MUHASEBE – Müslümanın Ahlakı / İbrahim Cücük

MUHASEBE – Müslümanın Ahlakı / İbrahim Cücük

        Ramazan boyunca kâmil manada oruç tutma sonunda mümini takvaya, kamil imana dolayısıyla güzel ahlakı elde etmeye ulaştırması Rabbimizin lütfudur.

        İslam’ı da en güzel temsil eden, Müslümanın ahlakıdır.

        Ahlak ile iman da doğru orantılıdır. İman ne kadar kemalde ise ahlak da o oranda güzeldir.

       Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

       “Sizin iman bakımından en kâmil olanınız, ahlak bakımından en güzel olanınız ve eşlerine en güzel davrananızdır.” (Tirmizî, Rada’, 11; Ebû Dâvûd Sünnet, 15; İbn Mâce, Nikâh 50.)

       İşte Müslümanın güzel ahlak esasları:

       1. Doğru Davranır

       Herkese karşı doğru olmak zorundadır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in de en başta gelen özelliği sıdk sahibi oluşudur.  İslâm’ın bütünü de sıdk sistemidir. İşte âyet-i kerîme:

وَالَّذِي جَاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِهِ أُوْلَئِكَ هُمْ الْمُتَّقُونَ

       “Sıdkı getiren ve onu tasdik edenler, işte onlar muttakîlerdir (hatadan korunanlardır).” (Zümer sûresi, 33.)

         Yanlıştan korunmak için doğruyu bilmek gerekir. Doğruyu bilmek amel etmek içindir.

        İlk amel de kalbin amelidir ki o da iman etmektir.

        Doğruyu tasdik eden tatbik eder. Böylece doğruluk kişinin bütün hayatına nüfuz eder. Her işinde doğruluk gözükür.

       Doğruluğun kaynağı kalptir. Kalpte ne kadar doğruluk varsa dilinde ve uygulamasında da o derecede doğruluk olur. Doğruluk bütün uygulamalarında olursa dünya ve âhiret huzur olur. Bunu Allah Teâlâ şöyle belirtmiştir:

  يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ  يُطِعِ اللهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا.                                                                               

        “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki, O (Allah) işlerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin ve günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzâb sûresi (33), 70-71.)

       Önce kalp düzelirse dil düzelir, dil düzelince bütün işler düzelir ve günahlar bağışlanır. Her konuda Allah’a ve Rasûlüne itaat edilirse dünya ve âhiret kurtuluş gerçekleşmiş olur.

       Bu konuda Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır. ” (Buhâri, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105; Ebû Dâvûd, Edeb, 80; Tirmizi, Birr, 46; İbni Mâce, Mukaddime, 7, Duâ, 5.)

        Gerçek Müslüman bu dereceye ulaşmış olunca artık kimseye hile yapamaz, aldatamaz, ihanet etmez. Hz. Peygamber (s.a.s.) aldatanlar hakkında şöyle buyurmuştur:  

   “وَمَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا.” 

        “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, Îmân, 164; Ebû Dâvûd, Büyû’, 50; Tirmizî, Büyû’, 72; İbn Mâce, Ticârât, 36; Dârimî, Büyû’, 10; Ahmed, II, 50, 242, 417, III, 466.)

         Müslim’in diğer bir rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) bir buğday yığınına uğramış ve elini onun içine daldırmış da parmaklarına ıslaklık dokunmuş. Bunun üzerine: “Ey (buğday) yiyeceğin sahibi! Bu (ıslaklık) nedir?” deyince, adam: “Yâ Rasûlallah! Yağmur değdi de ıslandı” dedi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı (buğdayın) üstüne koysaydın ya! Kim bizi aldatırsa bizden değildir.” (Müslim, Îmân, 164; Ebû Dâvûd, Büyû’, 52; Tirmizî, Büyû’, 72.)

         Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.), Allah Teâlâ şöyle buyurdu, demiştir: “Ben kıyamet günü şu üç (grup) insanın hasmıyım: Benim adıma ant içtikten sonra sözünden cayan kişi, hür bir insanı köle diye satıp parasını yiyen kişi, ücretle bir işçi tutup da işini gördüren ve işçinin ücretini vermeyen kişi.” (Buhârî, Büyû’, 106, İcâre, 10; İbn Mâce, Ruhûn, 4.)

