder. Allah ise size (verene) katından bir mağfiret ve bir lütuf/bolluk vadediyor. Allah (ihsanı) geniş olandır, her şeyi bilendir.” (Bakara, 2/268.)
Cimrinin dostunu gören yoktur. Cimri insanın, halk arasında şeref ve haysiyeti olmaz ki dostu olsun. Çünkü iyiliği görülmez, ekmeği yenmez ve nasihat de almaz, zevkini bilmez, rahatını da aramaz. İşi-gücü daima para biriktirmektir. Onu da yiyemez, varisler için çalışmış olduğundan, onu ancak varisler yer.
“Açgözlülük, fakirliktir. Kimseden bir şey beklememek de zenginliktir. Kişi, herhangi bir şeye de göz dikmediği zaman, o şeye muhtaç değildir.” Hz. Ömer (r.a.)
“Dünyalık peşine düşenlerin açgözünü ya kanaat ya da mezar toprağı doyurur.” Sadi-i Şirâzî
“Açgözlülük ve dünya nimetlerini elde etme hırsı, insanı hakkı olmayan şeylere el uzatmaya zorlar.” Mevlana
“Mal cimrilerde, silah korkaklarda, karar da zayıflarda olursa işler bozulur.” Hz. Ebu Bekir (r.a.)
“Mademki bu zenginlik senin, neden âhirete götürmüyorsun?” diyen ne güzel demiştir.
“Kibirli ve cimri adamın ne kadar vasıfları olursa olsun, dikkate alınmaya değmez.” Konfüçyüs
Allah (c.c.) bizi cimrilikten korusun, cömertliğe de muvaffak kılsın.