Muallim Ve Mürebbi

Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O ki insanı tüm yokluğun ve bilinmezliğin içinden alıp varlık sahasına çıkaran, kendisinden haberdar edendir. Hamd yine O’nadır ki o insanı başıboş bırakmamış her an gözetip kollamış, bilmediğini öğretip onu kendi sıfatlarıyla değerli kılmıştır.
O gün Rabbimiz meleklere eşyanın ismini, kâinatın bilgisini sorduğunda şüphesiz biz Rabbimizin bize öğrettiğinden başkasını bilmeyiz dediler. Rabbi tarafından terbiye edilip bilgiyi, hakikati eşyayı öğrenen ve dahi hikmeti kavrayan Hz. Âdem ise ne de güzel konuşmuştur. (Bakara, 31-33)
Bu bağlamda insanın ilk muallim ve mürebbisi olan Rabbimiz bizatihi peygamberlerini terbiye edip bilmediklerini öğretmiştir. O peygamberlerdir ki haktan aldıklarını insanlara tebliğ etmiş eksiksiz bir şekilde bildirmiştir. Bu sebeple her kim ki O’nun sonsuz ilim ve hikmet pınarından sulanmış peygamberlerinin izini takip ederse; ilmi, sahih ve doğru kaynaklardan Peygamber ahlakı ile ahlaklanmış muallimlerden tahsil ederse; ilm-i icazeti hocadan hocaya intikal ederek evvela sahabeye oradan peygamberimize oradan ise Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya ulaşarak bilmenin ve öğrenmenin ne kadar ulvi ve mukaddes olduğunu anlayacaktır.
Muallim ve Mürebbi olmak Rabbani bir meziyet olmasının yanı sıra ilahi bir lütuftur. İnsana oku diyen Rabbimiz ifade ettiğimiz gibi nasıl ve ne şekilde okuyacağını kendisi peygamberlerine öğretmiş onlar aracılığıyla da bu ilm-i gelenek ve müktesebat asırlardır hoca talebe ilişkisi içerisinde bizlere tevarüs etmiştir.
Bu bağlamda Peygamber Efendimiz ile ilgili hadisler şu şekildedir: Peygamber Efendimizin muallimi ve mürebbisi bizzat Rabbidir. Onun tarafından terbiye edilmiş ve bu mealde şöyle demiştir: “Beni Rabbim terbiye etti. Terbiyemi de pek güzel kıldı.” (Sûyûtî, I, 12)
Yine Aişe annemize Peygamber Efendimize ahlakı sorulduğunda ise Hz. Aişe r anha şöyle dedi: Nebiyy-i Muhterem aleyhisselamın ahlâkı Kur’an idi. (Müslim, Müsâfirîn 139. Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 2)
Muallim olmak zordur her kişinin yapabileceği bir iş değildir. Öğretmenlik maddi ve manevi kendini geliştirmiş, edindiği bilgileri sindirmiş, İslami bir nizamla hayat penceresine bakabilenlerin işidir. Nitekim Hz. Ali’den nakledilen bir sözde bana bir harf öğretinin kırk yıl kölesi olurum buyurmuştur. Bu da öğretmenlik mesleğinin ne denli kıymetli ve paha biçilmez bir iş olduğunu gözler önüne sermektedir.
Muallim olmak zor olmasının yanı sıra hayli meşakkatli de bir iştir. İnsan sadece kitaplarla kuru sözlerle eğitim ve öğretim yapamaz, sadra girmeyen öğretmen satırlardan beri gelemez. Hâl ile yaşamayan dili ile söylese de fayda veremez. Aksine hem kendine hem de karşısındakine zarar verir.
Hakiki muallim aynı zamanda kişiyi terbiye edip dünya ve ahiretini imar eder. Kişinin doğru ve yanlış kıstasını oturtur, dünya ve ahiret görüşü kazandırır. Hak ve hakikati anlatır.
Bugünün en büyük sorunu bilgi yüklü zihinlerin muallim olmaktan uzak makineleşmesidir. Modern insan niçin öğrenip ne için öğrettiğini unutmuş maddeye/paraya tapar olmuştur. Oysa öğretmek, bilmek/öğrenmek başlı başına bir mücadele ve salih bir ameldir.
Bu nedenle geliniz bilmeye kıymet verdiğimiz gibi bize bu bilgileri veren ve bizi yetiştirip terbiye eden muallimlerimize de hak ettikleri kıymeti verelim. Hayatlarını bizlere vakfetmiş öğretmenlerimizi başımızın tacı, gözümüzün nuru olarak görüp vefamızı gösterelim.
Bizlerde ilk mektebimiz olan evlerimizde muallimliğe başlayarak yeni bir diriliş muştusu verelim. Eşlerimize, evlatlarımıza, anne ve babamıza, kardeşlerimize ulaşalım. Evlerimizi kıblegâh şehirlerimizi Medine edelim…