      Özellikle dava adamı olan Müslüman kişi ise asla hıyanet etmez; davasına, kendisine emanet edilen insana, imkâna, makama, mala ve mülke, emanet edilen her şeye, özellikle de kendisine emanet edilen davayı temsil konumuna…

       2. Haset Etmez

       Gerçek Müslüman güzel ahlâka sahip olan, kötü ahlâktan uzak olan kimsedir. İyi ahlâkın başında doğruluk gelir, kötü ahlâkın başında da haset gelmektedir. İblis’in işlediği günahın kaynağı Âdem aleyhisselam’a olan hasetti.

         Haset, İblis’in Âdem aleyhisselam’a secdesine engel oldu, onu cennetten çıkarmaya sebep olacak olan aldatmalara ve hilelere sevk etti.

          Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Haset etmekten sakının. Zira ateşin odunu yediği gibi, haset de sevapları yiyip bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44; İbn Mâce, Zühd, 22.)

          3. Birbirlerine İyi Niyetle Davranır ve Birbirlerine Nasihat Eder

          İyi niyetin ispatı iyi ameldir ve iyi davranmaktır. Kendisine sahip çıktığı gibi kardeşlerine de sahip çıkar. Sahip çıkmanın ispatı da birbirlerine nasihat etmektir.

           Hz. Peygamber (s.a.s.), sahabeden namaz kılmak, zekât vermek, birbirlerine sahip çıkmak ve iyi niyet beslemek adına birbirlerine nasihat etmek şartıyla biat alıyordu.

          Şüphe yoktur ki sana nasihat eden, seni seven kimsedir.

          Senin Allah’a itaatten döndüğünü gördüğü halde sana nasihat etmezse seni aldatıyor demektir. Yine sen ona nasihat ettiğin halde nasihati kabul etmezse, o senin kardeşin değil demektir. İşte onun için Hz. Ömer (r.a.) şöyle diyor:

          “Nasihatçileri olmayan ve nasihatçileri sevmeyen kavimde hayır yoktur.” (Muhâsibî, Risâletü’l-Müsterşidîn, (thk. Abdulfettâh Ebû Ğudde.) s. 120.)

       4. Ahdine Sadıktır ve Verdiği Sözü Mutlaka Yerine Getirir

      Bu özellik toplum fertlerinin birbirlerine güvenini sağlar, onları birbirlerine kenetlenen tuğlalar durumuna getirir ki bu da sağlam bir yapı ve yapılanma demektir.

        Sözü yerine getirmemek münafıklık alâmetidir. Münafığa güven olur mu ve münafıkla bir yere gidilebilir mi?  Âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Akitleri yerine getiriniz.” (Mâde sûresi (5), 1.)

       “Ahdi de yerine getirin. Çünkü ahid(den cayanlar) sorumludur.” (İsra sûresi (17), 34.)

        Bu konuda Rasûlullah Efendimiz de şöyle buyurmuştur:

      “أَرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ كَانَ مُنَافِقًا خَالِصًا وَ مَنْ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةً مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنَ النِّفَاقِ حَتتّي يَدَعَهَا: إَذَا اؤْتُمِنَ خَانَ وَ إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ وَ إِذَا عَاهَدَ غَدَرَ وَ إِذَا خَاصَمَ فَجَرَ.”                                                       

        “Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kimse tam münâfık olur. Kimde bu huylardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar o kişide münâfıklıktan bir özellik bulunmuş olur:

Kendisine bir şey emânet edildiğinde ona ihanet eder,

Konuştuğunda yalan söyler,

Söz verince sözünden cayar,

Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar.” (Buhârî, Îmân, 24, Mezâlim,17, Cizye, 17; Müslim, Îmân, 106; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, Îmân, 14; Nesâî, Îmân, 20.)

İyi Müslüman iyi konuşan değil, iyi ahlâk sahibi olandır, iyi davranandır, kendisinden daima iyilik çıkandır.

