MUHASEBE – İlim Talebesinde Bulunması Gereken Vasıflar/İbrahim Cücük

Niyet, sabr u sebat, takva, istikrar, ciddiyet, gayret, gücü sonuna kadar harcamak, güzel metot.
1. İlim talebesinin niyeti; Allah’ı razı etmek, İslam’ı öğrenmek, İslam’ı yaşamak ve İslam’ı öğretmek olmalı.
2. Kur’ân-ı Kerim ile haşır neşir olmalı.
3. Ayet ve hadislerde geçen virdlerden bir virdi olmalı.
4. Her gün nefis muhasebesi yapmalı.
5. Nafile ibadetlerden de nasiplenmeli.
6. Rasûlullah (s.a.s.)’ın varisi olduğunu unutmayıp ağırbaşlı olmalı, Rasulullah (s.a.s.)’ın heybetini üzerinde taşımalı.
7. İlim talibi az konuşmalı.
***
1. İlim talebesinin niyeti; Allah’ı razı etmek, İslam’ı öğrenmek, yaşamak ve öğretmek olmalı.
Abdullah İbni Ömer’in âlim ve zahit oğlu Medine’nin yedi fakihinden biri olan Salim, halife Ömer bin Abdülaziz’e yazdığı mektupta şöyle demişti:
“Şunu iyi bil ki, Allah Teâlâ’nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, Allah’ın ona yardımı da tam olur. Niyeti, ne kadar azalırsa, Allah’ın yardımı da o kadar azalır.” (Riyazu’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Heyet, Erkam yay. İstanbul, 1997, I, 94.)
Şöyle ki bir ayet-i kerimede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ.
“Muhakkak Biz, peygamberlerimize ve müminlere dünya hayatında ve şahitlerin ayağa kalkacakları günde mutlaka yardım ederiz.” (Mümin, 40-51)
Demek ki Allah’ın müminlere yardımı, müminlerin niyetlerinin tam oluşuna göre yardım tam olur, ne oranda noksan olursa o oranda da yardımı noksan olur.
Niyetlerin tam oluşu ihlâsla ve samimiyetle, davasına olan sadakati ile ilgilidir.
Davasına olan sadakat ise davasında fedakârlık etmesi ile alakalıdır. Çünkü Mevlana’nın dediği gibi “Eğri ok, doğru yol almaz.”
Önce niyeti doğrultmak, sonra bilgiyi, ameli, hedefi ve bulunduğu çevreyi doğrultmak gerekir.
Niyetin doğrultulması, ihlâsla;
Bilginin doğrultulması, vahye müracaatla ve vahiyden kaynaklanan usûliddin ve üsûl-ı fıkha müracaat etmekle;
Amelin doğrultulması, Sünnet’e uymakla;
Hedefin doğrultulması, sırf Allah’ın rızasını kazanmak düşüncesi ile i’lây-ı kelimâtullâh ile;
Çevrenin doğrultulması da niyetin, bilginin, amelin ve hedefin doğrultulması iledir.
Kurtuluşun temeli, kalbin niyetinin düzelmesi iledir.
İşte bu manada Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ne güzel buyurmuştur:
أَلَا وَإنَّ في الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلَحَت صَلَحَ الجَسَدُ كُلُّهُ، وَإذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُهُ: أَلَا وَهِيَ الْقَلْبُ .
“Dikkat edin, insan vücudunda bir lokmacık et parçası vardır ki o iyi olursa bütün vücut iyi olur; o bozuk olursa, bütün vücut bozulur. İşte o (et parçası) kalptir.” (Buhârî, İman, 39 Müslim, Müsâkât, 107-108.)
2. Kur’ân-ı Kerim ile haşir-neşir olmalı
Kur’ân-ı Kerim ile uğraşmak sanki Allah ile beraber olmaktır. Kur’ân ile konuşmak Allah ile konuşmak gibidir. Ne kadar Kur’ân ile olunursa o kadar rahmetle, feyizle, ilimle ve hakikatle iç içe olunur.
Kur’ân-ı Kerim’le uğraşmak en hayırlı işle uğraşmaktır. İşte bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: خَيركُمْ مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ وَعَلَّمَهُ .
“Sizin en hayırlılarınız, Kur’ân (ilimlerini) öğrenen ve (Kur’ân ilimlerini) öğretenlerinizdir” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân, 21; Ebû Dâvud, Salât, 349; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 15; İbn Mâce, Mukaddime,16.)
3. Ayet ve hadislerde geçen virdlerden bir virdi olmalı
Kur’ân-ı Kerim’i yüzüne okuma yanında, her namazın arkasında, seher vakitlerinde dua etmek ve anne-babasına ve Salihlere dua ettirmek, namazda ve namazın dışında tesbih etmek ve zikir için hem Kur’ân’dan hem hadis-i şeriflerden seçilen virdlerden az da olsa istifade edilmelidir:
“Sübhânallâhi ve bihamdihî sübhânallâhil azîm.”
“Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehül mülkü velehül hamdü ve hüve âlâ külli şey’in kadîr.”
“Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn.”
“Lâ havle velâ kuvvette illâ billâhil aliyyil azîm.”
“Estağfirullâhel azîm ve etûbü ileyh.”
“Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed.”
Bu sunduğumuz virdler, ayet ve hadislerde bildirilen, İmam Nevevînin Riyâzüs-Sâlihîn isimli kitabında ve daha geniş olarak Ezkâr isimli kitabında bulunan ve her Müslüman’ın çekebileceği virdlerdir.
Bu virdlerden en az 10’ar tane yapmalı, mümkünse 100’er tane yapmalıdır.
Namazların arkasında da işe veya okula giderken ve gelirken, camiye giderken, camiden gelirken yapılabilir.
4. Her gün nefis muhasebesi yapmalı
Ne idim ne oldum ne olmam lazım diye her gün muhasebe etmelidir. Hesaba çekileceğini düşünen ve inanan, önceden dünyada iken nefsini hesaba çeker.
“Nefsinizi hesaba çekiniz, hesaba çekilmenizden önce; amellerinizi tartınız, amelleriniz tartılmadan önce.” Hz. Ömer (r.a.)
Muhasebe neticesinde ceza gerekiyorsa nefis şer’i bir şekilde cezalandırılmalıdır. Oruç tutturmak veya sadaka vermek suretiyle nefis cezalandırmalıdır.
5. Nafile ibadetlerden de nasiplenmeli
Hem namaz hem oruç olarak nafile ibadetleri de yapmalıdır. Teheccüd, kuşluk, evvâbîn namazları gibi; pazartesi ve perşembe günleri oruçları gibi.
Hadîs-i kudsîde Allah’ın sevgisinin, farz artı nafile olunca gerçekleştiği belirtilmiştir.
Şu hadîs-i şerîf, buna en güzel delildir:
“Her kim (ihlâs ile Bana kulluk eden) bir velime/dostuma düşmanlık ederse, Ben de ona karşı harb ilân ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık kazanamaz. Kulum Bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de (adeta) Ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, onu mutlaka veririm; Bana sığınırsa, onu mutlaka korurum.” (Buhârî, Rikâk, 38.)
Allah (c.c.) farzlara ilâve nafileler olunca “nihayet Ben onu severim” buyurmuştur.