Muhasebe

Her kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O her şeyi işiten ve bilendir. (Ankebut, 5)
Ankebut Suresi’nin giriş bölümündeki bu ayet-i kerime surenin temel cümlesi belki de: “Her kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O her şeyi işiten ve bilendir.” Fark ettiğimiz gibi ayet-i kerime Allah’a imanı, eceli, kıyameti, Allah’ın murakabesini ve hesap gününü hatırlatıyor. Bu kısa cümlede durum ortaya konulmakla da kalınmıyor, inanan insanların dünya ve ahiret için iyi, dengeli ve titiz bir muhasebe yapmaları gerektiği de ima ediliyor.
Dünyanın ve içindekilerin yaratılış nedenlerinden en önemlisi insan için sınav aracı olmalarıdır. Yaşlı dünyaya sınav salonu olma görevi, içindekilere de salon malzemesi olmak görevi düşerken bize en çetin görev olarak imtihana çekilmek düşmüştür. Dünyada aldığımız ilk nefesimizle imtihana hazırlık süreci ve okuma dönemi başlamıştır. Sessizce beklenen ilk gözlem yılından sonra yavaş yavaş ortama katılma, bir şeyler söyleme ve dünyaya ait cümleler kurma dönemi başlar.
Anne ve babanın imtihanları bundan çok önce birbirlerini seçip nikâhlandıkları gün başlamıştır. Bugün ise artık sınav daha görünür olmuştur. İleriki günlerde çocuk için elde edeceği duygular ve bilgiler ne kadar önemli ise ebeveyn için de bir o kadar daha fazlası ile önemlidir. Zira çocukları ile aynı sınav salonunu farklı sorular ve yükümlülüklerle paylaşarak belki de cennete ya da cehenneme kadar sürecek kader birliği yaptılar.
Akıllı bir insan için bu okumanın ilk cümlesi niyetinin tashihi olmalıdır. Kişinin niyeti yaptıklarından ve yapacaklarından daha önemlidir. Kötü niyetle yapılan iyiliklerin dünyada bir karşılığı varsa da bu tohum ahiret tarlasının ekini değildir. Orada ürün vermez. Bu nedenle öncelikle Ankebut Suresi titizlikle okunmalı, özellikle giriş ayetleri bir mü’minin ilk duyması gereken can değer uyarılar niteliğindedir.
“Elif, Lâm, Mîm. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? And olsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü ve yanlış hüküm veriyorlar!” (Ankebut, 1-4)
Bu ayetlerin indiriliş sebeplerinde farklı rivayetler var. Bunlardan bir tanesi; Mekke’de Yasir ailesi ve Bilal radiyallahu anhum gibi bazı mü’minlere müşrikler tarafından işkence ediliyordu. Ammar b. Yasir’in annesi Ebu Cehil tarafından feci bir şekilde parçalattırılmış, kendisine de sıcak günde demirden zırhlı gömlek giydirilerek güneşin karşısında eziyet edilmişti. Bu sebeple indirildi. Medine’de indirildiğine dair rivayetler de mevcuttur.
Konuya mananın umumiliği ile yaklaşırsak ilk mü’minlerin imanlarını ve imanları konusundaki imtihanlarının nasıl olduğunu net bir şekilde görürüz. Her ne kadar ilk mü’minler ifadesini kullandıksa da bu onların “sabukun el evvelun-Allah yoluna ilk girenler” ve bu yolda ilk mücadele veren örneklerimiz olması hasebi iledir. Tabi ki Kur’an-ı Kerim’in tabiri ile “hakiki mü’minler” her an mevcuttur. Tarihte de kendilerine düşeni hakkıyla yerine getirmişlerdir. Bunu itiraf etmemek bu uğurda anadan, yardan, serden geçmiş ecdadımıza haksızlık olur.
İmtihan salonumuz olan dünyamızı ıslah etmemiz, güzelleştirmemiz, mahlûkatına nizam-ı âlem etmemiz Cenab-ı Hakkın omuzlarımıza yüklediği bir görevdir. Bu durumda ilkokul sınavları ile meşgul olup lise ve üniversite sınavlarına hazırlanmayanların hayatta başarı ihtimalleri azalacaktır. Tıpkı kendine göre küçük bir dünya kurup müslümanların ve insanların problemleri ile ilgilenmeyenler gibi. “Evinin ekmeğini çıkartmak için tarlasını düzenleyen mü’min ile dünyayı ıslah etmek ve Allah’ın rızasına uygun dizayn etmek için koşturan mü’min bir olmaz.” Çünkü birincisinin temel niyeti rızık kazanmak iken ikincisi yaptığını Allah’a ibadet için yapan kişidir.
İsmi ve sıfatı mü’min de olsa dünyaya çakılıp kalmış; menfaati, şehvet ve hırsı sebebiyle mü’minlere düşmanlık, zulüm ve eziyet eden, onları aciz bırakan kimseler bu sınav salonundan çıkmayacaklarını, ölmeyeceklerini, yaptıklarının hesabını vermeyeceklerini ve Rabbimizin huzuruna çıkmayacaklarını ve hatta Allah’ı çaresiz bırakıp kurtulacaklarını zannedebilirler. Böyle kişiler ne kitabı okumuş, anlamış ne de dünyayı anlamıştır.
“Cihat eden ancak kendisi için cihat etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir.” (Ankebut, 6)
‘Cihat’ ve ‘Mücahede’ kelimeleri belirli bir düşmana işaret edilmediğinde çok yönlü bir kavgayı ifade eder. Bu cihat sadece savaş alanında yapılacak bir çarpışma değil, hayatın her cephesinde yapılacak olan bir savaştır. Hasan Basri rahmetullahi aleyh’in dediği gibi: “İnsan hiç kılıç kullanmaksızın bile Allah yolunda cihat edebilir.” Bu cihat mü’minin Allah’ın rızasına ermek için eceli gelinceye kadar fitnelere ve imtihanlara göğüs gererek çalışıp çabalamasıdır. Bu gayretler kendi mücadelesini övünç kaynağı yapan ve sosyal kahramanlık peşinde koşanlardan başkasına fayda verecektir.
Bu grubun son ayetinde de ifadesini bulduğu gibi Allah’a inanan ve güzel işler yapan kişiler nasıl ki insanların yanlış yapmalarına engel oluyor ve onların kusurlarını örtüyorlarsa Rabbimiz de “İman edip iyi işler yapanların kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.” (Ankebut, 7) ayeti ile kastî olmayan ancak zayıflığımız nedeniyle yaptığımız hatalarımızı, salih amellerimiz nedeniyle göz ardı edebilecektir.
Hatta “Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.” (Nisa, 40) “Kim iyilikle, güzellikle gelirse ona on katı vardır.” (Enam, 160) ayetleri ile rahmetini ve ihsanını bol bol lütfedecektir. Bize düşen muhasebeyi iyi yapmaktır.