MÜNÂFİKUN SURESİ

MÜNÂFİKUN SURESİ

Çaresizliğimizin kaçıncı ayındayız, kaçıncı günündeyiz, kaçıncı saatindeyiz bilinmez; vücudun bir azası gibi olan bu ümmet paramparça… Sesler kısık, gözler yorgun, umutlar ertelenmiş, eller semaya açık bekliyoruz. Bir yudum suya, bir parça ekmeğe muhtaç ümmetin evlatları Allah (cc)’tan değil bizden umutlarını kestiler. Ne acı, art arda gelen şehadet haberleri de, açlıktan ölen bebekler de, çocuklar da bizi kendimize getiremiyor, yaratılış gayemizi gündemimize taşıyamıyor. Gazze ölüyor, bizler can çekişiyoruz…

Bu sayımızın konusu olan Münafikûn Suresi, Medine’de inmiştir ve 11 ayettir. Mushaftaki sıralamada  altmış  üçüncü, iniş  sırasına  göre  yüz dördüncü  sûre­dir. Hac Sûresi’nden sonra, Mücâdele Sûresi’nden önce nazil olmuştur. İlk âyetinde geçen ve “münafıklar” anlamına gelen “münâfîkûn” kelimesi sû­reye ad olmuştur.

Suremizin konusu Diyanet ‘Tefsiri Kur’an Yolu’nda şöyle özetlenir:

Sûrede ağırlıklı olarak, iman ettiklerini söyledikleri için Müslüman muame­lesi gören ve onlarla iç içe yaşayan ama gerçekte inanmayan ve müminler aleyhi­ne çalışmalar yapan münafıklar hakkında önemli bilgi ve tasvirlere yer verilmek­te, onların görünüşlerine aldanmamaları ve sinsi faaliyetlerine karşı uyanık dav­ranmaları konusunda müslümanlar uyarılmakta, münafıkların bu tutumlarına de­vam etmelerinin kendilerinin aleyhine olacağı yönünde dolaylı bir ikazda bulunul­makta; son âyetlerde müminlere, hiçbir gerekçenin Allah’ı unutmayı ve sahip ol­duğu imkânları başkalarıyla paylaşmamakta direnmeyi haklı kılmayacağı hatırla­tılmaktadır.

Suremizin meali şu şekildedir:

1. Münafıklar sana geldikle­rinde “Tanıklık ederiz ki sen gerçekten Allah’ın elçisisin” derler. Senin hiç kuşkusuz kendi elçisi olduğunu Allah elbette biliyor; ama Allah tanıklık eder ki münafıklar kesinlikle yalancıdırlar.

2. Onlar yeminlerini kalkan edinip Al­lah yolundan yan çizmişlerdir. Onların yaptıkları ne kadar çirkin!

3. Şöyle ki, onlar önce inanıp ardından inkâr ettiler. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir; artık anlayıp kavrayamazlar.

4. Onlara şöyle bir baktığında dış görünüşleri sana iyi bir izlenim verir; konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Ama onlar sanki bir yere dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar. Asıl düşman onlardır, onlardan korun! Allah kahretsin onları! Na­sıl da haktan yüz çeviriyorlar!

5. Onlara “Gelin, Allah’ın Resulü sizin için ba­ğışlama dilesin” dendiğinde başlarını çevirirler ve onların büyüklük taslar bir eda ile uzaklaştıklarını görürsün.

6. Bağışlanmaları için Allah’a dua et­mişsin veya etmemişsin onlar için birdir. Allah onları asla bağışlamayacaktır. Şüphesiz Allah günaha saplananları doğruya eriştirmez.

7. Onlar, “Resûlullah’ın yanındakilere geçimlik bir şeyler vermeyiniz ki dağılıp gitsinler” di­yenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır; ama münafıklar an­lamıyorlar!

8. Şöyle diyorlar: “Hele Medine’ye dönelim, o zaman güçlü olan zayıf olanı oradan çıkaracak!” Halbuki asıl güç ve izzet Allah’ındır, Resûlünündür, müminlerindir; fakat münafıklar bunu bilmezler!

9. Ey iman edenler! Mallarınız da çocuklarınız da sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Bunu yapanlar mutlaka hüsrana uğramışlardır.

10. Her birini­ze ölüm gelip “Rabbim! Ne olur bana azıcık daha süre tanısan da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam” diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan başkaları için de harcayın.

11. Allah eceli gelince hiç kimsenin ölümünü ertelemez. Allah yapıp ettiklerinizden tamamen haber­dardır.“

Suremizin nüzul sebebi olarak birçok rivayet vardır fakat ortak kanaat şu olay ile ilgili olduğu yönündedir. Zeyd ibn Erkam’dan rivayette o şöyle anlatı­yor:

Bir gazvede idim. Abdullah ibn Übeyy’in: “Rasûlullah’ın yanında olanlara infakta bulunmayın ki yanından dağılıp gitsinler. Onun yanından (Medine’ye) döndüğümüzde elbette azîz olan, zelîl olanı oradan çıkaracaktır.” dediğini duy­dum ve bunu amcama -veya Hz. Ömer’e- söyledim, o da gidip Hz. Peygamber (sav)’e söylemiş. Allah’ın Rasûlü (sav) beni çağırıp sordu, ben de duyduklarımı Allah’ın rasûlüne de söyledim. Hz. Peygamber (sav), Abdullah ibn Übeyy ve arkadaşlarına haber gönderip çağırttı. Böyle bir şey söylemediklerine yemin ettiler, Rasûlullah (sav) da onları doğrulayıp beni yalanladı. Beni öyle bir üzüntü kapladı ki o zamana kadar başıma böyle bir üzüntü gelmemişti. Evimde oturup dışarı çıkamaz hale geldim. Amcam geldi ve: “Olsa olsa bu söylediklerinle Rasûlullah (sav)’ın seni yalanlamasını ve sana kızmasını istemiş olabilirsin.” de­di. İşte bu hadise üzerine Allah Tealâ: “Münafıklar sana geldiklerinde…” âyeti kerimesini indirdi de Hz. Peygamber (sav) bana haber göndermiş, yanına vardım da bana:

