Mezhep İstismarı ve O Ülke

Zerdüştler, Pars/Pers medeniyeti ve İran. 1970’lerde 2500. yılını kutlayan Pers medeniyetinin 20. yüzyıl temsilcileri şahlar. İranlılar geçmişlerinde köklü, yerleşik bir kültür ve uygarlığa sahipler. Hep aynı coğrafyada kalmaları da buna katkı sağlamış. Bununla hep övünürler.
Günümüz İran’ındaki siyasi düşüncenin, idari yapının ve bürokrasi geleneğinin Pers Hanedanlığının siyasi ve idari yapısından gelen yönleri vardır. Persler tarih boyunca sahip oldukları bu coğrafyayı korumak, kollamak ve yönetmek için çeşitli devlet modelleri geliştirmiş ve farklı politikalar izlemişlerdir. Perslerden miras alınan bu Farisî bakış açısı günümüz İran’ının jeopolitik ve jeokültürel eğilimlerini önemli derecede etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir.
Günümüz Ortadoğu’suna bakılınca İran’ın bu anlayışını görmek mümkündür. Çöl bedevileri diye hep aşağıladıkları Müslüman Araplar tarafından İslam adına İran coğrafyasının fethi Fars ırkçıları ve Mecusiler tarafından bir türlü kabullenilemedi. İslam’a cahiliye dönemlerinin geleneklerini yapıştırarak Müslüman oldular. Yani İranlılar, Zerdüşt-Mecusi kültür ve dini değerlerini kökten reddetmek yerine onu Müslümanlıklarına yapıştırdılar.
Rıza Şah, İran Milliyetçiliği söylemiyle yakın dostu olan Mustafa Kemal gibi dini devletle kontrol ederek ulus devleti için çaba gösteriyordu. Rıza Şah bu dönemde başlattığı sosyal ve siyasi reformlarla İran’ı feodal/köylü bir ülke olmaktan endüstrisi gelişmiş bir ülkeye dönüştürmeyi başarmıştır. Yapılanlar; başörtüsünün yasaklanması, din ve siyasetin birbirinden ayrılması, yeni bir yargı sistemi, miliyetçilik, modernizm ve merkezi yönetimin esas alınmasıdır.
Bunlar otokratik ve diktatoryal yöntemler kullanılarak yapılmıştır. Bu yüzden Rıza Şah’ın İran’ı kalkındıran yenilikçi ve modern bir diktatör olduğu söylenebilir. Ama İslami bir hassasiyeti olmadığı gibi aynı zamanda Batılılaşma taraftarıdır.
Görüldüğü gibi Araplarda Baasçı, İranlılarda Parsçı, Türklerde Atatürkçü yaklaşımlarla İslam öncesi dönemlerin (Cahiliye) diriltilmesi amaçlandı. Baas iflas etti. Türkiye’de de Türkçülük tutmadı. İran’da İslami hareket, bir örgüt ve parti şeklinde ortaya çıkmamış (Türkiye’ye benziyor) Rıza Şah’ın bazı uygulamalarına karşı tepki olarak kendiliğinden gelişmiş ve 1979 İran İslam Devrimi ile sonuçlanmıştır. Ama İran İslam Devrimi ümmet desteğine rağmen 1979 sonrası ümmeti karşısına alan farklı bir Müslümanlığı (mezhep taasubu) ortaya koydu. Daha sonra Şii inancıyla mezhepleştirdiği bu anlayış İslam dünyasının ayrılık tohumları oldu.
İran hep ümmeti karşısına aldı. Ümmetin içinde yer almadı, ümmete şartsız destek vermedi. Düşmanlık üzerine bina ettiği anlayışını ‘halifeye karşı imam’ dayatmasıyla tarih boyunca tavizsiz sürdürdüğü gibi şimdi de sürdürüyor.
İran hiç gayrimüslimlerle savaşmadı denilebilir. Hep Müslümanlarla savaştı. Şimdi de öyle. Filistin’i hep istismar etti. Ama israil’e bir mermi atmadı. Devrim ihracı adı altında ümmetin gençlerini radikal söylemlerle coşturdu. Ama devrimi Şia=Caferiye mezhepçiliği ve İran’a biatla sınırladı. Size yardım ederim ama bana bağlanırsanız şartıyla Kafkasya, Balkan ve Arap Müslüman direnişlerini dahi böldü. Türkiye’nin Müslüman odaklı partilerini düzenin partileri, şirk, Türkiye’de oy kullanmak şirk gibi ağır suçlarla itham ederek çalışmaları sekteye uğratırken Müslüman gençler Türkiye’de Humeynici, İrancı hatta Alevi suçlamasıyla yargılandı.