        5. Müslüman Güzel Ahlâk Sahibidir

        Hz. Âişe (r. anhâ)’den rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

                ” اِنَّ الْمُؤْمِنَ لَيُدْرِكُ بِحُسْنِ خُلُقِهِ دَرَجَةَ الصَّائِمِ الْقَائِمِ.”

       “Şüphesiz mü’min, güzel ahlâkı ile (çokça nafile) namaz kılanın, oruç tutanın derecesine ulaşabilir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 8; Tirmizî, Birr, 62. Hadîs sahihtir.)

       Bu hadîs-i şerîfin bize söylediği dersler: Mü’min hem Allah ile ilgili emirlere, nehiylere hem de kullar ile ilgili haklara, beşerî ilişkilerle ilgili emir ve yasaklara dikkat etmelidir.

        Bir mü’min, Allah’a ait hususlara dikkat ediyor. Meselâ, gece ibadetle, gündüz de oruç tutmakta geçiriyor, fakat ahlâkı güzel değil, insanlara olan davranışında hukuka dikkat etmiyorsa, bu sebeple ahlâkı sevilmiyor. Bir diğerinin ahlâkı güzel, farzlara ve vaciplere, bazen de nafilelere dikkat ediyor. Haramlardan, mekruhlardan sakınıyor. Diğer mü’min kadar gündüz sâim, gece kâim değil, ama insanlarla ilgili davranışlara dikkat ediyor. İşte bu mü’min güzel ahlâkı ile diğerinin derecesine ulaşıyor.

          Abdullah b. Amr (r. anhümâ)’dan, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

    أَرْبَعٌ إِذَا كُنَّ فِيكَ فَلاَعَلَيْكَ مَافَاتَكَ مِنَ الدُّنْيَا : حِفْظُ أَمَانَةٍ، وَصِدْقُ حَدِيثٍ، وَحُسْنُ خَلِيقَةٍ، ووَعِفَّةٌ فِي طُعْمَةٍ.                                                                                         

        “Eğer sende şu dört özellik varsa dünyadan kaybettiğin önemli değil: Emaneti korumak, doğru sözlülük, ahlâk güzelliği ve yemede haramdan korunup helâli gözetmektir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 177.)

       Hadîste geçen “emânet”ten maksat; Din, Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîfler, âlimlerin bıraktığı eserler, sahip olunan mallar ve çocuklar, ömür, insana emanet edilen sır, makam, üzerinde yaşadığı ülkesi, emri altında bulunan insanlar, insanın kendi maddî ve manevî cihazlarıdır.

         “Doğru sözlülük”, lisanı korumak, yalan ve iftiradan uzak durmak, gıybetten, boş sözden, şaka bile olsa yalandan sakınmaktır.

         “Ahlâk güzelliği”, Hz. Peygamber’in ahlâkıyla ahlâklanmaktır.

       “Yemede haramdan korunup helâli gözetmek”, haram yememek ve şüpheli şeylerle de gıdalanmamaktır.

       Hadîste “iffet” kelimesi, haramı ve şüpheliyi terk etmeyi, yeterli miktarı aşmamayı, helal yemeği çoğaltmamayı da kapsar. (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, I, 461.)

         Bu dört şeyle hem dünya hem âhiret huzuru kazanılır. Dünya bir tarafta, bu dört haslet de bir tarafta olsa, insan da dünyayı bırakıp bu dört özelliği alsa, gerçekte kaybetmiş olmaz. Bu dört haslet olursa zaten dünya ve âhiret kazanılmış olur. Dünyanın kaybedilmesi, bu dört haslet karşısında pek önemli bir kayıp sayılmaz.

Bir şiirde şöyle geçer:

         “Gam değildir gide dünya, kala din

         Gam odur ki kala dünya, gide din!”

        Dinin maksadı, kişiyi önce kâmil insan sonra kâmil Müslüman etmektir. İşte bu dört özellik, mü’mini kâmil kılar ve Allah’ın rızasını kazandırır. Netice itibariyle hem dünyada hem de âhirette mutlu olur.

        Sözü doğru olan, emânete riâyet eden, ahlâkının güzel ve lokmasının helâl olmasına çalışan insanlardan oluşan bir yer cennet olur. O yerin ehli de cennet ehlinden olur.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.