“Ey Zeyd, muhakkak ki Allah seni doğruladı.” buyurdular.(1)

Münafık kimdir? Özellikleri nelerdir? Bu bir hastalık mıdır? Tedavisi nedir? Müslümandan, münafık olur mu? Münafık, arabozandır. İnsanların iyi olmasını istemezler. Kavgadan nemalanırlar. Huysuz, geçimsiz insanlardır. İnsanların da öyle olmasını isterler. İyilik, barış, yardım, yumuşaklık onların düşmanıdır. Münafığın en önemli özelliği, menfaattir. Nerde ganimet vardır, nerde kazanç vardır nerde mevki makam vardır orda münafıklar türer. Onlar için fikir, dava, inanç, duruşun önemi yoktur… Partiler, sendikalar, görüşler, izmler geçicidir hiçbirine inanmazlar ama bunları basamak olarak kullanırlar. Onlara basarak istedikleri yere ulaşırlar… Kalıcı olan kar ve menfaattir… Onlar kazansın da ne olursa olsun. İnanç, din, değerler onlar için araçtır… Yeter ki gemileri yürüsün… Aslolan menfaattir…

Yine münafık, dini hiçbir kurala kaideye inanmadığı halde inanmış gibi görünür. Onun dini, dünya ve dünyanın getirileridir. Dünyalıklar adına kullanamayacağı yoktur. Arabozuculuk, dünyayı din edinme gibi özellikler bizlerde de varsa Allah korusun münafıklık alametleri bizde de var demektir. Bol bol tövbe, istiğfar, af dileyelim, rabbimize dönelim. Kötü ahlaktan Allah’a sığınalım.

Suremizin 3. ayeti kalplerin mühürlenmesini anlatır. Allah (cc) kalbi neden mühürler? Kalbin mühürlenmesi haşa keyfi bir olay mıdır? Kul ne yapar da kalbi mühürlenir? Ayetimiz: “Şöyle ki, onlar önce inanıp ardından inkâr ettiler. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir; artık anlayıp kavrayamazlar. “İnsanlar bu hayatta her zaman bir tercih yapmak zorundadırlar. İman veya inkâr, tevhit veya şirk, cennet veya cehennem, hak veya batıl… Bu tercih her zaman her konuda vardır. Önce inanıp sonra inkar etmek bir tercihtir, her tercihin bir karşılığı olduğuna göre bunun da karşılığı kalplerin mühürlenmesidir. Kalp mühürlenirse kişi artık gerçekleri göremez, doğru ve yanlışı ayırt edemez, irfan ve izanı kaybolur, nefsinin esiri olur, şeytanın kölesi… Tüm bunların sebebi imandan sonra inkâra yönelmektir. Allahüm mahfazna!

9. ayette Rabbimiz bizleri uyarır. Mallarınız da çocuklarınız da sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Bu dehşet verici bir ihtardır. İnsanın iki sarp yokuşu mal ve evlat. Şimdi ne yapsak da bunları Allah’ın rızası doğrultusunda kullansak. Eğer Allah’ın rızası doğrultusunda kullanamazsak bunlar bizim sonumuz olacak… Dünya ve ahirette kaybedeceğiz… Helakimizi bunlar getirecek. Bu ikisi Allah’ın bize verdiği ikramdır bunu asla unutmayacağız. Nimetin kaynağı Allah, nimet şükrü gerektirir, nimet verileni veren yolunda kullanmayı gerektirir. Nimetin şükrü verilenin cinsinden olur. O halde evlatlarımızı Allah’a adayacağız, malları da rabbimiz yolunda kullanacağız. Her nimet imtihanı beraberinde getirir, Rabbim bizleri kazananlardan eylesin…

 10. ayette Her birini­ze ölüm gelip “Rabbim! Ne olur bana azıcık daha süre tanısan da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam” diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan başkaları için de harcayın. “Her insanın ahirette pişmanlıkları olacak peygamberimiz böyle buyurur. Çok iyilik yapan keşke daha çok yapsaydım diyecek, iyilik yapmamış olan da keşke iyilik yapsaydım diyecek. Bizim pişmanlıklarımız daha çok iyilik yapma konusunda olsun… Kime iyilik yaptığımız değil kim için iyilik yaptığımız önemli. Kime iyilik yaptığımız önemli olsaydı her nankörlükten sonra yıkılır bir daha iyilik yapmak istemezdik. Oysa biz Allah yolunda, Allah rızasını umarak yola çıktık hiçbir olumsuzluk bizi onun yolundan ayıramaz. Biz kendimizi Allah’a adadık, ölene kadar da muradımız, dileğimiz bu yönde kalacak… Her şeyden haberdar olan Allah’ın şanı ne yücedir, O eksikliklerden münezzehtir, ölümü ve hayatı bir amaç için yaratan Allah tektir, hikmet sahibidir… Elhamdülillahi rabbil alemin…vesselam

Türkan UÇAR

 KAYNAKÇA:

1- Buhârî, Tefsîru’l-Kur’ân, Munâfıkûn, 63/1; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, Münâfıkûn, 63,1, hadis no: 3312.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.