Paralel yapılanma, Tayyip Erdoğan ve ekibini İrancılıkla vurmaya çalıştı. Ön planda bir cemaat mensubu; Erdoğan başta olmak üzere Efkan Ala, Bekir Bozdağ ve Beşir Atalay’ı İrancılıkla suçlayınca şok olmuştum. Çünkü bu şahısları herkes çok iyi tanıyordu. Peki niçin böyle deniyordu? Çünkü ABD ve oraya sığınan kişi böyle istiyordu. Mesele İran’ın nükleer çalışmaları sebebiyle ABD ve Batı tarafından köşeye sıkıştırılmasıydı. Türkiye ise hem komşu hem de Müslüman ülke olması hasebiyle buna direndi. İran’ın anlaşma yaparak savaşa mecbur edilmemesi için çok uğraştı. Başarılı da oldu. Suudi muhalefetine rağmen ABD ile İran arasındaki bu krizde İran’ın yanında yer aldı. Nitekim ABD ve Batı, İran ile anlaştı. İran’a uygulanan ambargo kaldırılıyor. Şimdi ise İran yine mezhepçi anlayışla İslam dünyasında karışıklıklara müdahele etmek istiyor.
İran, bu mezhepçi anlayışa razı olmayan ve olaylara ümmet birliği anlayışıyla yaklaşan Tayyip Erdoğan ve yönetimine en ağır suçlamaları yapıyor. İran; Rusya ve Türkiye’deki Tayyip Erdoğan karşıtlarına omuz veriyor, onlarla paralel gidiyor. Peki ABD ve oraya sığınan kişi, Tayyip Erdoğan hakkındaki İrancı iftirası için şimdi ne diyecek? (Herhalde Selefi, Suudcu derler.)
Yani İran bir çıbanbaşıdır. Ne zaman ümmet düzlüğe çıkmaya başlasa, birlik şuuruna erse İran onu hemen baltalamak ister. Mezhep Müslümanlığı ile bakarak kendi dışındaki Müslümanları Müslüman görmez. Mısır’da, Suriye’de, Pakistan’da ve başka yerlerde de öyledir.
Dünya ve Türkiye Müslümanları olarak şunu iyi bilmeliyiz: Şiilik bir dini mezhep olarak çıkmamıştır. Siyasi bir mezheptir bu durum aynen devam ediyor. Dini bir mezhep olsaydı Mısır darbesi ve Müslüman katline Türkiye’nin dörtte biri kadar karşı çıkardı ve Mısır darbesi ayakta kalamazdı. Eğer dini bir mezhep olsaydı Nusayri Esed’e destek verip onca Müslümanın katliamına sebep olmazdı. Eğer Filistin’den yana olsaydı Suriye’deki Filistinlieri tecridle açlığa ve göçe mecbur etmezdi. Eğer dini bir mezhep olsaydı din adamları/ruhban sınıfı zulümlerin yanında yer almazdı.
Başlarda ifade ettiğimiz gibi İran, İslam dünyası ve Ortadoğu’ya siyaseten hâkim olmak için mezhebi (Şia) araç olarak kullanıyor. Çünkü hiçbir Sünni, İran’ın siyasetini beğendiği için sonradan Şii olmuyor. Eğer Osmanlı’nın yükseliş döneminde İran Anadolu’nun doğusunda mesele çıkartmasaydı Allah bilir şu anda Batı tamamen Müslümandı.
İran’dan Müslümanlara dost olmaz. Ümmetin birliği ve hilafetin ihyası için ya ümmetten olduğunu kabullenmeli ya da İran bitmelidir vesselam.
RÜCU (Gazel)
Göz olur kem bakarak deryada bir renk bulur
Güle değnek, taş atanlar sanma ki bir seng bulur.
Hakikat yansıtacak meclisimiz, aynadır
Bize eksik bakacak kendine bir denk bulur.
Sevilir dostluğumuz, dost olacak kimsece
Bize düşman diyecek fikrine bir cenk bulur.
Adalet dağlışının seyri de bir hoşçadır
Savaşan hakkı için, karşıda ödlek bulur.
Düşünenler buradan bâb-ı temâşâ bulur,
Rücu’dan doğru bakan tabloda âhenk bulur.
NESBEL
fe i lâ tün/ fe i lâ tün/ fe i lâ tün/ fe ul